İrin-I

Alp Kırıkkanat

22 Kasım 2020 tarihi, Doğu Akdeniz’de bundan sonra yaşanacaklar için bir dönüm noktası olabilir. Bu tarihte, AB’nin Doğu Akdeniz’deki IRINI harekâtı kapsamında bir Alman savaş gemisi; Libya’nın Misurata limanına boya ve insani yardım malzemesi taşıyan Türk bayraklı Rosaline-A isimli bir sivil ticaret gemisine asker çıkardı ve saatler boyunca arama yaptı. Gerekçesi ise geminin Libya'ya yönelik BM’nin silah ambargosunu ihlal ettiğinden şüphelenilmesi olarak açıklandı. Denizdeki görev birliğine arama görevinin Roma'da bulunan İrini Harekât Merkezi tarafından verildiği ifade ediliyor. O takdirde, ambargonun ihlal edildiği iddiasına mahal veren gerekçeler nedir? Bu, açıkça bilinmiyor. Biliniyor olsaydı, şimdiye kadar çoktan ortaya çıkardı. Bu nedenle, bu yazıyı olaydan tam 1 hafta geçtikten sonra yazıyorum. Yaratılmaya çalışılan bir mizansenle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.

Alman açık kaynaklarına bakarsanız, geminin daha önceki Libya seferleri esnasında Misrata limanında boşalttığı yüklerin uydu görüntülerinden bazı sonuçlar çıkarıldığı ve bu kapsamda geminin hareketlerinin izlendiği yönünde açıklamalar mevcut. Tabi ki meydana gelen olay sonrasında, bu tip yorumların çok zorlama olduğu da ortada.

Madem öyle; Misurata limanında önceki yükleme/boşaltmalar üzerinde analiz yaptığınız fotoğraf ya da görüntüler nerede? Yok.

Bu defa geminin Misurata’ya gitmesini bile bekleyemediğinize göre, yükleme/kalkış limanındaki faaliyetleriyle ilgili bir veri var mı? O da yok.

Zaten maksat ambargonun ihlaline karşı önlem almak olsa, isyancı ve saldırgan Hafter grubuna giden silah ve mühimmatın aranmasına da yönelik bir çaba olur. Bu da yok.

Peki AB’nin Libya’daki silah ambargosunun kontrolüne ilişkin bir yetkisi ya da BM’nin tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümetinin AB’den ambargonun denetimine ilişkin bir talebi var mıdır? O ise hiç yok.

Dolayısıyla Türk bayraklı konteyner gemisi Libya sahillerinden 125 mil açıktayken, IRINI harekâtında sergilenen bu düşmanca hareket; açık denizdeki seyrüsefer serbestisi ile bir devletin kendi bayrağını taşıyan gemi üzerindeki yönetim ve yargı yetkilerini içeren bayrak yasasının alenen çiğnenmesine neden olmuştur. Geminin aranmasına yönelik olarak, makul gerekçelerin olmasını ve bayrak devletinin onayını almak için çaba sarf edilmesini gerektiren BM Güvenlik Konseyinin 2292 sayılı kararının 3’üncü maddesinde yer alan şartlar dikkate alınmamıştır.

Alman Savunma Bakanlığı sözcüsü, Türkiye’nin ilk 4 saat içinde aramaya itiraz etmemesinin; aramaya onay verildiği anlamını taşıdığını ifade etmiştir. Anlaşılan, sayın sözcü; Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşmeye (The Convention For The Suppression of Unlawful Acts (SUA) Against The Safety Of Maritime Navigation) Ait 2005 Protokolü’nde yer alan ek madde 8bis 5(d) paragrafına göre konuşmaktadır. Buna göre Türk tarafından 4 saat içinde cevap gelmediyse, örneğin Uluslararası Denizcilik Örgütü Genel Sekreterine bir bildirimde bulunulmuş mudur? Bu bir zorunluluk değil denilse bile arama esnasında geminin köprüüstü görüntülerine ne diyeceğiz? Gemi personelini itme kakmalar, ellerini başlarının üzerinde tutmalar… Gemi personeline karşı güç kullanımının ve kaba tutumun gerekçeleri nelerdir? Üstelik saatlerce süren aramanın sonucunda hiçbir şey de çıkmamıştır.

Peki bu temelsiz olan ve SUA sözleşmesiyle de pek bir ilgisi olmadığı görülen ambargoyu delme iddiası dışında, bahse konu sözleşme esasınca; Rosaline-A gemisi denizde seyir emniyetine aykırılık teşkil edecek ne harekette bulunmuştur? Uyuşturucu ticareti, köle ticareti, farklı bir işaret ya da bayrak taşıması ve deniz haydutluğu gibi faaliyetleri mi söz konusudur? Hayır.

Bütün bu yersiz ve hukuksuz uygulamalarda bu kadar iddialı ve kendilerinden emin olsalar bile geminin boş yere alıkonulduğu ve Türkiye’nin haksız yere suçlandığı ortaya çıkmıştır.

Alman sözcünün dayandığı hususlar SUA sözleşmesini gündeme getiriyor ise karşımızdaki taraf devletlerin aldıkları önlemlerden kaynaklanan kendilerine atfolunabilir zarar ve ziyana ilişkin de bir şeyler söylenmesi gerekmiyor mu? Sözcü bu dallara hiç basmıyor. Oysa sözleşmeye ait 2005 protokolünün ek madde 8bis 10(b) paragrafında bu konuyla ilgili hususlar oldukça açık. Geminin alınan önlemleri haklı çıkaran herhangi bir fiili işlememiş olması şartıyla; bu önlemler zeminin temelsiz olduğu ispatlandığında, bu önlemler yasa dışı olduğunda veya uygulamanın mevcut bilgilerin ışığında makul düzeyi aşması durumunda, taraf devletlerin sorumlu olacağı ve oluşan zarar, ziyan veya kayıpla ilgili olarak etkili rücu imkânının sağlanacağı da bilinmelidir.   

Bu adamların, bütün bu hukuki esasları bilmemeleri mümkün mü? Elbette değil. O zaman neden yaptılar? Okuduğum ve dinlediğim bütün yorumlarda; 10 Aralık 2020 tarihinde yapılacak AB Liderler Zirvesi öncesinde, bu zirvede Türkiye’ye bir yaptırım kararı çıkmasına yardımcı olacak bir olayın yaratılması ihtimali üzerinde mutabık kalınmaktadır. Bu görüşe katılıyorum.

Ancak bu olayda delil yoksa, ki yok, o halde neden fazlasıyla düşük ihtimalli ve kendilerince rastlantısal sayılabilecek bir seçeneği tercih etmiş olabilirler? Bir şey çıkarsa şansına, çıkmaz ise geminin 16 saatlik alıkonulma periyodunda, Türkiye’nin askeri bir reaksiyonu beklenmiş olabilir. Böylelikle, gemide bir şey çıkmasa dahi istenen marazanın çıkarılmasıyla Türkiye’nin sözde saldırganlığı olarak lanse edilebilecek bir mizansen arzu edilmiş olabilir.

Hedeflenen olgular dikkate alındığında, Batı’nın Türkiye’de siyasi ve ekonomik dalgalanmaları önceleyen çok maksatlı bir eylem planını göze aldığını düşünebiliriz. ABD’deki son başkanlık seçimi sonuçları da bu süreci hızlandırma potansiyeline sahip gözükmektedir.

Diğer bir olasılık ise, ki güvenirliği olmayan bazı açık kaynaklarda yer alıyor, İrini harekâtını yöneten makamların bu aramayı yanlış veya aldatıcı bir habere dayanarak yapmış olabileceği. Buna şimdilik ihtimal vermiyorum. Çünkü, böyle bir zokayı yutabilmeleri oldukça zor görünüyor. Bu tip istihbarat uygulamalarında güvenilir bir kaynağın teyit edilmiş bilgisi gerekir.

Netice olarak, barış anlamına geldiği belirtilen irini, yanlı ve yanlış tavırlarla bir irin haline dönüştü. Bu yapının ikinci bir ifrazatı, başımızı daha büyük belalara sokabilir. İrin-I’de soğuk kanlılığımızı kısmen koruduk. Ancak, bu olaydan doğan hukuki haklarımızın sonuna kadar takibi konusunda ısrarlı bir tutum izlemeliyiz. Karşı tarafı bu anlamda baskılamalıyız. Bunun için kamuoyunun desteği de çok önemli. Olası bir İrin-II vakası daha farklı vuku bulabilir. Dikkat…

 

Kaynaklar:

T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın 23 Kasım 2020 tarihli, SC-115 Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un, Türk Bayraklı bir Ticari Geminin Irini Harekâtı Kapsamında Ülkemizin Rızası Olmadan Denetime Tabi Tutulması Hakkındaki Soruya Cevabı, http://www.mfa.gov.tr/sc_-115_--turk-bayrakli-bir-ticari-geminin-irini-harekati-kapsaminda-ulkemizin-rizasi-olmadan-denetime-tabi-tutulmasi-hk-sc.tr.mfa  (29 Kasım 2020)

‘‘Almanya Savunma Bakanlığı: Arama yapılan Türk gemisinde yasak malzeme bulunamadı’’, Euronews, 23 Kasım 2020, https://tr.euronews.com/2020/11/23/almanya-savunma-bakanl-g-arama-yap-lan-turk-gemisinde-yasak-malzeme-bulunamad  (30 Kasım 2020)

Kurumahmut, Ali, Yaycı, Cihat, ‘‘Deniz Subayları için Temel Deniz Hukuku’’, sayfa 56, 57, Deniz Kuvvetleri Kültür Yayınları, Deniz Basımevi Müdürlüğü, 2011, İstanbul.

Gürdeniz, Cem, (E) Amiral, ‘‘Akdeniz'de korsanlık ve tüm yönleriyle gemi baskını’’, Veryansın, 25 Kasım 2020, https://www.veryansintv.com/cem-gurdeniz-skandali-dunyaya-anlatti-akdenizde-korsanlik-ve-tum-yonleriyle-gemi-baskini  (29 Kasım 2020)

Yaycı, Cihat, (E) Amiral, ‘‘İrini Harekâtı Neden Başlatıldı?’’, Youtube, 25 Kasım 2020, https://www.youtube.com/watch?v=nObX1gDzXGU  (29 Kasım 2020)

Protocol of 2005 To The Convention For The Suppression Of Unlawful Acts (SUA) Against The Safety Of Maritime Navigation.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.