Marmara Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünden 1995'te mezun olduktan sonra çeşitli kademelerde çalışan, ardından da İstanbul'da bilgi sistemleri direktörlüğü yapan 50 yaşındaki Ahmet Tarık Taşdelen, birçok firmada üst düzey yöneticilik görevini üstlendi.
Kentin yoğunluğundan ve stresinden bunalan Taşdelen, TRT 1'de izlediği "Kökler" dizisindeki Kunta Kinte'nin hikayesinden çok etkilendi ve 4 yıl önce sakin bir yaşam sürmeye karar verdi.
Altı ay boyunca Edremit Körfezi'nde yaşayabileceği bir alan arayan Taşdelen, Kazdağları'nda en yakın tarım alanına 6 kilometre mesafede, Havran'a ise 30 kilometre uzaklıkta 55 dönüm yer satın aldı.
Kazdağları'nda bulunan, Havran sınırlarına dahil vadi içindeki engebeli tarlasına bir sırt çantası, uyku tulumu, çadır, kamp baltası, testere, kamp yemek setiyle gelerek yaşamaya başlayan Taşdelen, daha sonra ahşap ve brandadan oluşan bir kulübe inşa etti.
Kulübesinin yanına koyun, inek, tavuk, ördek, hindi, bıldırcın ve kazları için de yer yapan Taşdelen, et ve süt ihtiyacını da buradan karşılıyor.
Kendi buğday, arpa, mısır, yulafını yetiştiren ve bu ürünlerle yem yapan Taşdelen, hayvanlarının yemek ihtiyacını da bu şekilde gideriyor.
Sebzelerini ata tohumlarıyla yetiştiren Taşdelen'in malzemelerini koyması için yaptığı beton binanın yapı ruhsatı da bulunuyor.
Kendisini "tam bağımsız dağ adamı" olarak adlandıran Taşdelen, sosyal medyadan canlı yayınlar yaparak insanlarla tecrübelerini paylaşıyor.
Gelen istekler üzerine kişilerin adına arazisine gönüllü fidan diken Taşdelen, Melekler Ormanı'nı oluşturdu.
İnsanların gönüllerine dokunan Taşdelen, adına fidan diktiği kişilerin isimlerinin yer aldığı tabelalarını da atölyesinde kendisi yapıyor.
"Buraya geldiğim günden beri saat kullanmıyorum"
Ahmet Tarık Taşdelen, AA muhabirine, sabah uyanır uyanmaz ilk işinin sobayı yakarak kendisine kahve yapmak olduğunu söyledi.
Tamamen biyolojik zamana riayet ederek yaşadığını belirten Taşdelen, "Buraya geldiğim günden beri saat kullanmıyorum. Acıkınca yiyorum, uykum gelince uyuyorum. Tamamen biyolojik zaman kullanıyorum. Şehirdeyken uyku yetmiyordu, burada birkaç saat uyuduğunuzda inanılmaz dinç uyanıyorsunuz." dedi.
Taşdelen okuma alışkanlığının da çok geliştiğini anlatarak şöyle konuştu:
"Hayatımda toplam 100 kitap okuduysam, 80'nini buraya geldikten sonra okudum. Koyunları otlatmaya çıkıyorum. En çok sevdiğim şey çobanlık yapmak. Koyunlarımı otlatmaya çıkardığımda kitabımı kahvemi alıyorum, 2-3 saat onlarla vakit geçiriyorum. Şehirdeyken sürekli kilo problemim vardı, hareketsizlik ve stresten dolayı 100 kilonun altına düşemiyordum. Buraya geldiğimde de 110 kiloydum, çok zorlanmıştım. Üç ay sonra tartıldığımda 82 kiloydum. Şehirde yıllarca rejim yaptım ama başaramamıştım. Burada günün her saati canım ne isterse bazen uykudan uyanıp yemek yiyorum. Şu anda da 80 ila 85 arasındayım. Kilo verince kronik rahatsızlıklarım da gitti. Belim boynum çok ağrırdı onlardan kurtuldum, kolesterolüm yüksekti şimdi burada sıfır. Nefes problemimi giderdim, saatlerce yürüyüp ağaçlara tırmanabiliyorum. Buraya geldikten sonra hiç hasta olmadım, kronik migren hastasıyım, şehirdeyken iki haftada bir kere migren ataklarım olurdu. Buraya geldikten sonra sadece üç kere migren atağı yaşadım. Üçünde de şehre inmiştim ve uzun süre orada kalmıştım."
"Bence şehir insanı duyarsızlaştırıyor"
Metropolün insanı sabırsız hale getirdiğini, her şeyin bir an evvel bitmesini istediğini dile getiren Taşdelen, "Burada her şey sabır istiyor. Çok basit bir kahve yapmak için bile sabretmeniz gerekiyor. Şehirdeyken ısıtıcının düğmesine basıp bir an önce sabırsızca kaynamasını beklerken şimdi burada kahveyi yapmak için önce odun toplayıp kırıp sobayı yakmam lazım, sobanın üstündeki suyun kaynaması lazım. Domates tohumunu ektiğinde onun sana domates verebilmesi için gereken süre oldukça fazla ve bunlar hep sabır gerektiriyor. Sabırla gidip sulaman, çapalaman lazım. Bence şehir insanı duyarsızlaştırıyor. Eskiden kedisi olan bir kız arkadaşıma 'Ya kedin ya da ben.' demiştim. Şimdi çöpten ölmek üzere olan bir kediyi aldım, şu an beraber uyuyoruz. Sahiplendiğim köpeklerin hepsi sokak köpekleridir." diye konuştu.
Melekler Ormanı
55 dönümlük arazisinin 20 dönümünü kurduğu "Melekler Ormanı" adını verdiği projesine ayıran "tam bağımsız dağ adamı", projenin orman yangınlarının ardından sosyal medya hesabından yaptığı fidan dikimi çağrısıyla ortaya çıktığını söyledi.
Diktiği fidanın videosunun altına bir kişinin "Benim dünya üzerinde dikili bir ağacım yok." yorumunu yapması üzerine fidan diktiğini ve önündeki tabelaya da o kişinin ismini yazarak videosunu çektiğini anlatan Taşdelen sözlerine şöyle devam etti:
"Onun yazdığı yoruma cevaben 'Artık senin de dikili bir fidanın var.' diyerek paylaştım. Çok mutlu oldu, video da çok ilgi gördü. Onun ardından birçok arkadaşımız ismen fidan dikmemi istedi. Yarım saatte 400 mesaj gelince çok şaşırdım. Mesajların içinden bir anneninki beni çok duygulandırdı, 12 yaşında Fatma isminde kızını kanserden kaybetmiş. 'Kızım bari orada bir fidanda yaşam bulsun.' demiş. Onun için de bir fidan diktim. Azerbaycan-Ermenistan savaşında ilk şehit olan Azerbaycanlı askerimiz için bir fidan diktim. Bu videoları paylaştıkça istekler daha da artmaya başladı. Buraya ilk geldiğimde bağımsız olmak istemiştim ve bunun yüzde 90'nını gerçekleştirdim. Sonra düşündüğümde bunun çok bencilce bir istek olduğunu fark ettim. İnsanlar yaşama iz bırakmak isterler, ben de benden sonraya iz bırakmak için her gün fidan dikmeye başladım ve insanlarla paylaştım. Bir baba kanserden ölen kızı için bir fidan istemişti, babasının profiline girdim, kızıyla birlikte paylaştığı bir fotoğrafında kızı çok güzel bir kıyafet giyiyordu, mutluydu. Sonraki fotoğraflarda sararmış, solmuş, hastanede kolunda serum. Daha sonra babasıyla birlikte saçlarını sıfıra vurmuşlar. Birkaç kare sonra baba var kızı yok. Bu beni çok etkilemişti. Onun için de fidan diktim."
"Umarım daha fazla yerde Melekler Ormanı'mız yayılır"
Taşdelen, sosyal medyadaki canlı yayınlarda "Ormanımıza yeni bir melek geldi." ifadelerinin kullanılmasıyla Melekler Ormanı isminin ortaya çıktığını belirtti.
Her gün 5-6 tane fidan diktiğini dile getiren Taşdelen sözlerini şöyle tamamladı:
"Bir arkadaşımız bana 'Melekler Ormanı' ismine patent almamı tavsiye etti. Ben de tam tersi Türkiye'nin her yerinde Melekler Ormanı'nın olmasını istediğimi, her yere bu tip fidanların dikilmesini ve insanlara sahiplendirilse 'Hayatta tutunacak bir dalım yok.' diyen insanlar tutunacak bir neden bulurlar. Hem bir fidanı sahiplendikleri için doğa bilinçleri biraz artar. Bazı arkadaşlarıma çocuklarını alıp gelip burada fidan dikmeleri çağrısında bulundum, bu çağrımı Balıkesir'de bir anaokulu duydu ve 30 minik çocuk gelip Melekler Ormanı'na kendi fidanlarını diktiler. Bu beni çok mutlu etti. Hem ormana bir fidanın eklenmesi hem de o çocukların o doğa bilincini alıp o ağacı sahiplenmesi beni acayip mutlu etti. Ben de kendime böyle bir yaşam amacı edindim. Ankara'daki arkadaşıma hikayemi anlatınca onlar da Ankara'da bir Melekler Ormanı yapmak istediklerini söyledi. Ben de gerçekleşirse çok mutlu olacağımı hatta gelip ilk fidanı dikmek istediğimi söyledim. Elazığ'da bir kardeşim yine böyle bir projeyle ilgili çalışıyor. Umarım daha fazla yerde Melekler Ormanı'mız yayılır, insanlar oralara gidip kendi fidanlarını dikerler. Şehirde betonların arasında yeşil ararken bırakın fidan dikmeyi yeşil bir şey göremezken umarım kendi fidanlarını diker, büyütürler ve bu sayede doğa bilincimiz de gelişir."