Hastaların sağlıkla ilgili sorunlarının tek bir merkezde çözülebildiği, teknolojik altyapıları, yatak kapasiteleri ve hizmet kaliteleriyle öne çıkan şehir hastaneleri, Kovid-19 salgınında "şifa merkezi" haline geldiği gibi Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında da yaralıların tedavisinde etkin rol üstleniyor.
İstanbul'daki Başakşehir Çam ve Sakura, Göztepe Prof. Dr. Süleyman Yalçın, Kartal Dr. Lütfi Kırdar ile Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu şehir hastaneleri, bugüne kadar 1992 depremzedeye sağlık hizmeti sundu.
Hastanelerdeki birçok branş doktoru, el birliğiyle yaralıların şifa bulması, ezilmelere bağlı uzuv kayıplarının önlenmesi ve hayata tutunması için gece gündüz çalışıyor.
AA muhabiri, Başakşehir Çam ve Sakura ile Göztepe Prof. Dr. Süleyman Yalçın şehir hastanelerindeki hekimlerle yürüttükleri çalışmalar hakkında konuştu.
"Güçlü ekiplerle sürekli vardiyayla çalışmak gerekiyor"
Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Plastik Rekonstrüktif Cerrahi Ana Bilim Dalı Sorumlusu Doç. Dr. Perçin Caşkan, depremzedelerde daha çok kol, bacak ve gövde yaralanmaları görüldüğünü, 70'e yakın yaralıya ölü dokuları temizleme ve pansuman işlemleri uyguladıklarını anlattı.
Ölü dokuların yerine tekrar dolaşım, damar ve sağlıklı bir doku getirmek için uğraştıklarını belirten Caşkan, çocuk hastalardan birkaçının bu aşamada olduğunu ancak erişkinlerde bunun için en az bir haftaya ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi.
Doç. Dr. Caşkan, depremler sonrası İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü vasıtasıyla bölgeye giderek Adıyaman ve Malatya'daki hastanelerde çalıştığını, hayati tehlikeleri bulunan birkaç çocuk ile birçok erişkini amputasyon işlemi yaptıktan sonra çevre iller ile Ankara ve İstanbul'a sevk ettiklerini aktardı.
İstanbul'da, sadece deprem bölgesinden getirilenlerin değil poliklinik ve acile başvuran, elektif ameliyatları planlanan hastaların da tedavisinin gerektiğini söyleyen Caşkan, "Bu açıdan güçlü ekiplerin, sürekli vardiyayla çalışması gerekiyor. Şu an doktor ve sağlık personellerimden nöbet ertesinde çıkaramadığım var." dedi.
Bu dönemi "toplumsal bir yaralanma" olarak tanımlayan Caşkan, "Şu an servisime çıksanız, kucaklarında artık hayatta olmayan çocuklarının, eşlerinin fotoğrafıyla yatan bir sürü insan var. Enkazdan tek başına kurtulmuş. Düşündüğüm zaman, gece yatarken kocaman bir ailen vardı ve sabah uyandın hiçbir şeyin yok. Bu kısmı acı." ifadelerini kullandı.
"Hem hafta içi hem hafta sonu aynı tempoyu koruduk"
Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği İdari Sorumlusu Doç. Dr. Emrah Kovalak da deprem sonrası gerek hastanenin gerekse ortopedi kliniğinin çok hızlı organize olduğunu söyledi.
Hastanelerine gelen yaralıların, ilk müdahaleleri afet bölgesi ve oraya yakın merkezlerde yapılan, genel durumları stabilleştirilen kişiler olduğunu aktaran klarını aktaran Kovalak, büyük çoğunluğu yoğun bakıma alınan bu hastaların tedavisi için ortopedi, plastik, kalp damar, yoğun bakım, nefroloji, dahiliye ve hiperbarik gibi birimlerce ekip çalışması yürütüldüğünü anlattı.
Doç. Dr. Kavalak, bu hastalarda hem travma hem genel durum bozukluğundan dolayı en önemli sorunun enfeksiyon olduğunu, bunların önüne geçmek için ortopedi ve plastik cerrahi ekiplerince pansuman, debridman ve yara bakımlarının ameliyathanede anestezi altında gerçekleştirildiğini kaydetti.
Depremler meydana geldikten sonra, ortopedi vakaları için ameliyathaneyi 7/24 çalışma esasına çevirdiklerini belirten Kavalak, "Cumartesi ve pazarları 6-7 asistanımız zaten var. Beraberinde 2 uzman hekimimiz acil ve servisteler. Bunun üzerine, ihtiyaca göre 2 uzman arkadaşımızı ek olarak ameliyathaneye davet ettik. Bu şekilde 7/24 esasıyla hem hafta içi hem hafta sonu aynı tempoyu mümkün olduğunca koruduk." şeklinde konuştu.
Böbrek ile ilgili gelişebilecek acil durumlara karşı 7/24 tetikteler
Nefroloji Klinik Sorumlusu Prof. Dr. Gürsel Yıldız ise enkaz altında kalanların böbreklerinde, sıvı kayıplarının yanı sıra "crush sendromu" denilen, dokuların zedelenmesine bağlı oluşan toksik maddelerin vücuda sistemik zarar vermesi nedeniyle ciddi zarar oluşabildiğini, bu sebeple birimlerinin afet durumlarında önemli rolü bulunduğunu söyledi.
Prof. Dr. Yıldız, bugüne dek kendilerine gelen 700'e yakın hastanın 50 ila 60'ının diyaliz ihtiyacı olduğuna işaret ederek, hastanenin yoğun bakım şartları 3'üncü derece olduğu için bu konuda hastalara hem hemodiyaliz hem de renal replasman açısından tedavi sağlandığını aktardı.
Tedavi hizmetinin kesintisiz sürdürüldüğünü vurgulayan Yıldız, "Ciddi yaralanmalar olduğu ve böbrek ve diğer sistemik problemler her an gelişebildiği için 7/24 hastaların tedavileri devam ediyor. Hafta sonu da böbrek ve sıvı elektrolit dengesi açısından değerlendiriliyorlar. Hastanemiz saha dışında ama burada büyük hastane olarak gerekli müdahalelerle 7/24 hizmet vermekte." dedi.
Oksijen tedavisi ile uzuv kayıpları önlenmeye çalışılıyor
Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp Uzmanı Uzm. Dr. Gamze Çebi de hiperbarik oksijen tedavisinin, bir basınç odası içerisinde yüksek basınçla yüzde 100 oksijen solutarak uygulanan bir yöntem olduğunu dile getirdi.
Çebi, göçük altında maruz kalınan ezilmelerin genellikle yüz ve uzuv bölgelerinde görüldüğünü, bu nedenle uzuv kayıplarının yaşanabildiğini anlatarak, şöyle konuştu:
"Oksijen tedavisiyle birlikte ezilen dokulardaki ödemi azaltıp, oksijenlenmeyi artırarak uzuv kayıplarını engellemeyi hedefliyoruz. Bu tedaviyle uzuv kayıplarını engelleyebileceğimizi öngördüğümüz hastalara, klinik olarak alması uygunsa günde 1, gerekirse 2 seans uyguluyoruz. Yoğun hasta gelişi söz konusu. O yüzden ekip arkadaşlarımın özverisiyle 7 gün 24 saat çalışacak şekilde bir planlamamız söz konusu."
Afet Polikliniği devreye alındı
Psikiyatri Uzmanı Uzm. Dr. Hüseyin Şehit Burhan ise deprem bölgesinden gelenlere poliklinik veya yataklı servislerde hizmet verdiklerini, ayrıca depremzedeler ve yakınları için randevu almadan başvurabilecekleri "afet polikliniği"ni devreye soktuklarını belirtti.
Burhan, depremden etkilenenlerin psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının psikolog ve psikiyatristlerce değerlendirildiğini, gerekirse ilaç tedavisi düzenlendiğini kaydederek, "Gerçekten asrın felaketi. Depremi yaşayan herkes için zor bir süreç. Üzülmemiz, kötü hissetmemiz, kaygı yaşamamız, korkmamız hatta öfkelenmemiz normal. Duyguları hem kendimizin hem başkalarının yaşamasına izin vermemiz gerekiyor." değerlendirmesini yaptı.
Sağlık Bakanlığı ve ilgili derneklerin sahada psikolojik destek programları yürüttüklerine işaret eden Burhan, afet polikliniğinde depremzedelerin yanı sıra bölgede görev alan sağlık personeli veya profesyonellere hizmet vereceklerini kaydetti.
Bir anda ve çok sayıda gelebilecek yaralılara hazırlıklılardı
Hastanenin Acil ve İlk Yardım Uzmanı Dr. Gökhan Eyüpoğlu ise deprem sonrası acil servisteki yaklaşık 15 sağlık çalışanının ambulans uçaklar ile sahra hastanelerinde çalışmak için gönüllü olduğunu, hastanede kalan doktorların da nöbet listesini düzenleyip ekstra mesaiyle, gelecek yaralılar için planlamalar yaptığını anlattı.
Eyüpoğlu, acil servislerinde yaklaşık 250 yatak, 16-20 arası gözlem ünitesi ve çeşitli bakı alanları olması, ikişer tomografi ve ultrason çekim alanlarının bulunması sayesinde bir anda ve çok sayıda gelebilecek yaralılar için uygun bir hastane olduklarını ifade etti.
Getirilen yaralılara, acilin işleyişini bozmayacak şekilde ayrılmış alanlarda ilk muayene ya da ilk cerrahi müdahalenin yapıldığını belirten Eyüpoğlu, cerrahi ve dahili branşların da kendilerine destek verdiklerini, hastaneden neredeyse çıkmadan çalıştıklarını kaydetti.
Meslektaşlarına destek oldular
Göztepe Prof. Dr. Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği İdari Sorumlusu Prof. Dr. Abdullah Demirtaş, uçakla Malatya'ya giderken yolda ikinci depremin meydana gelmesi nedeniyle Kayseri'ye indiğini kaydetti.
Ardından Kahramanmaraş'a gittiğinde yaşadıklarını anlatan Demirtaş, depremin ilk gününü unutamayacağını belirtti.
Ameliyathane zarar gördüğü için acilde ortopediye ait bir odada hastalara gerekli işlemleri yaptıklarını ifade eden Demirtaş, şöyle konuştu:
"Hastanın bir tanesinin bacağı ampute edilmişti yani ağlıyordu. Sorduğumuzda bacağına ağlamadığını, eşi rahmetli olmuş ona ağladığını söylemişti. Yine karı koca çıkarılmış yan yana yatıyorlardı serviste. Onlarda da bayan olanın genel durumu iyiydi ezilme vardı. Eşinde de vardı ama eşi bir anda kötüleşmeye başladı. Bu hastaların böbrek fonksiyonları bozulabiliyor. Nefes darlığı gelişti yanı başında. O da çok ayağa kalkamıyor. Onun çaresizliği hepimizi üzdü."
Prof. Dr. Demirtaş, bölgedeki meslektaşlarına yaşattıkları "Yalnız değilsiniz" hissinin artı bir değer olduğunu dile getirdi.
17 çocuk şifa buldu
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ferit Durankuş, tedavi için gelen yaklaşık 25 çocuktan 17'sinin şifayla taburcu edildiğini anlattı.
Çocuklarla kaç saat göçük altında kaldıkları ve kimleri kaybettikleri gibi konuları konuşamadıklarını söyleyen Doç. Dr. Durankuş, "Daha çok bunları hissettirmemeye, bu konulardan konuşmamaya çalışıyoruz. Dikkatini dağıtacak şekilde konuşmaya çalışıyoruz. Yani geleceğin daha güzel olacağını, bir an önce iyileşebileceğini, hemen okuluna da gidebileceğini, o yüzden bu süreçte bize destek olması gerektiğini daha çok konuşuyoruz." dedi.
Depremlere hazırlıkta eğitimlerin verilmesi gerektiğine dikkati çeken Doç. Dr. Durankuş, "Sadece travma hekimleri değil, tüm doktorların bu konu hakkında bilgi sahibi olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü büyük bir felakette, bölgede hangi branşta olursa olsun tüm hekimlerin bu tarz bir olaya müdahale etmesi gerektiğini düşünüyorum." diye konuştu.
Tıbbi tedavinin yanı sıra psikolojik destek sağlanıyor
Çocuk Yoğun Bakım Kliniği İdari Sorumlusu Doç. Dr. Muhterem Duyu, depremin ardından İstanbul'daki tüm hastanelerin yoğun bir şekilde hasta kabulüne başladığını ifade etti.
Hastaların en büyük problemlerinin ezilme yaralanmaları ve akut böbrek yetmezliği olduğunu kaydeden Duyu, tedavilerin multidisipliner şekilde yürütüldüğü anlattı.
Duyu, yoğun bakım ünitesinde tedavi gören çocuklarda olumsuz bir gidişatın olmadığını, bir kısmının sağlıklarına kavuşma aşamasında bulunduğunu belirtti.
Çocukların duygu durumlarını üst düzeyde tutabilmek için gayret ettiklerini kaydeden Duyu, şunları söyledi:
"Büyük bir travma ve acı yaşadıkları hiçbir şekilde kaçınılmaz. Bizim yaptığımız, çocukları o bölgede birebir yaşadığı görsel etkiden uzak tutabilmek açısından mümkün olduğu kadar oyalayıcı birtakım aktiviteleri gerçekleştirmek. Kitap okuma, boyama kalemleriyle günlerini geçirme, sohbet etme, psikiyatrik, uygun bir şekilde profesyonel destek sağlama gibi birtakım hizmetleri sağlıyoruz ve sağlamaya devam ediyoruz. Amacımız o görsel sahneyi çocukların imajlarından ve düşünme algılarından soyutlamak ve dışarıya çıkarmak."
Hastaların yakınları da bilgilendiriliyor
Acil Tıp Kliniği İdari Sorumlusu Prof. Dr. Behçet Al, depremzedelerin tedavilerinin yanı sıra ailelerini arayarak, onların güvende oldukları ve tedavilerinin devam ettiği konusunda içlerinin rahat etmesi için bilgi verdiklerini söyledi.
Gaziantep'in Nurdağı ilçesine gittiğini belirten Prof. Dr. Al, şu ifadeleri kullandı:
"Televizyonlarda haberleri seyrediyoruz ama orada tabloyu bizatihi görmek, ruhlarından, gözlerinden, vicdanlarından, kalplerinden o hissiyatı yaşamak apayrı bir şey. Şahsen biraz da duygusal bir tarafım var. Göçükten çıkan kişiler için o kadar duygulanıyordum ki hepsinde ağladım. Bütün arkadaşlarımız canla başla, şevkle çalışıyor. Bir işe yaramak istiyorlar, koşturuyorlar gece gündüz. Orada yorulmak nedir bilmiyorsunuz ancak pat diye düşünce anlıyorsunuz ki çok yorulmuşsunuz. Yoksa o atmosfer sizi uyutmuyor."
Türkiye'nin deprem ülkesi olduğuna işaret eden Al, bu olaylarda en iyi, en hızlı müdahale yapan ülke konumuna gelmenin zorunlu olduğunu vurguladı.