Yurt dışı ekonomi gündemini bu aralar yükselen kriz emareleri ile İtalya meşgul ediyor. Yaz aylarında Türkiye’deki “rahip sorunu” eksenli döviz kuru zirvesi bugünlerde soğumaya başlamışken, Avrupa’nın yeni baş ağrısı İtalya oldu.
Eylül ayındaki “Küresel Likidite Kasırgası” isimli yazımda dünya ekonomisinin büyük bir türbülans riski taşıdığını yazmıştım.
Küresel çapta bir krizin ayak sesleri duyulurken, likidite kasırgasının gelişmiş ülkeler arasında ilk olarak İtalya’yı vuracağı yönündeki tahminim maalesef gerçek olmaya başladı.
İtalya deyip geçmeyin, bu ülkedeki olası bir ekonomik buhran beraberinde çok daha geniş tahribata yol açacaktır.
İtalyan ekonomisinde tansiyonun yükselmesine sebeb olan çok unsur bulunmaktadır. Öne çıkanlar ise; bir türlü düşmeyen yüksek işssizlik, AB bölgesindeki en fazla kaçak göçmenin ülkeye giriş yapması ve yıllardır devam eden yüksek kamu borcudur.
İtalyanların deyimiyle, ekonomik durum ve AB ile ilişkiler “bir tabak spagetti”ye benzemektedir. Bizdeki “Arap saçı” deyimini, onlar böyle ifade ediyorlar.
2008 krizinden sonra iyice derinleşen kamu bütçesi açığı hala bir sorun ve AB ile İtalya ilişkilerini ciddi anlamda olumsuz etkiliyor.
Üstüne AB ile politik ayrışma sinyalleri de vermeye başladılar. Akdeniz enerji kaynakları, Libya meselesi, Almanya ve Fransa’nın AB ordusu kurulması fikri gibi konularda ABD’ye daha yakın duran bir koalisyon hükümeti görüyorız.
Avrupa Birliği’nin büyükleri FransAlmanya, güvenlik ve enerji konularında AngloSakson dünya ile (ABD ve İngiltere) ile ayrışma yaşarken, başkan Trump da İtalya’yı tavlamaya çalışıyor.
Kamu bütçesi etrafında dolaşan tartışma şu anki İtalyan koalisyon hükümeti tarafından AB’ye karşı bir iç kamuoyu siyaseti ve milliyetçi argümanlara dönüştü. AB’nin müdahaleci tavır içinde olduğunu söylüyorlar. Ülke olarak kendi vergi politikalarını ve büyüme stratejilerini uygulayacak büyük bir devlet oldukları üzerinden kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar.
Ancak mızrak çuvala sığmıyor. İtalya risk primleri artmış olduğundan, likidite ihtiyacını çok daha pahalı bir şekilde gidermeye çalışıyor. Euro bazında %3.5 faizle borçlanarak devlet tahvili satabilmekteler. Aynı Euro için Almanya %0.36 faiz veriyor. Yani İtalya 10 kat fazla faiz ödüyor.
Ülkenin güneyinin göç sorunu, suç oranlarında artış ve devasa genç işsizlik nedeniyle iyice kuzeyden ayrışması da göze çarpıyor.
İtalya’nın ekonomik buhrandan çıkış seçenekleri arasında AB dışı opsiyonlar da gündeme geldi. Koalisyon hükümetinde bunu dillendiren kabine üyeleri oldu.
AB’ye karşı İtalya’yı tavlamaya çalışan ABD’nin “tahvillerinizi biz alırız” dediği dış basında yazıldı. Rusya’nın ve Çin’in de İtalya’yla yakınlaşması aslında durumun AB açısından, hem politik hem ekonomik olarak “spagetti tabağı”nı çoktan aşıp “spagetti kazanı” olduğunu gösteriyor.
AB projesi yerine “Kuşak Yol” projesinin İtalya için daha iyi olduğunu dillendiren milliyetçiler de çıkmaya başladı.
Kısacası, görünüme bakınca İtalya’daki bütçe krizi “çizme”yi aşar demek gerekiyor. Dünyada artan riskler İtalya ile sınırlı değil maalesef.