Düşünmeden verilen kararın meydana getirdiği zararları telafi edebilmek kolay değil.Tıpkı Bodrum örneğinde olduğu gibi…
Sen kalk tam turizm sezonunun ortasında şehrin en önemli noktasındaki yolları kaz. Umurca Mahallesinden İçmelere doğru giden yolu öylesine kazmışlar ki,trafik felç olmuş, arap saçına dönmüş.İki araç yanyana gidemiyor,kamyonlar geçemiyor,turistleri otellere götürüp getirecek otobüsler olduğu yerde kalıyor.İşin kötüsü bu yıl gelen büyük yolcu gemilerinin Pamukkale-Efes gibi turlara katılacak yolcuları,güneşin altında saatlerce bekleşiyorlar.Otobüsleri gelmeyince de gemiye dönmek zorunda kalıyorlar.
O bölgede oturanlar daha da perişan. Günlerce evlerine araçlarıyla gidemiyorlar. Kazılmış yerlerin üstünden atlayarak yaya ulaşmaya çalışıyorlar sokaklarına.Bırakın normal araçları,ambulanslar bile geçemiyor oralardan.Bu sorumsuzluk nedeniyle bir vatandaşımız hayatını kaybetse,kim verecek hesabını?Yakın bir tarihe kadar şehrin her tarafı kazılıydı.Su,kanalizasyon,elektrik ve internet kanalları için plansız-programsız sürekli kazılıyordu heryer.Sezona yetiştirmek için yollar yamalı bohça gibi düzeltildi ama, işte görüyorsunuz en yoğun dönemde bile tekrar hafriyatlar başladı.
Kim veriyor bu kazı emirlerini?Niçin her kurum ayrı ayrı kazıyor caddeleri?Neden bir ortak akıl devreye giremiyor,işleri sezon dışında yapıp bitiremiyorlar bir türlü?Kötü yönetimin ve halkı mağdur eden sakat kararların bir bedeli yok mu,olmayacak mı? Hepimizin şunu bilmesi lazım ki,Bodrum gibi çok önemli bir kentin işleri öyle bölük pörçük yapılamaz.Tüm ihtiyaçları gözeten bir plan olacak ki,bu planda öngörülen işleri aynı anda yapıp bitirsinler.Özal döneminde Marmaris böyle kurtulmuştu.Devlet tüm gücüyle oraya yüklenmiş,tüm altyapısını tamamlamış,hatta baraj bile yapmıştı oraya.
Nasıl ülkemizde başkanlık sisteminden şikayetçi hale gelmişsek,belediyelerde de Büyükşehir sisteminden ciddi şekilde mağdur hale geldik.Eskiden Bodrum’un 11 küçük belediyesi vardı.Vallahi bazıları bugünkünden çok daha iyi ve verimli çalışıyorlardı.Küçük alanlarında hepsi ne yapacaklarını bilirdi çünkü.Hele Konacık belediyesi,imkansızlıklar içinde harikalar yaratıyordu.Şimdi herkes arıyor o günleri.Tabii eski Bodrum’la yenisini de mukayese etmemek lazım.Eski Bodrum 200-500 bin nüfuslu şirin bir kasabaydı.Oysa bugün kışın 500 bin,yazın 1,5 milyon nüfuslu koskoca bir şehir oldu…
Böyle bir yapıya sihirbaz Mandrake’yi getirseniz,başarı sağlayamazsınız.Çağdısı planlar,her kafadan çıkan sesler,çoklu patronlar,birbirinden habersiz çalışan kurumlar,ödenek yetersizliği,bunlara ilaveten yerel yönetime düşman bir iktidar.Bunca engele ve şikayete rağmen,yine de yaşam tüm canlılığı ve hareketliliği ile sürüyor. Ayrıca şunu bilmemizde fayda var.Bodrum’a göç durdurulamazsa,ne yaparsak yapalım şikayetleri engelleyemez,sorunları azaltamayız.Farzedelim buyıl tüm altyapıyı tamamladık (mümkün değil ya..),yapılaşma ve göç sürdüğü sürece,altyapılar yine yetmez, yine şikayetler ayyuka çıkar.
Yarımadayı çok sık dolaşırım.Sokağın sesini iyi duyarım.Bodrum’da şikayet bitecek gibi değil.Bizim insanımız övgüden çok yergiyi sever.Hayli sorunumuz hayli problemimiz var ama,yapılan iyi işler de yok değil.Biraz da bunların üstünde duralım istiyorum ancak , şikayetler imkan vermiyor işte.Bodrum’un en şikayetçi ve ihmal edilmiş yeri Gündoğan. Sokaklar temizlenmiyor,çöpler öğlene doğru toplanıyor,bölgede sinek ve sivrisinekten geçilmiyor.Doğru dürüst ilaçlama yapılmıyor yani.Nedendir bilinmez,ikinci sınıf muamele görüyor Gündoğan.Ünlü ve efsane gazeteci Rahmi Turan ile futbolumuzun efsane Federasyon Başkanı Kemal Ulusu gibi hoşgörülü,olgun,ömrünü başarılı idarecilikte geçirmiş dostlarım bile şikayetçi olduktan sonra,gerisini varın siz düşünün…
Gündoğan’da hepimizin utanacağı bir durumdan bahsetmek istiyorum.Büyük Atatürk’ümüzün heykeli bir karışlık yerde ağaçların altında kaybolmuş gibi duruyor. Eskiden meydandaymış heykel,sahibi çıkmış meydanın ve alanın beşte dördünü mahkeme kararıyla almış.Öyle olunca Ata’mız,ona layık olmayan görülmez bir köşeye itilmiş.Bunu hemen düzeltmemiz lazım.Koskoca Gündoğan’da Büyük Önderimize yakışacak bir yer bulamadık mı yani?Hemen 100-150 metre önünde sahilde koskoca bir tekerlek gibi duran Nardugan heykeli var.Karşıdan bakıldığında birşeye benzemeyen ve ancak yanına yaklaşıp altındaki küçücük plaketi okuyunca anlaşılan bu heykele imrendim. Keşke Ata’mızın heykeli orada olsaydı.
Gündoğan’ın sahilde çok güzel bir yürüyüş yolu vardır.Bu yolun üzerine ve Nardugan heykelinin hemen yanına bir arıtma tesisi koymuşlar.Leş gibi kokuyor,burnunuzu tutarak geçebiliyorsunuz oradan.Buna da bir çare bulmak lazım.Ayrıca yürüyüş yolu üzerinden vızır vızır geçen motorsikletlere de..
Hep şikayet yazıp durduk.Aslında Bodrum’daki önemli bir değişimden de bahsetmek istiyordum sizlere.Yine yazarım ama özetini anlatayım bari.Bir eğlence şehri olarak bilinen ve gece hayatıyla ünlü Bodrum,yavaştan kabuk değiştiriyor gibi.Artık eller havada görüntüsünden çok,ciddi bir sanat ve kültür kenti haline geliyor.Konserler, sergiler,tiyatrolar,baleler,caz festivalleri filan derken,eğlence ikinci plana düşüyor galiba. Bodrum’a festivaller de,sergiler de,konserler de çok yakışıyor elbette.Fakat eğlenceyi de ihmal etmemek gerek.Bir Halikarnas’ı herkes arıyor ve özlüyor çünkü.Geçenlerde Zeynep Göztepe’nin çok başarıyla organize ettiği Bodrum Sanat Fuarını ziyaret ettim.Yüzlerce sanatçının yaptığı resim ve heykelleri büyük bir zevkle izledim.Sanatçılarla,galeri sahipleriyle tanıştım,onlarla gururlandım. Gördüğüm tablo ve heykellere hayran olduğumu da bu vesileyle belirtmeliyim.