Kanada’daki yatılı kilise okullarında kalıp da sağ kurtulan mağdurlardan Evelyn Korkmaz, Ottawa'daki evinde, Ontario eyaletine bağlı Fort Albany kentindeki St. Anne Yatılı Kilise Okulunda olanlar ve bu konuda verdiği mücadeleye ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulundu.
Ailesi ile yaşadıkları bölgede ilkokula gittiğini söyleyen Korkmaz, ailelerinden zorla alınan diğer yerli çocukların aksine, kendisinin ortaokulu tamamlamak ve ardından liseye gitmek amacıyla yatılı kilise okuluna verildiğini belirtti.
St. Anne Yatılı Kilise Okulundaki ilk gününü anlatan Korkmaz, "Bizi, mutsuz ve asık suratlı rahip ve rahibeler karşıladı. Sıraya sokup, uzun saçlarımızı kestiler. Bize hayvan muamelesi yaptılar ve dövdüler." dedi.
Korkmaz, "Bize sürekli pislik olduğumuzu söylediler. Orada çoğumuz fiziksel, cinsel ve zihinsel istismara uğradık. Herkese aynı elbiselerden verdiler. Yakamızda numaralar vardı. İsimlerimiz yerine numaralarla çağırırlardı." diye konuştu.
Çocuk aklıyla olup bitenlerin normal olduğunu sandığını ancak büyüdükçe birçok şeyi kavradığını söyleyen Korkmaz, şöyle devam etti:
"St. Anne yatılı okulunda geçirdiğim dört yıl hayatımın en kötü yıllarıydı. Orası korkunç bir yerdi. Yerli insanlar olmamıza rağmen okulda Kanada'nın gerçek tarihini öğrenmedik. Biz, yaşarken bir tarih yazdığımızın ve yaşadığımızın farkında değildik. Her okulun böyle olduğunu düşündüm çünkü karşılaştıracak bir şeyiniz olmadığında bunun normal olduğunu düşünüyorsunuz. Bize büyüklere saygı duymamız öğretilmişti. Büyük oldukları için rahip ve rahibelere itaat etmeniz öğretiliyordu."
Bazı arkadaşlarının yemek sırasında beklerken, bazılarının da gece yataklarından alındığını anlatan Korkmaz, özellikle gece alınan çocukların yataklarının başucuna rahiplerce küçük şekerlerin bırakıldığını, bu şekerlerin cinsel tacizin bir işareti ya da teşekkürü olduğunu ilerleyen yıllarda öğrendiklerini vurguladı.
Korkmaz, temizlik için herkesi tek hortumlu büyük yuvarlak bir duşun altına topladıklarını, bu uygulamanın soğuk kış günlerinde de devam ettiğini aktardı.
Okulun kışın ısıtılmadığının altını çizen Korkmaz, "Küçük battaniyelerimiz vardı, çok kalın değildi. O yüzden ‘sadece sarılın sıcak kalmaya çalışın’ derlerdi. Teneffüslerde hava ne kadar soğuk olursa olsun dışarı çıkmak zorundaydık. Bugünlerde sıfırın altında 25 derecede bile çocukları dışarı çıkarmıyorlar. Biz sıfırın altında 40 derece soğukta bile dışarıda oynamak zorundaydık." şeklinde konuştu.
"Bizi anne babamıza zarar vermekle tehdit ederlerdi"
Bölgede görev yapan polislerin, her üç ayda bir okula gelip kontroller yaptığına işaret eden Korkmaz, şunları söyledi:
"Polisler gelmeden hepimize çekidüzen verir, saçlarımızı düzeltmemizi isterlerdi. Bizi, yaşadıklarımızı polise anlatmamamız konusunda tembihler, aksi halde anne babamıza zarar vermekle tehdit ederlerdi. Okulun hemen yanında hastane vardı. Dayak veya cinsel taciz sonucu zarar görenleri, tedavi için oraya götürürlerdi. Ancak o hastane de aynı kaldığımız okul gibi Katolik Kilisesinin kontrolündeydi ve yöneticiler birbirini kolluyordu."
Kendisinin de istismara uğradığını söyleyen Korkmaz, "Hastanede altı ay geçirdim. Ama hastane kaydı yok. Şimdi onları mahkemeye çıkarma sürecindeyiz." ifadelerini kullandı.
Korkmaz, şunları anlattı:
"Sen bir rahipsin, Tanrı'yı temsil ediyorsun. Bu, başka bir insana yapabileceğin en kötü şey. Seni öldürmeleri daha iyi çünkü o zaman acın biter. Ama birilerinin sana cinsel istismarda bulunmasının acısını, yetişkin olduğunda anlarsın. Bu bir ömür yaşamak zorunda olduğun şeydir. Okulda, bir rahipten hamile kalarak doğum yapan veya hamile kaldığında zorla kürtaj yaptırarak çocuğunu aldıran 14, 15 ve 16 yaşlarında insanlar biliyorum. Bu çok yanlış. Başka nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum, bu insanların yaptığı iğrenç bir şey ve bunu dünyanın her yerinde yapıyorlar."
"Kanada tarihini yeniden yazacağız"
"Kanada tarihini yeniden yazacağız ve Kanada'nın gerçek tarihini anlatacağız." diyen Korkmaz, pisliklerin halılarının altına süpürüldüğünün altını çizdi. Geçmişte çok iyi olmayan şeyler yapılsa da bunun kendi tarihleri olduğunu vurgulayan Korkmaz, buna sahip çıkılması gerektiğine dikkati çekti.
Gerçek bir uzlaşmanın, her şeyden önce verilen zararlardan sorumlu olunduğunun kabul edilmesiyle başlayacağına işaret eden Korkmaz, böylesi bir uzlaşma için şartları olduğunu söyledi.
Korkmaz, şartları şöyle sıraladı:
"Papa geldiğinde Hristiyan halk adına özür diledi. Hristiyan halk adına üzgünüm demekle Katolik Kilisesi veya Vatikan adına üzgünüm demek arasında büyük fark var. Bana yapılanlardan sokakta yürüyen Hristiyan değil, rahipler, rahibeler ve piskoposlar sorumlu. Papa'nın sorumlu olduğunu söylemesini istiyorum. Kanada'dayken ‘Katolik Kilisesi adına özür dilerim’ demedi. İyileşmemiz için para sorun değil. Sorunun çözümü için bizim şifa merkezlerine sahip olmamız lazım. Geleneklerimin ve kültürlerimin ne olduğunu bilmiyorum. Türk kültürü hakkında, kendiminkinden daha çok şey biliyorum. Biz vahşi ya da pagan değildik."
Vatikan’ın, Amerika'yı keşfetmeleri için gönderdiği kaşiflerle toprakları kaybettiklerini söyleyen Korkmaz, Doctrine of Discovery (Keşif Doktrini) isimli kural gereğince, üzerinde yaşayanların Hristiyan olmadığı her toprağın Vatikan kaşiflerince sahiplenildiğine dikkati çekti.
Papa Franciscus ile Quebec City’de baş başa görüştüğünü kaydeden Korkmaz, "Kendisine de dilediği özrün Katolik Kilisesini kapsamadığını ve Keşif Doktrini’ni iptal etmesini söyledim. İngilizce bilmediği için yapılan çevirilere sadece gülümseyerek tepki verdi. Oradaki konuşmasında, iklim değişikliğinden ve Ukrayna krizinden bahsetti. O sorunlar da önemli ama Kanada’ya bizden özür dilemek için gelmişti." diye konuştu.
Korkmaz, Papa’nın kendisine hediye ettiği ve Kanada ziyareti için Vatikan tarafından sınırlı sayıda üretilen hatıra parayı da gösterdi.
"Ayaklarımı yerden kesen bir Türk ile tanıştım"
Soyadını 19 yaşındayken evlendiği bir Türk’ten aldığını söyleyen Korkmaz, o yıllara ait hatırasını ise şöyle anlattı:
"19 yaşımda ayağımı yerden kesen bir Türk ile tanıştım. O çok zeki ve yakışıklı biriydi. Benim hayalimdi, bu yüzden evlendik. 11 yıl evli kaldık ve Zeynep adında bir kızım oldu. Beni ailesiyle tanıştırmak için İstanbul’a götürdü. Biraz gerilmiş ve korkmuştum. Beni kollarını açarak karşıladılar, bana aile gibi davranmalarına şaşırdım, inanılmazdı. Beni alışverişe götürdüler, yemekler harikaydı, insanlar, arkadaşları, komşuları çok arkadaş canlısıydı. Bugün hala onlarla konuşuyorum, gençken bir bağ kurduğunuzda o bağı koruyorsunuz. Soyadımla gurur duyuyorum. O anılar benim için çok değerli. Hayatımın en güzel anlarına baktığımda bunlardan biri Türkiye çünkü siz Türkler çok cana yakınsınız."