İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun sömestr tatili sırasında Erzurum’da kayak yapması ‘Türk siyasi tarihi’ne girdi, üzerinde onlarca televizyon tartışması yapıldı.
Kayak aslında, İmamoğlu’nun da dediği gibi bir spor. Ancak Türkiye gibi ülkelerde kayak spor olmaktan çok, insanları ‘söğüşleme’nin bir yolu haline getirildiği için bir hayli pahalı ve kimse yapamıyor. Kimse yapamayınca da bir belediye başkanı kayağa gidince böyle olay oluyor.
Yoksa Avrupa’nın en pahalı ülkesi İsviçre’de her taraf dağ olduğu için herkes bedava kayak yapıyor, kayak bilmezsen zaten evinden çıkamıyorsun. İnsanları söğüşlemek için bekleyen fırsatçılar da yok.
Tam da bu tartışmalar sürerken, bir yakınımın 12 yaşındaki oğluna bir günlük kayak dersi aldırma deneyimine tanık oldum. Böyle olunca da bunu size anlatmak şart oldu.
Malumunuz İstanbul’a en yakın kayak merkezi İzmit Kartepe’de. Kartepe’nin tepesine bundan 15 yıl kadar önce bir otel yapıldı. Nedense başka da otel yapılmadı. Bu otelin çevresinde, eski püskü telesiyejlerle hizmet veren birkaç pist var. Böyle büyük bir dağ nasıl tek bir otelin tekeline girer anlamak zor.
İstanbul’a en yakın kayak oteli Green Park Kartepe Resort olunca, iki kişinin bir gecelik fiyatı da sömestr tatilinde 1800 TL’ye çıkmış; neredeyse bir asgari ücret. Başka bir anlatımla 300 dolara, iki kişi bir gece konaklama. Diyelim dört kişilik bir aile gidip, 4 gece kaldınız, sadece otele 7 bin lira gibi bir üret ödeyeceksiniz. (Tabii buna ulaşım, kayak kiralama, skipass ücretleri, emanet dolabı ücreti, öğlen yemekleri filan dahil değil.)
Benim tanık olduğum olayda, aile Kartepe’deki otel yerine, dağın altında Maşukiye Derbent'te makul bir otelde geceledi. Bu otel çok iyi bir mimariye bir o kadar da kötü işletmeye sahipti ama fiyatı makuldu. Gece odadaki radyatör saat gibi öttüğü için uyumak zordu, radyatörü kapatınca da oda buz gibi oluyordu.
Cumartesi ve pazar günleri, Maşukiye’den Kartepe’ye, sabahın çok erken saatleri dışında ulaşmak mümkün değil. İnanılmaz bir araç kuyruğu oluşuyor. Buna bilen bizim aile, cumartesi günü yine de bir deneme yaptı ancak Kartepe’ye 3 km kala kuyruğa takılınca geri döndü.
Bunun üzerine pazar sabahı saat sekiz gibi otelden ayrılıp, direkt Kartepe'ye doğru yola çıktı. Yollar yine kalabalıktı ama çok erken olduğu için, Kartepe Oteli'in yanındaki park alanında yer bulunabildi. Park ücreti 30 TL.
Kayak öğrenmek için kayak giysileri ve kayak takımı lazım. Bunları kiralamak mümkün. Ancak kiralık kayak takımlarının günlüğü kalitesine göre 40 ile 80 TL arasında değişiyor, bir o kadar da kıyafetler. Ayrıca kask isterseniz o da ücretli. Eşyaları bırakmak için Kartepe Otel’in altında emanet kutuları var, onların kirası da günlük 40 TL.
Kartepe’de Skipass ücretleri tam gün 150 TL, yarım gün 120 TL. Ama yarım günlük skipass’ları tam gün satmayı zorlamak için, yani ‘söğüşlemek’ için saat 13.00’ten sonra satıyorlar. Ayrıca skipass kartları için de 20 TL depozito alıyorlar, eğer iadeyi unutursanız kart cebinizde hatıra kalıyor. “Hayır, ben kayak yapmayıp, bir kez teleferiğe bineceğim derseniz” o da 50 TL. Hafta sonları günü birlik gelen ve kayak yapmayanlar çok olduğu için, 50 TL'den bir hayli hasılat yapıldığını tahmin edebilirsiniz.
Bir de gelelim kayak derslerine. Bir saatlik kayak dersinin ücreti 300 TL, evet evet 300 TL. Grup dersleri daha ucuz ama çocuklara grup dersi vermiyorlar. Amaç yine sizi tek derse zorlamak, yani ‘söğüşlemek’. Çünkü bütün Avrupa kayak merkezlerinde, özellikle çocuklar için grup dersleri verilir, daha ucuz ve uzun sürdüğü için herkes önce oraya gider. Bu fiyatları görünce öğretmenler ne iyi kazanıyor diye sevinebilirsiniz. Ama eminim öğretmene bu paranın çok azı gidiyordur.
Kartepe inanılmaz kalabalık olduğu için ve siz de kaymıyorsanız, bir yerde oturup beklemeniz lazım. Ama ne mümkün? Bunu da ‘söğüşlemenin’ en güzel yoluna çevirmişler. Oturacak tüm yerler kafelere ait ve ucundan bir masaya dayandığınızda bile, hemen biri başınızda bitiyor ve "Hemşerim bir şey içmiyorsan kalk!" diye emir kipiyle sizi uyarıyor. İtiraz ederseniz, sizi dövmeye hazır, çünkü ‘söğüşlemeye’ şartlanmış.
Tuvalet derseniz hem pislik içindeymiş hem de 3 TL.
Bir bardak çay 10 TL.
Açıkta köfte, sucuk servisleri de varmış ama o hengameden kaçmak için bizim ailemiz fiyatına bile bakmadan saat 13.00 gibi Kartepe’den kaçmış.
İniş bir başka dert. Otele yakın bölgelerde vatandaş yolun kenarına park etmesin diye park etmeye müsait alanları özellikle karla doldurmuşlar. Çünkü yol, tek sıra park etmeye müsait. Kar temizlemesi yapılırken, yolun tümü temizlense, kilometrelerce araç park edebilir. Ama o zaman yukardaki otopark boş kalır. Maksat yine ‘söğüşlemek’ olunca, park edecek alanı özellikle karla dolu bırakmak gerekiyor. Kamuya açık yerlerin bu şekilde halka kapatılmasına yerel belediye nasıl izin veriyor anlamak mümkün değil.
Sonra bölgeyi bilen biri, Kartepe'nin nasıl işlediğini anlattı:
Kartepe, Türkiye'nin bir dağı. Ama dağın başını bir iş adamına bilmem kaç yıllığına kiralamışlar. Oteli diken iş adamı, otel dışındaki tüm işletmeleri de işini bilen birtakım insanlara, fahiş fiyatlarla kiralamış. Bu fahiş fiyatları kazanabilmek için de işletmeciler önlerine geleni ‘öpüyor’lar. İtiraz etmek tehlikeli, geçen yıl Bursa Uludağ’da silahların konuştuğunu ve adam öldürüldüğünü unutmayın.
İstanbul'a en yakın kayak bölgesinin hali böyle.
Böyle bir yeri, bu koşullarla Avrupa'da işletmeye kalksanız, karşınıza hemen polis, belediye, zabıta, sivil toplum örgütleri dikilir ama bizde böyle bir şey yok.
Bölgede kamu otoritesi adına sadece jandarmalar var. Kartepe’ye çıkış ve inişte trafiği denetleyen bu jandarmalar şaşkındı, karşı yöne girip trafiği tıkayan araçlara bile müdahale etmekten kaçınıyorlardı.
Kartepe geçen hafta sonu böyleydi