9 Haziran 2019 tarihinde Ankara’ya düşen şiddetli yağış Çankaya ve Etimesgut ilçelerinde can ve mal kaybına neden oldu.
Türkiye’nin başkenti Ankara’da 2 saat boyunca şiddetli düşen yağışın etkisi 3 canı aldı götürdü. Bodrum katlardaki bazı başkent sakinleri de ekiplerin son andaki müdahalesiyle kurtuldu.
Ankara’nın daha önce de yaşadığı kent taşkınları sonrasında da bazı tespitlerde bulunmuştum. Onlar aynen geçerli.
Bu kez Türkiye’ de su yönetiminin gerçekçi olması gereğinden söz edeceğim. Çünkü bu konunun uzun vadeli rasyonel planlamadan uzaklaşıp reel politika gerekçesiyle popülist bir kimliğe taşınması riski var önümüzde.
Dün yaşanan can kayıplı taşkından sonra Ankara Belediye Başkanımız Mansur Yavaş Bey attığı twitler ve sms mesajlarıyla görev başında olduklarını sürekli hatırlatıyor. Bu uyarıların psikolojik bir rahatlama ve güven yarattığını söyleyebiliriz.
Ancak bunların yanısıra Sayın Yavaş’ın” kentin yıllarca ihmal edilmiş altyapı hizmetlerini hızla tespit ettikleri ve bunları ivedilikle hayata geçirmeye çalışacakları açıklaması” asıl duymak istediğimiz açıklama oldu.
Tabi bu açıklamaların hayata geçmesi için su yönetiminin geçmiş dönemin popülizminden daha gerçekçi ve toplumcu bir anlayışa evrilmesi gerekecek. Bunun da kısa zamanda gerçekleşmesi çok kolay görünmüyor.
Bu nedenle kentlerimizin su yönetimlerinin önündeki en temel görev; bu kent taşkınlarının hiç olmazsa can kaybına neden olmaması için kısa dönemli çalışmaları acilen başlatmak.
Çünkü iklim değişimi etkileri üzerine çalışmalar, kısa süreli ve şiddetli yağışların artarak devam edeceğini ortaya koyuyor.
AB bu konuda 571 kenti için kuraklık, sıcak hava dalgası ve taşkın risk analizlerini yapmış. Sonra bu kentleri bu risklere dayanıklı kent yapmak için kolları sıvamış durumda.
AB’nin önce herkesin kabul ettiği bir risk tespiti ile işe başlamış olması önemli. Bu çalışma sonunda en riskli başkentler Dublin, Helsinki, Riga, Vilnius ve Zagreb olarak ortaya çıkmış.
AB ‘de daha çok kent dışında ve heyelanlarla birlikte yaşanan taşkınlarda yaşamını yitiren kişilerin olduğunu biliyoruz.
Ancak AB’nin taşkın konusunda en riskli ülkelerinin başkentlerinde bile 2 saatlik şiddetli bir yağışın 3 can kaybına neden olduğu haberine hiç rastlamadım.
Kentlerimizdeki kronik plansızlığın rasyonel değerlendirmesini yaparsak bu acı kayıpların tekrar edebileceği ortaya çıkar.
Bu nedenle kentlerimizin su yönetimlerinin hızla “3-5-15 kat yağış,500 yıllık yağış gibi mazeretlere sığınmadan önce can kaybını engelleyecek kısa vadeli planları hayata geçirmeleri gerekiyor.
Kentlerde taşkın riski taşıyan bölgelerin açıklanmasının yanısıra alınacak/alınan önlemlerin kamuoyu ile paylaşılması da kent sakinlerinin afet müdahale planında yer alabilmelerine imkân tanıyacaktır.
Son olarak; Türkiye’de afetlerde yapılan şey daha çok afet oluştuktan sonra kriz yönetimidir. Aslında olması gereken şey “Kriz yönetimi ile birlikte afet risk yönetimi çalışmalarının eşgüdümlü olarak yürümesidir”.
Çünkü Türkiye önümüzdeki günlerde bu yönetime hazır olup olmadığının test edileceği birçok doğal afetle karşı karşıya gelecektir.
Doğal afetlerin oluşumunda bölgesel ve küresel parametreler etkili olabilir. Ancak bu afetlerin büyük can ve mal kaybının oluştuğu felaketlere dönüşmesi ancak yerel ve bölgesel eksikliklerin sonucu olarak ortaya çıkar.