Dedem Korkut’un “Ayşe Fatma soylu kadın” diye bir ifâdesi var.
Ayşe, Hz. Aişe; Fatma ise Hz. Fâtıma demektir. Hz. Fâtıma da Hz. Hatice demektir. Hz. Hatice, eşe destek olmanın zirvesine çıkmış bir hanımdır. Hz. Aişe, daha farklıdır. İtirazcıdır. İlimle meşgûl olmuştur.
Bir kadının, hem kendisini eşine ve evine adamış olması hem de ilim tahsil edip meslek sâhibi olarak bireysel bir duruş göstermesi çok mühim bir özelliktir. Tahsilli muhâfazakâr kadını lâyıkı vechile temsil ettiğine inandığım Sâre Davutoğlu’nu böyle, yâni Ayşe Fatma soylu bir kadın olarak görüyorum. Hem evinin orta direği hem de ilim tahsil etmiş bir hanım. Bir ayağı, gelenekte; bir ayağı bilimde. Bir ayağı, bu toprağa basıyor; diğer ayağı, dünyâyı dolaşıyor.
Ne eş durumundan makam sâhibi olarak açılışlarda bol bol kurdele kesen politikacı eşlerine ne de başörtü meselesi çözülünce başını örten vekillere, bürokratlara benziyor.
Tahsilli ve meslek sâhibi başörtülü hanımlar, bir yandan sistemin yasaklarını aşmaya çalışırken diğer yandan kendi mahallesinde birey olma mücâdelesi verdiler. Yorucu oldu ama, başardılar.
Sâre Davutoğlu, bu başarının müşahhas bir örneğidir. Eşi Başbakan olunca Başbakanlık konutunda değil de muâyenehânesinde röportaj vererek bireysel duruşuyla ilgili gerekli mesajı verdi. Yâni, eş durumundan gelinmiş bir yeri değil, kendi kariyer mekânını tercih etti. Politikacı doyadını değil, doktor kimliğini kullandı.
Evet, Sâre Hanım’ın esas kariyeri, Başbakan eşi olması değil, doktor olmasıdır.
Sâre Hanım, geçtiğimiz günlerde Medipol Üniversitesi’nde doktor kimliğiyle tıp konusunda bir konuşma yapacaktı.
Fakat program, sebep gösterilmeden iptal edildi. Doktor Sâre Hanım, soyadından dolayı cezâlandırıldı.
Hoş olmadı! Yakışmadı!
Ben susayım, şâir konuşsun:
Kazârâ bir sapan taşı bir altın kâseye değse
Ne taşın kıymeti artar ne kıymetten düşer kâse.