Nasrettin Hoca, vaaz vermesini isteyen cemaate, “Etmeyin gitmeyin, hatâ yaparım.” diye itiraz etmiş. Israr edilince, “O zaman bir ip verin. Bir ucu bende, bir ucu filancada olsun. Yanlış bir şey söylersem çekip uyarsın.” demiş. Hoca konuşurken birisi ipe takılmış. İp hareket ettikçe ne diyeceğini şaşıran Hoca, nihâyet patlamış:
“Aziz cemaat! Çok şey anlatacağım da ipin ucu, puştun elinde!”
İşte aynen bu durumdayız. İpin ucu puştun, yâni Amerika’nın, NATO’nun elinde olunca ne söyleyeceğini şaşıran askerlerle siyâsîler birbirlerine girdiler. İrticayla mücâdele ederken subayların özel hayâtını, yedi sülâlesini bilen İlker Başbuğ’un özel kalemi ve Erdoğan’ın yâveri fetöcü çıktı. Allah Allah!
Bana göre hepsi, mağdur. Darbenin arkasında Amerika’nın olduğunu biliyorlar. Ama bir kerecik olsun FETÖ yerine ATÖ (Amerika Terör Örgütü) diyemiyorlar. Hattâ dost olmaya çalışıyorlar. “NATO darbesi” diyoruz; NATO üyeliğimiz, devam ediyor. Hâlâ İncirlik’teler.
1980’lerde cemaatçiler, darbeci Kemalist generallerin gözü önünde orduya alındılar. Sızdılar demiyorum, bir seferde 600-700 kişinin girişine, sızma denmez. Kemalizmin ömrünün tükeneceği 100. yıla güyâ antikemalist; daha doğrusu, İran gibi İslâmcı bir idârenin hazırlığı yapıldı.
Peki bu generaller, niye itiraz etmediler? Çünkü ipin ucu, puştun elindeydi!
Cemaatçi gençler orduya ve emniyete giredursunlar, babası millî görüşçü olan bir imam-hatipli, 1994’de ÖSS birincisi oldu. Çocuklarının hem âhiretini hem dünyâsını kurtarmak isteyen bir kısım millî görüşçüler, cemaat dersânesinde kuyruğa girdiler. Bir kısmı, zâten özel okullarına aboneydi. “Her eve bir dâmât bürokrat” projesinin alt yapısı, böyle oluştu.
İpin ucu, puştun eline o biçim geçti. Şimdi o millî görüşçülerin dilleri, iki dünyâsı da mahvolan dâmâtlar yüzünden boğazlarına kaçıyor.
Darbeyle iktidara gelmeyi reddeden sosyalist Ecevit, 28 Şubat’a direnmedi. Paketlenip verilen Öcalan sâyesinde 99’da iktidara geldi. Gülenle kanka oldu. Dönemin bütün siyâsîleri, Amerika güdümündeki Türk okullarını övüyordu.
Niçin? Çünkü ipin ucu, puştun elindeydi!
1994’de yukarıdan gelen emirle İBB adayı Erdoğan’a oy vermeyen yurdumun gariban cemaatçileri, Ak Parti döneminde seçim binâlarının kapılarında bekleyip Erdoğan’a oy istediler. Hocalarından, âbilerinden, böyle emir gelmişti. Erdoğan ve Ak Parti ise eski defterleri kapatıp cemaatle kanka oldular. Cemaate karşı çıkan hâin oldu.
28 Şubat’ta DSP’nin yanında yer alan, Ecevit’in karşısında sigara içmeyen Bahçeli, şimdi CHP’nin her şeyine hayır diyor.
Çünkü ipin ucu, puştun elinde!
Bir de ipini kaptıran gazeteciler var. Aklıma hemen gelenleri sıralayayım.
28 Şubat darbesinde “Refahyol denilen bitli yorganı üzerimizden atmalıyız.” diyen Güneri Civaoğlu ve kaosçu Ertuğrul Özkök, şimdi Ak Parti taraftarı oldular. Güyâ 15 Temmuz’da darbeye de karşı durdular. “İlk ben karşı çıktım.” yarışına bile girdiler.
Yeni Akit’in Şevki Yılmaz’ı, Gülen’i övdüğü yazılarını sildi; “Lanetullah Fetö!” diye bağırıyor. Hâl böyleyken Ravza Kavakçı’nın babası, aynı gazetede “Gülen’i affedin” yazısı kaleme alınca ortalık karıştı.
Hilâl Kaplan, Nedim Şener hapse gönderilirken fetö gazetesi Taraf’ta Ahmet Altan’ın nedîmesiydi. Şimdi Nedim Şener üzerinden fetösavarlık yapıyor. Dün Lindsay Lohan üzerinden Amerikan merhametini övüyordu, bugün tersini yapıyor. Taraf’taki ve Sabah’taki fetösever kankası ROK, bir zıpladı iki zıpladı; Boşnakların âhını alınca yok oldu.
Gülenle ilk röportajı yapıp parlatan Nevval Sevindi, FETÖ’yle mücâdele eden Odatv yazarı. 17 Aralık’da “Bu son uyarı!” diye tvit atan Hüseyin Gülerce, Star yazarı. Hocaefendisi ağlayayınca ağlayan, Viyana’da Kalinka dinleyecek kadar zevksiz olan aslan parçası, “Gâzici” oldu, Fâzıl Say konserine gidiyor.
Çocuklarını cemaat dersânesine gönderen, 17-25 Aralık sonrasında yazdığı “Uzun Adam Hey!” yazısında, Erdoğan’a, “Sende Yusuf Peygamberin, kendisini kuyuya atan öz kardeşlerini affedişinden bir pay var.” diyerek uzlaşma isteyen Sibel Eraslan, şimdi bir tvit atıp bir siliyor.
Haber7’de, cemaatin bulanan suyu değiştireceği müjdesini veren Cem Küçük, fetö bilirkişisi oldu.
Hocaefendilerine tapınan daha bir sürü gazeteci, ya küfrediyor ya susuyor.
Çünkü ipin ucu, puştun elinde!
Bizim köyden gurbete giden iki delikanlı, âlemlere dalmışlar. Dönünce tövbe etmişler. Birgün araları açılmış. Birisi, “Ben o ahlâksızı filanca yerde gördüm.” demiş. Şu anki kavgayı, buna benzetiyorum. Herkes oradaydı ama öbürünün orada olduğunu ihbar ediyor.
Asker olun, siyâsetçi olun, farketmez. İktidar olmak için elin oğluyla iş tutarsanız, işte böyle olursunuz. Hadi işin raconu bu, mecbur kaldınız diyelim. O zaman ahlâklı olacaksınız. İktidarınız ahlâkla taçlanırsa muktedir olursunuz, elin oğluna direnebilirsiniz.
Ama ahlâkı, hukuku çiğnerseniz, ipin ucunu kaptırırsınız. Elin oğlu da başınızı her kaldırdığınızda, “Kes sesini!” deyip günâhınızı başınıza kakar. Dün dediğinizi bugün inkâr edersiniz; dün karşı çıktığınızı, bugün kabul edersiniz.
Nâmık Kemal, ne güzel ifâde etmiş:
“Mekârim-i ahlâk, aceze kârı değil, ashâb-ı iktidar sıfatıdır.“