Kılıçdaroğlu: Basın İlan Kurumu Basın İnfaz Kurumuna Dönüştü

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla yaptığı basın toplantısında, “Bunların olduğu bir ülkede medya özgürlüğü yoktur. Basın İlan Kurumu, basın infaz kurumuna dönüştü" dedi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla yaptığı basın toplantısında, “Bunların olduğu bir ülkede medya özgürlüğü yoktur. Basın İlan Kurumu, basın infaz kurumuna dönüştü. Basın İlan Kurumu, ne zamandan beri birilerinin babasının çiftliği oldu? RTÜK, talimat üzerine görev yapıyor, yaptıkları işlem yasa dışı” diye eleştirdi. Kılıçdaroğlu, basın özgürlüğünü sağlamak için atılması gereken 10 adımı açıkladı.

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla CHP genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen Kılıçdaroğlu özetle şunları söyledi:

SİYASET KURUMU SORUNLARI ELE ALMIYOR: Sade bir vatandaş olarak, CHP'nin Genel Başkanı olarak size minnet borçluyuz. Sizler günün 24 saatinde çalışırsınız. Bizler bir şekliyle dünyadan haberleri alırız, o haberleri bize ulaştıran sizlersiniz. Yaşadığınız sorunlar da var. Bu sorunların siyaset kurumu tarafından yeterince ele alındığını düşünmüyorum. İzlenen ekonomik politikaların pek çok sorun yarattığını ve faiz eksenli bir ekonominin işsizlik yarattığını, sizler arasından da yüzlerce gazetecinin işsiz olduğunu biliyoruz. Haber peşinde koşan, toplumu bilgilendirmeye çalışan kişilerin işsiz kalması dramatik bir tablodur.

YIPRANMA İÇİN ANAYASA MAHKEMESİ'NE: Yıpranma hakkını elde ettiniz. 24 saat çalışıyorsunuz. Karda kışta, yağmurda çamurda çalışıyorsunuz. Savaş meydanında görev alıyorsunuz, terörle mücadelede, mücadeleyi yapan insanlarla beraber koşturuyorsunuz, sel oluyor fırtına oluyor sizler yine oradasınız. Bir yıpranma hakkınız var ve bu hak elinizden alındı. Yine sizin mücadelenizle bu hak teslim edilmek istendi, ama basın kartına bağlandı. Anayasa Mahkemesi'ne gittik, iptal ettiler. Yeni düzenleme yaptılar, eski düzenlemeyi aratmıyor. Dolayısıyla biz yine sizin hakkınızı savunmak için yeniden Anayasa Mahkemesi'ne başvuracağız. 

VESAYET ALTINDAKİ MEDYA DOĞRU HABER VEREMEZ: Bu sorunları yaşıyorsunuz ama bütün bu sorunlara karşı görevinizi azimle yapıyorsunuz, kaleminizi satmıyorsunuz, doğru haber adına kılı kırk yanıyorsunuz. O yüzden biz, gazetecilere minnet borçluyuz. Elbette görevinizi yaparken evrensel kriterleri göz ardı etmiyorsunuz. Gazeteciler aslında bir kamu görevi yapıyorlar, toplumu aydınlatıyorlar. Dolayısıyla kamu görevi üstlenen bir organın yani medyanın, elbette özgür olması lazım. O nedenle ki çağdaş demokrasilerde medya; yasama, yargı ve yürütme dışında dördüncü erk olarak tanımlanmıştır. Keşke bizde de böyle olsa. Medya da demokrasinin ana omurgasını oluşturan temel kurumlardan biri olarak kabul edilse. Yasama, yürütme ve yargı vesayeti kabul etmiyor. O nedenle anayasalarda yasama, yargı yürütme yer almakla birlikte medya özgürlüğünün de yer aldığını görüyoruz. Medyanın da vesayeti kabul etmemesi gerek. Vesayet altındaki bir medyanın halka doğru haber vermeyeceğini biliyoruz. Gerçekleri yansıtmayacağını biliyoruz. O nedenle bizim Anayasamız da medya ile ilgili özel düzenlemeler getirmiştir. 'Basın hürdür, sansür edilemez.' Ne kadar güzel. Basının özgür olduğunu ve asla sansür edilemeyeceğini belirlemiştir. 'Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.' Tedbirleri almak devletin görevi olarak belirlenmiştir. ‘Basın araçları suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt edilemez.' Bütün bu düzenlemeler, medyanın vesayeti kabul etmeyeceği, özgürce haber peşinde koşacağını ve derlediği haberi topluma yansıtacağını ifade ediyor. Elbette ki sizler haber yaparken kaynakları korumak konusunda titiz olduğunuzu biliyorum. Gazeteciliğin evrensel kuralıdır. Kaynağınızı açıklamazsınız. Bunun da güvencesi yasal olarak verilmiştir. Gazeteci haber kaynaklarını açıklamaya ve tanıklık yaptırmaya zorlanamaz. Gazeteci, anayasal ve yasal güvenceler içinde haber peşinde koşan, doğru haberi kamuoyuna yansıtan kişi olarak belirleniyor.

MEDYA, EN ÖNEMLİ DENETLEME ORGANIDIR: Gazetecilik bir kamu görevidir. Bunu belirlerken iki unsurun önemli olduğunu ifade etmek isterim. Neden kamu görevi ve neden bu temel amaçlanıyor. Haber kaynağını, haber veren kişiyi ve halkın haber alma hakkını korumak için bu tür yasal düzenlemeler yapılmıştır. İkincisi, medyanın dördüncü güç olarak halk adına yasama, yürütme ve yargıyı denetlenmesini sağlamıştır. Yasama organında, parlamentoda, olumsuz bir haberi geniş kitlelere ulaştıran medya organıdır. Yargıda, herhangi bir adaletsiz kararı geniş kitlelere ulaştıran organ medyadır. Yürütmede, devleti yönetenlerde bir yolsuzluk veya liyakatsizlik olduğu zaman bunu geniş kitlelere duyuran medya organıdır. Medya halk adına denetleyen en etkin kurum olarak ortaya çıkmaktadır. Demokrasinin güzelliği de buradadır. Kimse tek başına ‘ben en büyük gücüm’ diyememektedir. Denge vardır, denetleme vardır. En önemli denetleme organının medya olduğunu da akıl sahibi olan herkes kabul etmektedir.

BASIN İNFAZ KURUMU: Peki, Türkiye gerçekleri ne? Medya gerçekten de dördüncü güç olarak kendisini ortaya koyabiliyor mu? Gerçekten de vesayeti tümüyle reddedebiliyor mu? Yasalarda öngörülen kurallara uygun olarak yürütme organı, medya önündeki engelleri kaldırabiliyor mu? 2020 yılında, gazeteciler 479 kez hakim karşısına çıkarılıyorsa orada sorun var demektir. Yine 2020 yılında, 78 gözaltı, 25 tutuklama, 17 darp ve tehditle gazeteci karşı karşıya kalıyorsa orada bir sorun vardır. 2020 yılında 68 gazeteci devletin hapishanelerindeyse oturup düşünmemiz lazım. Yine 2020 yılında televizyonlara karatma, gazetelere ilan ambargosu, doğru habere erişim engeli getiriliyorsa oturup düşünmemiz lazım. Basın İlan Kurumu'nca beş gazeteye doğru haber yaptıkları için 333 gün ilan kesme cezası veriliyorsa, yani Basın İlan Kurumu bir anlamda basın infaz kurumuna dönüşüyorsa, oturup düşünmemiz gerekiyor.

ERDOĞAN’IN 'SÖZCÜ GAZETESİNİ OKUMAYIN' SÖZÜNÜ HATIRLATTI: Yine 2020 yılında bir ülkenin sözde cumhurbaşkanı, bir gazeteyi doğrudan hedef gösterip 'ben o gazeteyi okumuyorum, siz de satın almayıp, okumayın' diye çağrı yapıyorsa orada medya üzerindeki vesayeti ve baskıyı düşünün. Sıradan bir kişi bunu söylemiyor, devleti yöneten en tepedeki koltukta oturan zat söylüyor. Bizim cumhuriyet tarihinde bir ilktir ve 21. yüzyılda söylenmiştir. Yine gerçekleri anlatan televizyon kanallarına 10 gün karartma 54 yaptırım cezası uygulanıyorsa oturup düşünmemiz lazım. Bir ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı görevinden istifa ettiği halde 1775 radyo ve televizyon kanalı, 27 saat bakanın istifasını talimat alamadıkları için veremiyorsa oturup düşünmemiz lazım. Sıradan bir insan değil. Hem aileden hem damat hem saraya yakın hem hazineden hem maliyeden sorumlu, istifa ediyor açıklıyor, ‘açıklamayın’ diye talimat gidiyor. 1775 radyo ve televizyon kanalı 27 saat bu haberi vermiyor. Hangi demokrasiden hangi insan haklarından söz edeceğiz?

BUNLARIN OLDUĞU YERDE MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜ YOKTUR: Bunların olduğu bir ülkede medya özgürlüğü yoktur. Medya mensupları baskı altındadır. Haberi görüyorsunuz, vermek de istiyorsunuz, talimatla sizin yazdığınız haberi sizin söylediğiniz haber, sizin çalıştığınız medya organlarına yer almıyor. Neden? İktidar istemediği için. İktidar, bunları yapıyorsa yasadışı yollara başvurarak ve devletin kurumlarını kullanarak bunu yapıyor. Üç kanaldan bunu yapıyor

MEDYA PATRONUNU CEZALANDIRMAMIZ LAZIM: Birinci kanal Basın İlan Kurumu, adını söyledik basın infaz kurumuna dönüştü. Efendim, ‘şu gazetelere benim ile ilgili haber yaptılar diye şu kadar süre ilan kesme cezası veriyorum para vermeyeceğiz.’ Basın İlan Kurumu ne zamandan beri birilerinin babasının çiftliği oldu. İkincisi RTÜK aracılığıyla. Talimat üzerine görev yapıyorlar. Para cezaları ve karartma cezaları veriyorlar. Yaptıkları işlem de yasa dışı. Talimat üzerine değil vicdani kanaatine göre yasalara göre vermesi lazım. Medyanın evrensel kuralları var. Evrensel kuralları görev ermesi lazım. Üçüncüsü medya sahiplerine vergi denetimi. Gazeteye baskı yapıyor olmadı, RTÜK’ten ceza veriyorum, ilan para cezası veriyorum olmuyor, o zaman bir şey yapmamız lazım. Ne yapmamız lazım? Medya patronun cezalandırmamız lazım. Müfettişler görevlendireceğiz, cezalar yağdıracağız. Ta ki susuncaya kadar. Bunu da bize demokrasi diye yutturmaya çalışıyorlar.

DİKTA YÖNETİMİNDE BASKIYA RAĞMEN: Ama bütün bunlara karşı şunu söyleyebilirim. Bütün baskılar ve bu baskıların yoğunlaşmasına karşı kalemini satmayan, özgürce haber yapan, bütün baskılara karşı direnen bir medyamız var. Dünyaya örnek olması gereken bir medyamız var. Bir dikta yönetiminde, bir sivil darbe yönetiminde her türlü baskıya rağmen direnen, kalemini satmayan bir medya grubumuz var. Bunlara yürekten teşekkür ederim. 12 Eylül askeri darbesinde bile bu kadar ağır bir tablo görmemiştik. Eleştiriyi yaptık. Peki sistemi nasıl düzeltebiliriz. Neler yapmalıyız. Neleri yapılmalı.

İŞTE CHP’NİN 10 MADDELİK ÖNERİSİ

Dostlarımızla iktidar olduğumuzda medya konusunda neler yapacağız? 10 maddelik bir tabloyu bilgilerinize sunmak isterim. Bu on madde hayata geçirildiğinde gazetecilerin güvencesi olacak. Doğru haber yaptıkları için kimse cezalandırılmayacak. Doğru haberlere erişim engelleri olmayacak, gazeteciler siyasal baskı ile tutuklanma, gözaltına alınma, hapse atılma gibi bir olayla karşılaşmayacak. Evrensel kurallara uygun olarak görevlerini yapmış olacak. Medya özgürlüğü için asgari 10 koşul…

1- Herhangi bir medya organı sahibi, bu faaliyeti dışında başka bir ticari faaliyette bulunmamalı; aktif siyasetle uğraşmamalı. Temel işi sadece medya olmalı. Çünkü böyle bir yapılanma, medya sahibini siyasal baskılar karşısında daha güçlü kılar.

2- Gazetelerin dağıtımı bütün medya sahiplerinin ortak olduğu bir şirket tarafından yapılmalı. Çünkü bir gazetenin patronajına gazetelerin dağıtımı teslim edildiğinde, dağıtım konusu rakip gazeteler için tehdit olarak kullanılabilir.

3- Medyada sendikalaşma şart olmalı. Çünkü gazeteci, patronuna karşı da özgür olmalı. Sendikadan güç alarak haberinin arkasında durabilmeli.

4- RTÜK yeniden yapılandırılmalı. RTÜK’ün, üye yapısı meslek örgütleri ile üniversitelerin temsilini sağlayacak doğrultuda değiştirilmeli, siyasi partilere tanınan kontenjan sayısı azaltılmalı. RTÜK, cezalandırmayı değil, evrensel yayıncılık ilkeleri çerçevesinde hareket etmeyi amaçlayan yönlendirici bir kurula dönüşmeli.

5-Hiçbir gazeteci, gazetecilik faaliyetinden kaynaklı iddialarla tutuklanmamalı. Olası yargılamalarda, tutuksuz yargılanma esas olmalı.

6- Basın İlan Kurumu, internet medyasını da kapsayacak şekilde yeniden yapılanmalı; meslek örgütlerinin temsil sayısı arttırılmalı. Gazete tirajları ve internet sitelerinin izlenme trafiği bağımsız bir denetim kuruluşu tarafından denetlenmeli. Basın İlan Kurumu’nun ilan kesme yetkisine son verilmeli. Kamu ilanlarının fiyat tarifesi, objektif kıstaslara bağlanarak, siyasal iktidarın keyfi tutumuna bırakılmamalı. Basın İlan Kurumu, yerel medyanın desteklenmesi konusunda pozitif ayrımcılık yapmalı.

7- Evrensel kriterlere uygun, şeffaf ve denetlenebilir bir reyting ölçüm sistemine geçilmeli. Televizyonlarda gösterilen ve “zorunlu ilan” olarak sunumu yapılan tanıtım filmlerinin ücretsiz yayınlanmasından vazgeçilmeli.

8- Basın kartı, meslek örgütlerinin ortak katılımıyla oluşturulacak bir kurul tarafından verilmeli. Devlet bu alandan tümüyle çekilmeli. Kimin gazeteci olup olmadığına devlet değil, gazeteciler karar vermeli.

9- Basın ve ifade özgürlüğüne sınırlama getiren evrensel kriterler hariç, her ne koşulda olursa olsun sansür yasaklanmalı.

10. Sosyal medya, yeni medya veya alternatif medya olarak nitelendirilen mecralarda yayınlanan haberlerin doğruluğuyla ilgili bağımsız denetim/teyit mekanizmaları oluşturulmalı.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Siyaset Haberleri