Kimleri Sobeledik?

Halil Murat Ünver'in yeni yazısı...

Geçen gün bir başlık yazmıştım; “TÜRKİYE'NİN BAŞ BELASI: 68 KUŞAĞI” diye.

Baş belası 68 kuşağı diye kimi dostlar destek verdi, kimileri ise alındılar.
Tarihe bir not düşmek ve 68 kuşağını da sobelediğimizi açıkça yüzlerine söylemek istiyorum.
Sobelemek istihbarat terminolojisinde ajanı yakalamak anlamında kullanılıyor.
Yaptığımız çalışmalarda devletin içinde, dışında, sağcısı, solcusu, ülkücüsü, marksisti, Atatürkçüsü çok adamı sobeledik.
Yani söylemleri ile fiillerinin örtüşmediğini net şekilde yakaladık.
Bunların hiçbiri artık bu toprağın has çocuklarının yüzüne bakacak durumda değiller.
Sahaya indiğimizden bu yana sürekli bilgi çağına girdiğimizi, artık gerçeklerin üstünün örtülemeyeceğini, insanların kandırılamayacağını dillendiriyoruz.
Tabii insanların da mevcut durumu değiştirme ve sorumluluğu üstüne alma cesaretini gösterememesi bu sürecin hızlı işlemesini engelliyor.
Öncelikle 68 kuşağının nasıl bir yapıya sahip olduğu hakkındaki görüşlerimi aktarmak isterim.
Bu 68 kuşağı, istiklal harbi çocuklarının çocukları.
İstiklal harbinde 13 milyon nüfus vardı, işgal bölgelerinde birçok tecavüz yaşandı, yokluk sefalet vardı, hastalık vardı, her şeyden önemlisi insan yoktu, birey yoktu, padişah efendisinin kapıkulu olan bir teba vardı.
Travmalar içinde yüzyıllarca hayatta kalmaya çalışan bir insan topluluğu.
(Bugünkü uygulanan başkanlık sistemi ile o döneme geri dönülmeye çalışıldığını da herhalde anlamışsınızdır umarım, kapıkulu edilmeye çalışılıyorsunuz)
Her ne kadar Cumhuriyet ilan edilmiş olsa da o dönemlerde insanların zihin yapısı kapıkulluğundan bireye dönüşmemişti.
Tabii bugünkü duruma baktığımızda o dönüşümün tamamlanmadığını büyük bir ekseriyette görüyoruz.
Bazıları ayakları üstünde aklı başında hür bir birey olmaktansa o partiye bu partiye gidip liderin kapısında kul olmayı tercih ediyorlar.
Özü bu, Yavuz'dan bu yana uygulanan politikalar bu kesimi epigenetik olarak etkilemiş.
Yine o dönemde okuma yazma oranı çok düşük, insanlar cahil, üstte başta doğru dürüst, kıyafet yok, ayakkabı yok, çarık dahi yok ayaklar çıplak.
30'lu 40'lı yılların fotoğraflarına bakın bunları net bir şekilde göreceksiniz.
İşte bu insanların çocukları o 68 kuşağı denen kuşak.
1968'li yıllar ve ondan sonraki dönemlerde bu kuşak üniversitede.
O ailenin, o yörenin o ülkenin üniversitede okuyan "yıldız gençleri".
Sefillikten gelen bir ailenin sınıf atlamış evlatları.
Tabii her ne kadar üniversitede okuyor olsa da manipülasyona çok müsait kendini bir şey zanneden, ona bağlı olarak özgüveni çok yüksek, bildiğini doğru zanneden, doğru zannettiğini ölümüne savunan, gerçekte dogmatik bir kafaya sahip bir kuşak.
Tabii gerçek hayatta 0 ve 100 yoktur, ara değerler mutlaka vardır.
Bu 68 kuşağının içinde de gerçekten tanımaktan dolayı şeref duyduğum çok az sayıda insan var.
Bu yazıda bahsetmek istediklerim bu değerli büyüklerim değil.
Değersiz olanlar.
Mühendis olarak benim zihnim sorunun kaynağını bulmaya çalışır.
Sorunu kaynağını bulursanız sorunu çözebilirsiniz, aksi halde sivrisineklerle uğraşmaktan bir türlü esasa ulaşmayı başaramazsınız.
Yaptığım siyasi çalışmalarda, tanıştığım, ilişki kurduğum, değerlendirdiğim kimselerde gözlemlediğim, tespit ettiğim genel durum şudur:
* 68 kuşağının içinde çok büyük miktarda ajan bulunmaktadır.
Bunlar sağda, solda, her tür derneğin, partinin, tarikatın içerisinde yer almaktadırlar.
Kimin ajanı oldukları hususunda detaya girmeme gerek yok.
Ülke içerisinde hiçbir yer o ülke içerisinde menfaat temin etmek isteyen ülkeler tarafından boş bırakılmaz.
Tabii, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin de Atatürk'ten sonra İnönü'nün manevralarıyla Atlantik ötesinin Atatürkçü soslu mandası haline getirildiği düşünüldüğünde, devletin adına ajanlık yapanların da, gerçekte neye hizmet ettiği anlaşılabilir.
Bu kuşaktan karanlıkta durarak ortalığa ayar veren kimseler hala vardır ve bunlar da sobelenmiştir.
* 68 kuşağının bir kısmı cahil inadı ile lisede veya üniversitede tanıştığı ideolojiye körü körüne saplanmış ve kendisi ile bütünleştirmiştir.
Bu psikoloji, ezik ruhların engin okyanusta var olmak için tutunduğu bir sal gibidir.
Varlığını ona endeksleyip onun üzerinden kıymetlendiğini düşünen bir zihniyet.
(Bazı vatandaşların yokluk ve yoksulluk içindeyken Tayyip beyi kutsamasının altında yatan temel dürtü de budur.)
Dünyanın terk ettiği saçma ideolojileri hala savunma gayretinde bulunan bu kimseler aslında çağın ruhuna uymadıkları için ne kadar gülünç duruma düştüklerini de fark edememektedirler.
Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana anlatılan tarihle gerçek tarih arasındaki farkı yakalayamamış, manipülasyonların, toplum mühendisliklerinin yapıldığı dönemlerde bir kobay olduğunu hala fark edememiş bir güruhtur bunlar.
İnsanın enerjisini ve zamanını soğurur, canını sıkar ve ortaya elle tutulur bir şey koyamaz.
Zaten ideolojisi matah bir şey olsaydı bugün yaşar ve hatta dünya milletleri tarafından kutsanırdı.
İdeolojilerin insanları gütmek için tasarlandığını hala fark edememiş bir insanla ne konuşabilirsiniz?!
* Çoğu çok kitap okumuştur ama genellikle bunları hayatına yansıtamaz sadece alıntılar yapar.
Zannedersin ki entelektüel bir birikim var, aslında sadece veri aktaran bir bellektir tıpkı usb bellek gibi.
İşlemci yok, analiz yok, olan analiz de başkasından aşırılmış?!
Üniversite mezunu olanlarının büyük çoğunluğu kendi mesleğini dahi bilmez çünkü okula gitmemiştir.
Boykotlar, işgaller, çatışmalar nedeniyle okullar kapalıdır.
Bedavadan diploma almışlar, hak etmedikleri maaşlarla devlette memurluk, hatta öğretmenlik yapmışlardır.
Bizde de öyle bir öğretmen vardı kitaptaki örnek soruyu tahtada çözemezdi.
Düşünün Atatürk'ün hayalini ve gençlerin ne duruma sokulduğunu.
Bu kuşak çok kritik bir kuşaktı ve manda yönetimi bu kuşağı işlevsiz hale getirmek için gerekli tüm dokunuşları yaptı.
* 68 kuşağının en samimi, vatansever evlatları o günlerde öldürülmüştür.
Bugüne kalanların büyük bir kısmı gerçek vatansever olmadığı gibi bazıları da ölen arkadaşlarını ihanet etmiştir.
(Az sayıda gerçek vatansever ise kaderin koruması ile öldürülememiştir.)
* Şunu kabul etmek gerekir ki ülke manda yönetimine girmişse, yöneten ülke, sağı, solu dernekleri, tarikatları bilumum toplulukları yönetir.
Asla hiçbirini kendi haline bırakmaz.
Burada işin içler acısı tarafı manda yönetimi resmen değil ama fiili olarak uygulanmıştır.
Bugüne kadar ve hala çok kimse anlamamıştır.
Vatandaş hala Menderes'i asanları Kemalist generaller zannediyor, oysa onlar manda yöneticisinin talimatlarını uygulayan emir erleri idi.
Siyasetçilere dendi ki; “Ayağınızı denk alın, bana itaat edin, aksi halde sizin sonunuz da böyle olur”.
Manda yöneticisinin toplum mühendisliği sayesinde sap, saman, ot, çöp kasıtlı olarak karıştırılmış, her türden değer ifade eden kavramların içi boşaltılmıştır.
(Ergenekon, milliyetçilik, Müslüman, Atatürkçülük gibi).
Çeşitli yalanlarla toplum stres altında tutulmuştur.
Çünkü toplumu stres altında tutmazsanız güdemezsiniz.
Yokluk, yoksunluk, işgal, tecavüz, ölüm korkusu ile toplumu güdersiniz.
Adamlar yıllardır "Beka Meselesi" ile bunları size düşündürttürüyor.
Üstten tutuyor ki, kiminde tutacak kiminde tutmayacak malzeme kullanmasın herkes, kendi meselesini oraya yerleştiriyor.
Kimi dinim diyor, kimi vatanım diyor, kimi param diyor, kimi namusum diyor.
Bunlar toplum mühendisliği çerçevesinde kurnazca tasarlanmış söylemler.
Mesela Rusların Türkiye'yi işgal edeceği planı bir yalandır.
Yalta konferansında sınırlar çizilmiş anlaşma yapılmıştır.
Aslında soğuk savaş da bir palavradır.
Bu yalanlar üzerinden hem dünya genel olarak el birliği ile sömürülmüş hem de Türkiye.
Sağ ve sol tasarlanmış, 68 kuşağı gençleri birbirlerine kırdırılmış ve hatta biraz sert olacak ama cesaretleri ve erkeklikleri yok edilmiştir.
Buradaki erkeklikten kasıt cinsel olarak erkeklik değil -o da var gerçi de- toplumumuzdaki sözüne güvenilir, dik duruşlu, ahlaklı, cesaretli, üretken, ailesine bağlı, ülkesine bağlı, değerlerine bağlı kimse olarak erkeklik kavramı kastedilmektedir.
Gördüğüm odur ki, bu kuşakta kalıbına yakışmayan hareketlerde bulunan, sözüne güvenilmez, sahtekar, ahlaksız, on para etmez, korkak, vatan haini bir yığın adam o dönemdeki olaylar sırasında türetilmiştir.
Bunların zeki olanlarını da ajan olarak devşirdiler.
Yani içerde yatmış babanız, dedeniz istihbaratın 40 yıllık kuşu olabilir.
Genel olarak Türkiye'nin başına bela olan, kangren olan kuşak bu kuşaktır.
Gördüğünüz gibi siyasette hala kimseye fırsat vermemekte, 80 yaşında utanmadan kimi bakanlık peşinde, kimi vekillik peşinde, kimi de para pul peşinde, zamparalık peşinde haysiyetsizce koşmaktadırlar.
Hepsinin ağzında da vatan-millet-Sakarya türküsü var maalesef.
Bunları gerçekten donanımlı, düzgün, vatanperver, ahlaklı, bu ülke için çok hizmet etmiş, bu millet için gerçekten değer olan büyüklerimi tenzih ederek söylüyorum.
Ancak şurası bir vakıadır ki bahsettiğim kesim TENEŞİRE UZANMADIKÇA bu ülkenin önü açılmaz, açılamaz.
Çok kullanışlı olan bu tipler, hala birtakım güç odaklarının en efektif enstrümanları olarak sahada tutuluyor.
Aslında, sonraki kuşaklardan bazıları bunların yerine hazırlanıyorsalar da, onlar kadar kullanışlı değiller.
Yeni kuşaktan hazırlananlar gözünüzün önünde parlatılıyor, siz de fark ediyorsunuzdur sanırım.
Bazı arkadaşlar gelecekten umutlu.
Bu düzenin değişeceğini düşünüyorlar.
Bu düzenin değişmesi ancak yukarıdaki anlattığım şeylerin bilinerek, gereklerinin hayata yansıtılmasıyla olabilir.
Elbette umutlu olmak lazım ama neyin ne olduğunu bilmeden bazı şeylerin kendi kendine değişmesini saflık olur.
Beklemekle bir şeyler değişmez bunu da bilmek lazım.
Türk kültüründe büyüklere saygı vardır.
Vatan için bedel ödeyenlere saygı vardır.
Ancak bahsettiğim güruh ne büyük olarak saygı görmeyi hak ediyor ne de kullanılmışlıklarından, yedikleri cezadan ötürü.
Düşünün, adam (yönetici devlet) hem kardeşini öldürmesi için kullanıyor hem de cezaevine alıp eziyor.
Yahu gerçekten bunu idrak edemeyen adam gelip bana şuculuktan buculuktan bahsediyor.
Adam 75 yaşına gelmiş hala anlamıyor, "Biz" diyor "devlet için mücadele ettik devlet bize şöyle işkence yaptı böyle işkence yaptı".
Devlet olarak kastettiği de, aslında, Atatürkçü generallerin başta olduğu Kemalist düzen.
Atatürkçü dediği general NATO'cu, Kemalist dediği düzen ise manda yönetimi.
Aradan 40 sene geçmiş her türlü bilgi ortaya dökülmüş, o da bunu görmüş, okumuş ama hala anlayamamış, yaşananlar arasındaki irtibatı kuramamış ve hala diyor ki; “Efendim biz bedel ödedik”.
Kardeşim, biz sana 'Bedel öde' mi dedik?
Neyin bedelini ödedin?
"Ülkeyi Ruslara işgal ettirmedik."
Yahu, adam nasıl işgal edecek burayı, siz sömürün diye batıya bırakmış, sınırlar kesin olarak belirlenmiş.
Sen kendini kullandırttıysan, o düzene malzeme olduysan, bu senin sorunun.
Kabul etmek lazım ki, geçmiş dönemde biz de bilmiyorduk bazı şeylerin ne olduğunu.
Zannettik ki, vatan için mücadele ettiniz, halbuki gerçekte gavurun hükümranlığı için birbirinizi yediniz.
Aldatılmak suretiyle ödediğin bedelin diyetini de, bu millet yeterince ödedi.
Artık kirli zihinlerinizle, şahsiyetlerinizle ayak altında dolaşmayın.
Ülkenin dününü, bugününü, geleceğini yediniz.
Hala utanmadan ikbal ve menfaat peşindesiniz.
Edebinizle kenara çekilmesini bilin.
Kovulmadan, sövülmeden ortalıktan çekilin.
Ömrünüzün son deminde kalleşliklerinizi, hırsızlıklarınızı, Yahudilerle işbirliklerinizi, ahlaksızlıklarınızı, kitapsızlıklarınızı ortaya dökmeyelim.
Adam gibi çekilin, kovarak göndermeyelim.

Not:
Konu çok karmaşık o yüzden ifade etmekte çok zorlandım.
Umarım becerebilmişimdir.
Yaşadığımız sorunun nedeni olan, kangren olmuş dokuya dikkat çekmek istedim.
Yukarıda ifade ettiğim gibi 68 kuşağına mensup çok kıymetli büyüklerim var.
Onların ismini burada anmayı çok isterim ancak çeşitli nedenlerle mümkün değil.
Keşke sizler de onları tanıyabilseniz ve ışıklarından faydalanabilseniz.
Onlar bizim töremize, kültürümüze sahip abide Türk’ler ancak onlar diğerleri gibi “BEN”, “BEN”, “BEN” diye ortalıkta gezmedikleri için fark etmeniz çok zor.
Dikkatle bakmanız, bilgelik ışığını görmeniz lazım.
(...)
Bazı dostlar çok sert buldu yazıyı.
Bu yazıyı yazabilecek nadir kimselerden biri benim.
Neden?
Çünkü geçirdiğimiz süreçte bunlarla tek tek görüşen, dinleyen, anlaşan, söz alan ve nihayetinde ihanete uğrayan benim.
Bunlar bizim tarafımızdan sobelendiler.
"Hocam bu benim 50 yıllık hayalim" dedikten sonra MV olma ihtimali ile ihanet edenler bunlar.
Ne oldu aday gösterildin mi?
Yok.
Bu sadece bir, daha niceleri.
Bunları temizleyeceğiz, gelecek nesillerin hayatını mahv etmelerine müsaade etmeyeceğiz.

Doç. Dr. Halil Murat Ünver

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri