Gazetecilerin olabildiğince özgür olmalarının en büyük faydası, ülkeyi yönetenler içindir. Çünkü eğer ülkeyi yönetenlerin yaptıklarında yanlış varsa, bunu gazetecilerden başkası dile getirmeyebilir. ‘Getirmez’demiyorum, getirenler olur ama gazetecilerin bunu yazması, asil görevleridir.
Örneği de hemen verelim.
Bildiğiniz gibi, ekonomi uzmanları diyor ki, artırmak gerekirken Türk lirası faizleri sabit tutulunca ve hatta düşürülünce, dolar fırlar ve bu da enflasyonu patlatır, doları da dolar satarak düşüremezsin.
Bunu kim yansıtacak? Medyadan başka alternatif yok. Eğer medya özgür olsa, yapılan yanlışı kamuoyuna duyurup, hatadan dönülmesini sağlayabilir. Ama eğer medya da buna göz yumarsa, işte Türkiye’de yaşadığımız durum ortaya çıkar.
Rusya’da Putin neden daha Ukrayna işgaline başlamadan, ülkesindeki medyayı zapturapt altına aldı, işte bu yüzden. Çünkü giriştiği maceranın olumsuz yönlerinin halkına yansımaması lazım. O yüzden bütün medyayı yasakladı, hatta ‘Savaş’ ve ‘İşgal’ kelimelerini yazanları hapse atıyor.
Oysa Rus halkı, Ukrayna’da yaşananları duysa, orada her gün Ukraynalıların yanı sıra, binlerce Rus askerinin öldüğünü öğrense, kendi refahları için harcanacak paraların, bomba olarak, füze olarak Ukraynalı çocuklara atıldığını fark etse, belki de Putin’e ‘Kardeşim sen ne yapıyorsun?” diyecek. Öncelikle bunu engelledi Putin.
Ukrayna macerası yüzünden kendi halkı her gün biraz daha yoksullaşırken, Moskova’da 200 bin Rus’a toplayıp gövde gösterisi yaptığı toplantıda 1,5milyon Rublelik (yani 210 bin liralık) İtalyan kaban giydiğini de Rus halkı öğrenemedi tabi ki.
İşte bu nedenledir ki, Putin benzeri rejimlerin ilk işi özgür medyayı yasaklamaktan geçer.
Gelelim başlıktaki meselemize.
İktidar büyük bir buluş yapmış gibi ‘Kur Korumalı Mevduat’ diye bir şey icat etti malum. Dolar füze gibi çıkarken, bunu durdurmak için faizi yükseltmemek uğruna uyguladılar. Parası olanlar da hemen 500 milyar liradan fazla parayı KKM’a yatırdılar. Şimdi bunların vadesi gelince, kur farklarını Türkiye Cumhuriyeti ödeyecek. ‘Doları başka türlü durduramazdık, bunu da başardık’ diye övünüyorlar.
Peki bu formül Türkiye’nin sorununu çözecek mi?
Türkiye’nin sorunu, enflasyon, hayat pahalılığı ve örneğin çiftçilerin, geleceği göremediği için üretimden kaçınması.
Çiftçiler, “Şimdi ürün ekip, fahiş fiyatlı gübreye, mazota para harcarsak, ürünü biçtiğimizde kazancımız bunu karşılamaya yetecek mi bilmiyoruz” diyorlar.
Böyle bir durumda yapılacak şey basit:
Kur Korumalı Mevduat gibi, ‘Çiftçi Korumalı Satış’ dersin olur, biter.
Ve bunun savunması da kolay. Çiftçiye garantiyi verince, çiftçi ürününü eker, günü gelince satar, hala zarar ettiğini kanıtlarsa, farkını sübvanse edersin. Pandemide bütün dünya ülkeleri, kendi esnafını, çiftçisini sübvanse etmedi mi, benzerini yapmış olursun.
Böyle bir uygulama, morali bozulan çiftçiyi tarlaya göndermeye ikna eder, halk da çok fazla ürün olduğu için, daha ucuza tarım ürünü bulur, herkes kazanır.
Ve yapılacak icraat, devletin parasını birkaç mevduat sahibine göndermekten başka bir şey olmayan Kur Korumalı Mevduat kadar tepki de görmez.