Bugünkü yazımın başlığı Prof. Dr. Anıl Çeçen’in yeniden baskıya giren “Kıbrıs Çıkmazı” adını taşıyan kitabından alınmıştır. 12’nci kez kapılarını kitapseverlere açan Ankara Kitap Fuarı’nda Atatürkçü Düşünce Derneği Standı’nda Prof. Dr Anıl Çeçen’den bu kitabı imzalı olarak almanın ayrıcalığından sonra , uzun zamandır unutturulduğu ve unutulduğu için dile getirdiğim Kıbrıs’ı yazmasam olmazdı. Üstelik de Ortadoğu ile birlikte tüm dünyanın gözü Doğu Akdeniz’e çevrilmişken. Üstelik de hem stratejik, jeopolitik ve hem de bölgedeki enerji kaynakları ve kontrolü noktasındaki rolü nedeniyle küresel sermayenin yeni dönemde en önemli paylaşım adresi olan Kıbrıs’ta kazan kaynıyorken. Ve 1974 Barış Harekatı sonrasında Mehmetçiğin kanıyla alınan topraklar bizden masada alınmaya ve unutturulmaya çalışılırken…Bölgede yeniden düzen kurulmaya dönük çalışmalar kapalı kapılar ardında sürerken.
Önce fuardan bahsetmek gerekirse, hafta içinde bile yoğun ilgi gören fuar doğrusu insanı geleceğe ilişkin umutlandırıyor. Özellikle fuara genç kuşak ve kadınların büyük ilgisinin olduğunu görmek, geleceğe dair ümitleri arttırıyor.
Eylül Fuarcılık tarafından Milli Eğitim Bakanlığı, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB), Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) ve Avrasya Yazarlar Birliği iş birliğiyle gerçekleştirilen 12. Ankara Kitap Fuarı ATO Congresium’da . Bu isimleri yazıyorum çünkü, bu tür faaliyetler ülkenin büyük gelecek ihtiyacı. Bunları yazarak onlara teşekkür etmek istedim. Bu yılki kitap Fuarı’nın onur konuğu Atilla Dorsay. Türk halkının okumayı sevmemekle suçlandığına dikkati çekerken, "Okumayı sevmez" denilen Türk halkının çok büyük yazarlar çıkardığını ve kitapların ilk basımlarının çok yüksek sayılarda yapıldığını söylüyor.
ATO Congresium’da 300’ü aşkın yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katıldığı fuarda 10 gün süresince söyleşi, panel, şiir dinletileri ve çocuk aktiviteleri gerçekleşti. Fuar yarın sona erecek.
Konumuza dönersek; Kıbrıs konusunu dünya jeopolitik gerçeği ve tarihi ile birlikte değerlendiren Kıbrıs Çıkmazı kitabının en dikkat çeken makalesi kuşkusuz KKTC’nn üçüncü İsrail olacağı ile ilgili bölümü. Büyük İsrail Projesi ile bütün Orta Doğu’ya el koymak isteyen Siyonist devletin, bu doğrultuda hem bölge devletlerinin iç karışıkıklar ile parçalanmasına yardımcı olduğunu ve bu doğrultuda her türlü terör eylemini destekleyerek bölge ülkelerine taşıyarak ve uygun gördüğü yerlerde Kürt-İsrail oluşumu gibi yeni Yahudi devletleri oluşturduğunu söyleyen Prof. Çeçen şöyle devam ediyor:
Mezopotamya egemenliği için kurulmuş olan ikinci İsrail olarak kukla Kürt Devletinin oluşumu belirli bir aşamaya geldikten sonra benzeri bir süreç , bugünün Roma İmparatorluğu’nu oluşturmaya çalışan ve bu doğrultuda Kıbrıs Adası üzerinden Doğu Akdeniz’e ve de merkezi coğrafyaya girmeye hazırlanan Avrupa Birliği’ne karşı önlemler, Kıbrıs adası üzerinden alınmakta ve bu doğrultuda Kıbrıslı Yahudiler ile beraber Türkler ve Türkiye Cumhuriyeti de kullanılmaktadır. Özellikle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana kırk yıla yakın bir süre geçmesine rağmen hala belirsiz bir statüde bırakıldığı için Kıbrıs’ın kuzey bölgesi üçüncü bir İsrail devletinin bu bölgede gündeme gelmesi doğrultusunda yönlendirilmektedir. Adayı gelecekte bütünüyle ele geçirmek isteyen İsrail’in KKTC’yi şimdilik bir Türk-Yahudi devleti ya da bir Türk-İsrail Cumhuriyeti’ne dönüştürebilmek için çeşitli girişimlerde bulunduğu görülmektedir. Tarihte Roma saldırısından ders alan İsrail devletinin Avrupa Birliği’nin yeni Roma İmparatorluğu görünümünde merkezi coğrafyaya girişimi önleyebilmek üzere , Kıbrıs’ta bir üçüncü İsrail planını devreye soktuğu görülmektedir. Bu doğrultuda adanın Avrupa Birliği’ne girişine ve bir siyasal çözüme kavuşturulmasına İsrail sonuna kadar karşı çıkmıştır. Ve ABD ile Türkiye üzerindeki etkili Siyonist lobilerini bu doğrultuda seferber etmiştir. Türk siyaseti ve medyasındaki etkili İsrail Lobisi Türk devletinin ve Türklerin İsrail’in çıkarları doğrultusunda kullanılmalarını sağlamış, adadaki Türk varlığı Rumlara karşı, İslam varlığı da Hristiyanlara karşı kullanılarak Kıbrıs sorunu uzun süredir çözümsüzlüğe teslim edilmiştir. Çözümsüzlük adanın kalıcı bir statüye kavuşmasını önleyerek, gelecekte Kıbrıs’ın tamamında bir İsrail yapılanması için kapıyı açık tutmuştur.
Geçtiğimiz yaz aylarında gittiğim Ada aynen Çeçen’in bu satırlarında söylediği gibi insana adeta başka bir zamana ya da başka bir şey için ayrılmış bir kara parçası izlenimi veriyordu. Dün Türk askerini davet eden dedelerinin yaşadıklarını bugün unutan ya da ‘dün’leri unutturulan genç nesil ise çok farklı hayalleri çoktan kurmuş durumdaydı. Bugün Afrin’de üniter yapıyı koruyan ‘devlet aklı’, elbette sonrasında Musul ve Kerkük’ten önce Kıbrıs’ı 82. Vilayet olarak ilan etmenin çalışmalarını da yapmaktadır. Detayları ve KKTC’nin neden 82. Vilayet olması gerektiğini yazmaya devam edeceğim.