KORKU

Çidem Ayözger Ergüvenç

Korku, tatsız bir duygudur ama ne yazık hem insanların hem hayvanların yüreğine zaman zaman oturmaktadır. Bu duyguyu bir an önce aklımızdan ve kalbimizden atmak bizim yararımıza olur çünkü meşhur sözdür, “korkunun ecele faydası yok”.

Yaşa göre korkunun niteliği değişir. Eskiden küçük çocuklar doktor, iğneci falanla korkutulmak yanı sıra öcülerle, düşsel şeylerle korkutulurdu. Neyse ki bu usul epey demode oldu. Şimdi, onlara öcü geliyor demek yerine haber saatinde televizyonu açarım deniyor, yavrucaklar muma dönüyor.

Aslında hayvanlar bizden korkar ama bazı insanların da onlardan korktuğuna tanık oluruz. Bu korku, bazılarında artık fobi haline gelmiştir. Köpekten korkan bir arkadaşım, karşıdan bir köpeğin koşarak geldiğini görünce kaçmak için kendini caddeye attı; az kalsın eziliyordu.

Gece evde yalnız kalmaktan korkanlar vardır. Ben eskiden öyleydim. Evlendim; eşim işi gereği sürekli Ankara dışında. İlk gittiğinde, bütün yürekliliğimle evde yalnız kalıp, kimseyi yanıma çağırmamağa karar verdim. Gece oldu, etraf zifirî karanlık. Başladı eşyalar çıtırdamaya! Oraya bakıyorum kimse yok, buraya bakıyorum kimse yok. Yatak altlarına, kanepe arkalarına baktım, her yer tamam. Gördüm ki rahatlayamıyorum sokağa çıktım. Gün ağarıncaya kadar dolaştım; aslında gecenin o saatinde sokakta olmaktan korkmam daha makul olurdu ya neyse. Sonra eve döndüm; bir güzel uyudum. Ondan sonra da hiçbir zaman böyle bir şaşkınlık yapmayıp evde yalnız kalmaktan korkmaya kendimi koşullandırdım.

Küçüklüğümde de karanlıktan korkardım, o nedenle de uyanınca hemen ablalarımdan birinin yatağına kaçardım. Bir gün annem, sanırım bu fobimi köreltmeyi denemek için, beni karanlık olan mutfağa yolladı. Kendisi felsefe grubu ders öğretmeniydi. Sanırım ben oyalanayım diye öğrencilerinin sınav kâğıtlarını yüksek sesle okurdu. Konu, tüme varım, tümden gelim; örneklerle açıklamaları istenmiş. Yanıtlar aklımda kalmış olmalı ki, koca sesimle bağırarak tümden gelim yapıp, Türkler korkmaz, ben de Türküm ben de korkmam diye çığırarak mutfağa gittiğimi anımsıyorum.

Çocuklar kaçırılmaktan korkar; ben annemin kaçırılmasından korkardım. Küçüklüğümde en büyük kâbusum annemi Çingenelerin kaçırmış olduğu idi. Sanırım cins bir çocuktum.

Kaan ilkokula başladı; sabahçı. Erkenden kalkıyorum, okula hazırlıyorum; sonra evde yapılacak acil bir şey varsa onu halledip tekrar yatıyorum. Yardımcımız geliyor, benim keyfim gıcırında ama Kaan eve gelmeden uyanamazsam diye korkuyorum çünkü geldiğinde ben hazırlanıp rujumu sürmediysem, fena halde fırça atıyor.

Milletvekili, Cumhurbaşkanı seçimleri yaklaşırken hep korkardım. Korktuğum da başıma gelirdi. Kalbim korkudan pır pır çarparken, ilkelerim doğrultusunda umduğum sonucu almak için günlerce, saatlerce seçim çalışmaları yaptım; sandık görevleri yüklenerek kendimi harap ettim. Ne acı ki bunları yaparken içimde hep bir korku vardı, ya istediğim sonucu alamazsam? Bugüne kadar hiçbir zaman da alamadım.

Şimdi içimde korku yok. Kendime ve Türk ulusunun vereceği sağduyulu karara inanıyorum; aydınlığın eşikte olduğunu biliyorum. Doğrudur, korkunun ecele faydası yok ama şimdi korkma sırası başkalarında. Umut züğürdün ekmeği derler ama züğürtlemiş bu ulus, umudunun boşa çıkmayacağına inanıyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.