Ankara Ulus'taki 2. Meclis Yerleşkesi'nde bulunan "Sığınak"ta açılan sergi, ziyaretçilerini önce uzun koridorlar, basık tavanlar, uyarıcı kırmızı ışık ve dar odalarında izlenime sunulan dijital eserlerle "rahatsız" ederken, geniş, yüksek tavanlı, gün ışığına yakın aydınlatmalı ana salonda yer alan eserlerle geleceğe dair umut veriyor.
Korku ile umudun, rüya ile kabusların, ütopya ile distopyanın kesiştiği sergide, hem travma ve öfkeyi anlatan hem de karanlık sonrası yeni başlangıçlara ait umut verip hayaller kurduran eserler dikkati çekiyor.
Küratörlüğünü Marcus Graf'ın yaptığı sergide, Ahmet Duru, Beyza Boynudelik, Fırat Engin, Genco Gülan, Hakan Özer , Luca Bolognesi, Melis Buyruk, Mert Acar, Mustafa Akkaya, Nesrin Demirel, Nina Lassila, ODDVIZ, Rudolf Reiber, Sina Barlas, Şükran Moral'ın farklı disiplinlerde yapılmış eserleri yer alıyor.
"En sağır ve en kör sığınakların" içinde bile her zaman bulunabilecek bir ışık olduğunun altını çizen sergi, 15 Mayıs'a kadar ziyaret edilebilecek.
"Sığınak pasif koruma, sanat ise aktif iyileştirme alanı"
Serginin küratörü Graf, yaptığı açıklamada, 1940'lı yıllarda 2. Meclis'in sığınağı olarak inşa edilen, 2021 sonu itibarıyla dijital sergi alanı olarak kullanılmaya başlanan mekanda sergi yapması için teklif geldiğinde büyük heyecan duyduğunu söyledi.
"Sığınak pasif koruma için bir mekan, sanat ise aktif iyileştirme için bir alan." diyen Graf, sanatın birçok açıdan somut olarak toplumları ve bireyleri iyileştirdiğini vurguladı. Graf, "Bu pasif koruma içinde aktif iyileşme yaratmak ve bu mekanı sanata ve kültüre açmak bence inanılmaz ve çok önemli." değerlendirmesinde bulundu.
Zor dönemlerden geçildiğini, toplumsal ve politik krizler, savaş ve salgın hastalıklar yaşandığını dile getiren Graf, Kovid-19 sırasında yaşanan izolasyonda evlerin sığınak haline geldiğine işaret etti.
Ukrayna'da yaşanan savaşta da insanların gerçek sığınaklara girdiğini hatırlatan Graf, tamamen dış dünyadan kopuk, zamanın ve mekanın anlamsızlaştığı sığınakların, yeniden bir hayatın hayal edildiği adeta arafta yaşanan mekanlar olduğunu anlattı.
Graf, sergi alanındaki koridora açılan 5 odayı ölüm, şiddet, çığlık gibi konulara ait video çalışmalarına ayırdığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şu anda bulunduğumuz ana salona girdiğimizde ışık değişiyor. Dışarısı kırmızı, mavi burası gün ışığı altında. Burası hayal kurmakla alakalı. Dışardaki koridor hafif rahatsız ediciyken, burasının rahatlatıcı etkisi var. Serginin tasarımında 'Dışarıdaki tehdit ve tekinsizlikten sonra buraya girildiğinde, sığınak olmasına rağmen biraz daha rahat nefes alabilirsin.' fikrinden yola çıkıldı. Seçki de buna göre yapıldı, eserler ve sanatçılar ona göre seçildi."
Graf, sergide video, fotoğraf, heykel, enstalasyon, pentür ve çizim olmak üzere pek çok disipline yer verdiğini vurguladı.
"Salgınla sanatta hızlı bir dijitalleşme yaşandı"
Kovid-19 salgını boyunca sanatçıların üretimden vazgeçmediğine dikkati çeken Graf, "Bu çok önemli. Pandemi bize şunu da gösterdi, ne kadar büyük bir kriz yaşasak da sanat ve kültür durmaz, sanatçılar durmaz." dedi.
Salgın sayesinde hızlı bir dijitalleşme de yaşandığına işaret eden Graf, "Sergileme, müzayedeler, galericilikte sanatın üretimi ve paylaşımı için dijital mecralar çok fazla kullanılmazdı. Neredeyse galericilik 19. yüzyılda gibiydi. Fakat pandemide ilk olarak bir dijitalleşme oldu, herkes online tercih etti, şimdi hibrit olmaya başladık hem online hem offline." diye konuştu.