Korona insanların yaşam biçimini fazlasıyla etkiledi; bu arada bilmediklerini öğrenmelerine, bugüne kadar fark etmediklerinin ayrımına varmalarına yol açtı. Ben de payıma düşeni aldım.
Öğrendim ki insanlar anlamak istemiyorlarsa bir şeyi bir kez ile on kez söyleme arasında bir fark yokmuş. Anlamayan anlamıyor. Ben sevgili halkım leb demeden leblebiyi anlar sanırdım. Korona ölümcül olabilir denir denmez son derece tedbirli olmalarını beklerdim, yanılmışım. Otoriteler, aman sosyal uzaklığa dikkat edin diye kendilerini yırtıyorlar, bir bakıyorsunuz çarşı pazarda insanlar neredeyse üst üste. Plajlarda sıkı fıkı güneşleniyorlar. Denizde kucak kucağa oyunlar oynuyorlar. Parklar, kaldırımlar insan seli. Askere gidenler hoppala zıppala uğurlanıyor. Daha nice örnek sayabilirim ama sizlerin bildiklerini size satmak istemiyorum.
Öğrendim ki pazara gitmek pek büyük bir mutlulukmuş. Pazara gittiğinizde her şeyin en tazesini bulursunuz. Ben pazar yerlerini pek severim. Alışveriş yaparken neyi nasıl pişireceğime karar verir, izleyen günlerde çoğunlukla, bugün sofraya ne getireceğim diye düşünmekten kurtulurum. Ayrıca elimin altında her zaman salata yapılacak malzeme hazırdır.
Öğrendim ki manav ya da bakkal veya marketten döndükten sonra torbalarınızı mutfak tezgâhına koyabilmek yaşamı kolaylaştırıyormuş. Şimdi onlar doğrudan balkona çıkarılıyor, torbaları boşaltılıyor ve beş altı saat havalandırılıyorlar. Torbalar da mandalla bir yerlere tutturuluyor ki onların da temiz havada virüsleri ölsün. Balkonda güneş almayan, kuytu ve nispeten serin bir köşeye koymalısınız aldıklarınızı. Yoksa daha eve giremeden bozulur zavallılar.
Öğrendim ki kargalar gerçekten akıllı hayvanlarmış. Bulunduğumuz yerde güvercinler, saksağanlar, serçeler ve kargalar cirit atarlar. Diğer saydıklarımın aksine yalnızca kargalar bizim balkona koyduklarımıza musallat oldular. Öyle her şeye de değil; ağızlarının tadını bilirler. Geçenlerde torbası içinde tereyağı koymuştuk, karganın biri, diğer hiçbir yiyeceğe aldırmadan torbayı delip içindekini yemeğe çalışıyordu. Zor kurtardık elinden.
Öğrendim ki sokaktan geldiğimizde pabuçlarımızı kapı dışında çıkartmalıymışız. Oysa ben, korona korkusuyla yaşamaya başlamadığımız günlerde, kapı önündeki paspasın üzerine serilmiş sabunlu ve ilaçlı havluya ayaklarımı siler öyle içeri girerdim. Şimdi kapı dışında çıkarılan pabuçların ya dezenfekte edilmesi, ya da onları saatlerce balkonda bekletmek işi çıktı. Çünkü sokaklar yeterince temiz değil. Bazı insanlar öksürüp sokağa tükürür, bazıları da burunlarını mendile silecekleri yerde, ellerini burunlarına götürüp şiddetle sokağa sümkürürler. Virüs ne yapsın!
Öğrendim ki bu hınzır virüs gece saat sekizden sonra daha etkili oluyormuş. Yoksa ne diye aylardır evlerinde tutsak olan +65i yalnızca günün en sıcak saatleri olan 10:00 ile 20:00 arasında hem de tam yaz ortasında sokağa çıkarılsınlar? Sanırsınız bu insancıkların hepsi hiç denizden çıkmıyorlar da bol, bol yüzebilsinler diye böyle bir düzenlemeye gidildi. Oysa hava serinledikten sonra bir parkta, deniz kenarında ya da bir mesire yerinde bir fincan çay içmek ya da bir dondurma yiyerek biraz keyif yapmak, serinleyerek evlerine dönmek olanağı kendilerine verilse olmaz mıydı? Yoksa yalnızca belirli saat aralarında çalışan virüse karşı tam olarak korunabilmeleri için mi böylesi bir düzenleme uygun görüldü. Ama bekli de +65lerin gece geç vakitlerde sokaklarda taşkınlık yapıp anne babalarını mahcup edeceğinden korkuluyordur. Ne de olsa her +65 yeterince aile terbiyesi almamış olabilir.
Öğrendim ki insan mutluluğu yüreğinde taşıyor ve gerçekten üzücü bir durum ortada yoksa içinde bulunduğu durumdan mutluluk çıkarabiliyormuş. Yeter ki bardağın dolu tarafını görebilelim.
Öğrendim ki konum uzaklığının sevgi bağlarını yok etmeye gücü yetmiyormuş.
Öğrendim ki insanların birbirlerine sarılabilmesi hasret gidermenin, sevgiyi göstermenin çok güzel bir yoluymuş. Sık, sık eşime ya da oğluma sarılma hamleleri yapıp yarı yolda vazgeçtiğimde bunu anladım. Yine de, dün bir yıldır görmediğim çok yakın bir arkadaşımla görüştüğümüzde ilk önce kurallara uyup sosyal uzaklığımızı koruduk ama daha sonra, “korona sen bir köşene çekil, bizi rahat bırak” diyerek sarılıştık, daha güzel hasret giderdik.
Öğrendim ki böyle korkutucu salgınlarda krizi en düzgün biçimde yönetebilmek için, en son karar merciinin akıllı, sağduyulu, alçak gönüllü, pozitif bilime inanan ve bilim adamlarının kararlarına saygılı bir kişilik yapısına sahip olması gerekiyormuş.