Öncelikle işsiz kalıp evde oturmanın, korona virüs yasakları nedeniyle evde oturmaktan farksız olduğunu öğrendik.
Gardıroplardaki bir ton giyeceğin bir anlamı olmadığını, sadece bir eşofmanla günler geçirebileceğimizi yaşadık.
Berbere gitmek için telaş yapmaya hiç gerek olmadığını, hatta bir deneme ile bu işi evde yapabileceğimizi fark ettik.
Kadınların en büyük derdinin saç dipleri olduğunu, bunun da kuaföre birkaç yüz lira ödemek yerine ucuz bir boya ile kolayca kapatılabildiğini öğrendik.
Teknoloji sayesinde yakınlarımızla, onlarla buluşmadan da whatsap, facetime, zoomla görüşüp hasret giderebileceğimizi deneyimledik.
Evde ekmekten yoğurda, kekten güllaca her türlü yemeğin ve tatlının kolayca yapılabileceğini hatırladık.
On binlerce insan için yapılan büyük camilerin aylarca boş kalabildiğini, ama hastanelerin çok gerekli olduğunu anladık.
Marketlerde her türlü ürünün önceden poşetlenerek hazırlanabileceğini gördük, bakkalların nasıl bir ihtiyaç olduğunun farkına vardık.
AVM’lerin ise israftan başka bir şey olmadığını, insanın hem zamanını hem de kat kat pahalı fiyatlarıyla parasını çaldığını anladık.
İnsanların Nisan ayında bile evde kalabileceğini, kendini kırlara, ormanlara atmasının şart olmadığını anladık.
Sağlık Bakanlığının ne kadar önemli bir makam olduğunu fark ettik.
Bilim Kurulu diye bir kurul varmış burada bilim insanları çalışıyormuş, bunu gördük.
Televizyonlarda her gece abuk sabuk laflar edenlerin yerine doktorların konuşmasının daha çok ilgimizi çektiğini gördük.
Tatil planı yapmanın anlamsızlığını anladık. Her yaz ille bir yerde denize girmek diye bir zorunluluk meğer yokmuş.
Cezaevlerindeki 90 bin katil, hırsız, üçkâğıtçının bir gecede serbest bırakılması mümkünmüş, onlar yine aramıza dönebiliyormuş, bunu yaşadık.
Türkiye’ nin her tarafını dolduran otellerin hiçbir işe yaramadığını, ama ekilmemiş her tarlanın bizim yemeğimizden çaldığını fark ettik.
Özel okullara, servislere ödenen paralar meğer boşunaymış, gençler okula gitmese de oluyormuş, bunu idrak ettik.
Sağlık sigortası için ödenen paralar da gereksizmiş, hastaneler devletin olunca, sağlık masrafı olmuyormuş, bunu gördük.
Evlerin salonları ile yatak odaları arasındaki mesafenin ne kadar uzun olduğunu, balkonların ne kadar önemli bir işlevinin bulunduğunu anladık.
Hava almak için aşağı indiklerinde apartman komşularının da bizim gibi sıradan insanlar olduklarını gördük.
Yüz binlerce lira harcanan otomobillerin ne kadar gereksiz yatırım olduğunu anladık.
Otomobil işe yaramayınca petrol fiyatlarının eksiye düştüğünü, koyacak yer bulamayınca petrolü alana üste para verdiklerini okuduk.
Dükkanlar, ofisler ve buna benzer yerler ise birer aldatmacaymış, bunu yaşadık.
Kargo taşımacılarının ve lojistiğin ne kadar önemli olduğunu ve gelecekte de önemli olacağını gördük.
Lüks tüketim mallarının anlamsızlığını onayladık.
İnsan yaşamında, yaşam ve ölüm arasındaki çizginin ne kadar bıçak sırtı olduğunu anladık.
Yaşamlarını başka insanların sağlığını kurtarmaya adayan doktorların, hemşirelerin ve tüm sağlık çalışanlarının ne kadar ulvi bir iş yaptıklarının farkına vardık.
Buna karşın bazılarına yaranmak için orda burda köşe yazanların ise hiç aranmadığına şahit olduk.
Bazılarının korona virüs gibi salgına rağmen hiç değişmeyeceğini, ille de bildiğini okuduğunu iyice anladık.
Futbol maçlarının gürültülü televizyon yayınlarından, metrolarda bağıra çağıra stada giderken korku yaratan taraftarlarından ve kasım kasım kasılan teknik adamlarının afrasından kurtulduk.
Sorunca politika yaptıklarını ve kendilerini halka adadıklarını söyleyenlerin meclisi hemen tatil edip nasıl toz olduklarını gördük.
Sadece politikacılar değil, kazandıkları milyarları nereye koyacaklarını bilemeyen zenginlerimizin de ‘can tatlı’ diye evlerinden çıkmadıklarına şahit olduk.
Ve korona virüs bize insanların eşit olduğunu, en önemli şeyin içinde yaşadığımız dünyayı korumak olduğunu, onu mahvedince başka dünya olmadığını, maldan, mülkten, güçten daha önce sağlığın geldiğini kafamıza vura vura öğretti.
Doğan SATMIŞ