Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) Mesleki ve Çevresel Solunum Çalışma Grubu, 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) insan ve gezegen sağlığı arasındaki bağlantıyı hatırlattığına işaret ederek, biyoçeşitliliğin önemini vurguladı.
TÜSAD'dan yapılan açıklamada, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından 143 ülkede kutlanan Dünya Çevre Günü'nün bu yılki temasının biyoçeşitlilik olduğu aktarıldı.
Açıklamada, hızlanan tür kaybına ve bozulmaya karşı mücadele için harekete geçme çağrısının yapıldığı bugünde, gezegendeki 8 milyon kadar bitkiden hayvana, mantarlardan bakterilere kadar genetik çeşitliliğin öneminin ortaya konduğu belirtildi.
TÜSAD Mesleki ve Çevresel Solunum Çalışma Grubu'nun Kovid-19 salgınının, insan sağlığının gezegenin sağlığıyla bağlantılı olduğunu hatırlattığına işaret ettiği açıklamada, biyolojik çeşitliliğin önemi şöyle aktarıldı:
"Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu (IPBES) tarafından yayınlanan son rapora göre, bir milyon bitki ve hayvan türü yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Her tür, bir ekosistemin dengeli ve sağlıklı tutulmasında önemli bir rol oynuyor. Biyoçeşitlilik ve habitattaki kayıplar bulaşıcı hastalıkların ve virüslerin yayılmasını artırabiliyor. Yediğimiz yiyecekler, soluduğumuz hava ve içtiğimiz su doğadan geliyor. Örneğin, deniz bitkileri her yıl atmosferimizdeki oksijeninin yarısından fazlasını karşılıyor, olgun bir ağaç ise 22 kilo karbondioksit emerken karşılığında oksijen üretiyor. Dünya nüfusu 10 milyara yaklaşırken, doğal çevrenin fırsatlarını ve değerini benimsemeli, doğal çevreye zarar vermemeliyiz."
"Bulaşıcı hastalıkların yüzde 60'ı zoonotik"
Dünyanın Kovid-19 salgına verdiği yanıtın, toplumları tehdit eden acil sorunlarla başa çıkmak için erken eylem ve dayanışma gerekliliğini ortaya koydu belirtilen açıklamada, "Kovid-19'a yol açan koronavirüsler zoonotiktir, yani hayvanlar ve insanlar arasında bulaşırlar ve araştırmalar bu hastalıkların artmakta olduğunu gösteriyor. Şu anda, zoonozlardan her yıl yaklaşık 1 milyar hastalık vakası ve milyonlarca ölüm meydana gelmiyor. İnsanlarda görülen tüm bulaşıcı hastalıkların yüzde 60'ının zoonotik olduğu biliniyor. O halde doğa ile olan ilişkimizi canlandırarak biyolojik çeşitlilik kaybının eğilimlerini tersine çevirmeliyiz. Vahşi yaşamı ve vahşi alanları korumalı ve restore etmeliyiz. Yiyecek üretme ve tüketme şeklimizi değiştirmeli, çevre dostu altyapıyı desteklemeliyiz." değerlendirmesinde bulunuldu.
"Hava kalitesindeki artış iklim krizini bitirmedi"
Son birkaç ay içinde, dünya koronavirüs pandemisine karşı savaşmak için kilitlendiğinden, yerel hava kalitesinde iyileşme konusunda birçok rapor yayınlandığı aktarılan açıklamada, iklim krizinin bittiğinin düşünülmemesi gerektiği vurgulandı.
ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Birliği'nin (NOAA) son verilerinin, küresel karbondioksit seviyelerinin keskin bir şekilde arttığını gösterdiği kaydedilen açıklamada, şu bilgiler paylaşıldı:
"Nisan 2020 ile Nisan 2019 arasında +2.88 ppm'lik fark izlendi. Açıkça hızlanan bir artış eğilimi görülüyor. Taşıt ve hava trafiğinin yanı sıra endüstriyel faaliyetlerin, Ocak 2020'den bu yana dünyanın birçok yerinde belirgin bir şekilde azaldığı doğru olsa da, elektrik tedarikimizde durum böyle değil. Dünya Enerji Görünümü 2019'a göre; küresel elektrik enerji karışımının yüzde 64'ü fosil yakıtlardan geliyor. Isıtma sistemleri kovid-19'dan önceki gibi çalışıyor. Temel bilgilerin (yenilenebilir enerjiye geçiş, toplu taşıma, ormansızlaşma gibi) hiçbiri değişmedi. İklim değişikliğine bağlı olarak olasılığı ve şiddeti artan orman yangınları etkisini sürdürüyor. Bütün bunlar iklimimiz için büyük bir endişe kaynağı ve yine sera gazı emisyonlarımızı azaltmak için acil önlem alınması gerektiğini gösteriyor."