Gazeteci Fatih Portakal bugün kaleme aldığı yazısında, ''Mahallemde kriz yok diyenler'' alt başlığıyla Türkiye'de alış veriş çılgınlığının yaşandığı belli başlı birkaç caddeyi örnek göstererek Türkiye'de ekonominin iyi olduğunu iddia edenlere çok sert şekilde yüklendi.
Altaylı, aynı muhitte 2 arka caddeye geçerek insanların ne kadar zor şartlarda hayatını sürdürdüğünü yerinde görmesini tavsiye ettiği bu kişilere, ''Size şimdilik gülerler. Yarın öbür gün yemin ederim döverler.'' uyarısını yaptı.
İşte Fatih Altaylı'nın yazısının ilgili kısmı:
Bayılıyorum kendi çevrelerine ve dar bir alana bakarak ekonomi yorumu yapan gazetecilere.
“Bilem nereyi gezdim, kafeler dolu, barlar dolu, dükkanlar dolu, demek ki ekonomide sıkıntı yok” diye yazıyorlar ya, hastasıyım bu yazarların.
İstanbul’un en zengin semtlerinde ya da Arap turist yoğun alışveriş bölgelerinde dolaşırsanız tabii ki ekonomi iyi zannedersiniz.
Mesela gelin bakın Nişantaşı’na.
Yemin ederim Louis Vuitton’nun önünde kuyruk var.
Prada yok satıyor.
Dünyanın en pahalı ayakkabılarını satan Berluti’den eli boş çıkan yok.
Brioni’den, Zilli’den, Stefano Ricci’den çıkan poşetler minibüslerle taşınıyor.
Chanel eski dükkana sığmadığı için yeni büyük dükkana taşındı.
Hermes’in içinden çekirge sürüsü geçmiş gibi, dükkanda mal yok.
1 milyon dolara saat satan Richard Mille’ye girin tek saat kalmamış satacak.
Patek Philippe biraz daha güngörmüşlere hitap ettiği için tek tük de olsa saati kalmış elinde.
Buraya göre yazarsanız kişi başı geliri 200 bin dolarlık ülke zannedersiniz.
Peki doğru olur mu böyle bir analiz?
Arabıyla, çorabıyla 90 milyonluk ülkede, bir de zengin Körfezli turistiyle tabii ki parası olan hem de çok parası olan bir 300-500 bin kişi olacaktır.
Louis Vuitton poşetleri, Erbil plakalı Lamborgihini’sine sığdırmaya çalışan birilerini elbette göreceksinizdir.
Gelir uçurumu giderek arttığı için yabancıların yanı sıra bu 300-500 bin kişi çok ama çok harcayacaktır.
Bunlara bakarak, 17 milyonluk kentte iki alışveriş caddesine bakarak ekonomi yorumu yapılmaz.
Yapılırsa komik olunur.
Geçin bakalım çok uzağa değil, aynı semtte iki cadde geriye.
Ucuzluk marketinde aldığı ürünü kasada bırakmak zorunda kalanların sayısı mı daha fazla, yoksa lüks marka önünde kuyruk bekleyenlerin sayısı mı!
Ya da bakın bakalım kaç kredi kartı borçlusu icralık olmuş, kaç otomobil bankalara icradan geri dönüp otoparka çekilmiş, kaç eve haciz gelmiş, kaç senet protestolu, kaç çek karşılıksız. Bankaların umudu kestiği kredi miktarı kaç liraya ulaşmış.
“Ben İstiklal Caddesi'ni gezdim, bu ülkede kriz yok” derseniz size şimdilik gülerler.
Yarın öbür gün yemin ederim döverler.