Siyasi kavgalarla vakit geçirmekten, yaşam zorluklarıyla boğuşmaktan, farklı düşünenleri hasım görmekten, sanatın birleştirici ve insanları kucaklayıcı gücünü bile görmezden geliyoruz.
Millet yıllar vardır ki tiyatroya, operaya, baleye, klasik konserlere, sergilere filan gidemiyor.
Çok kötü yönetildiği için morali bozuk halkın..
Çoğu geleceğe kuşku ile bakıyor, harcadığımız zenginliklere ve değerlere kahroluyor, çağdaş Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına saplanmasını üzüntüyle seyrediyor.
Ama bu hüzün verici tablonun yanında, güzel şeyler de olmuyor değil.
Örneğin 10 gündür süren Beyoğlu Kültür yolu Festivali gibi…
Türkiye gerçekten çok şaşırtıcı bir ülke haline geldi.
Kadın cinayetleri, çocuk tacizleri, milli eğitimimizin inatla dini eğitime yönlendirilmesi, devletin itibarından tasarruf olmaz masalıyla korkunç bir israf dönemini yaşaması, pahalılık ve enflasyon canavarının giderek azgınlaşması filan biryana, Istanbul’da en ileri batı ülkelerine bile taş çıkartacak bir sanat şöleni yaşanıyor.
Gözlerimle görmesem, gidip yaşamasam inanmaz, “böyle bir dönemde bu kadar yoğun ve çok başarılı bir sanat festivali yapılamaz” derdim.
Ama yapılıyor işte, böylesi ne Paris’te, ne Viyana’da, ne Londra’da, ne Frankfurt’ta görülmüş değil.
Oralarda iki bilemediniz üç sanat dalında festivaller yapılır, sergiler açılır ama İstanbul aklınıza gelen tüm sanat dallarıyla coşturuyor sanatseverleri.
Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’un aleyhinde çok yazılar yazdım, eleştirdim.
Bakanken otel yatırımı yapmasını, yeni oteller almasını, Kisebükü Adalıyalı’daki arazisine tatilköyü yapma ısrarını hiç doğru bulmadım, hep karşı çıktım.
Hele Bodrum müzesinin ruhunu modernleştireceğim diye katletmesini hiç affedemedim.
Mehmet Ersoy deyince akla bunlar geldiğinden, yaptığı iyi, doğru ve faydalı işleri de pek fark edemedik doğrusu.
İyi bir vizyoner olduğunu, kültür ve sanat yatırımlarını büyük bir ciddiyet ve süratle gerçekleştirdiğini, pandemi dahil en zor dönemlerde bile turizmi yere düşürmediğini ve Atatürk adını kültür merkezinde muhafaza edebilme mücadelesini başarıyla verdiğini söylemeliyiz.
Eskilerimiz “yiğidi öldür ama hakkını ver” derler.
Eleştiri haklarımız mahfuz kalmak şartıyla, yaptığı iyi işleri de anlatmalıyız.
Mehmet Ersoy Alman eğitimi almış, Üniversiteyi orada bitirmiş, her işini Alman disiplin ve prensipleriyle başarıya taşımaya çalışan bir yapıya sahip.
Mensup olduğu parti, turizme pek sempati beslemiyor ve sıcak bakmıyor.
Tabii Mehmet Ersoy’a da…
Ama para getirdiği, işini iyi yaptığı ve Cumhurbaşkanı’nın kesin desteğini kazandığı için kimse sesini çıkaramıyor.
Mehmet Ersoy sektörüyle işbirliğine büyük önem veriyor.
Nitekim turizm yatırımcılarıyla ortak kurdurduğu Turizm Geliştirme Ajansı, yaptığı film, reklam ve afişlerle harikalar yaratıyor.
Bu konuda yıllarca önümüzde koşan Yunanistan ve İspanya bile kabul ediyor bu görsel başarıyı.
Ersoy, İstanbul ve Ankara kültür yollarını başarıyla bitirdi, şimdi İzmir’e başlıyor.
Sessiz sedasız yapılan bu çalışmalar, iyi ve güçlü sesler getirmeye başladı.
Ancak İzmir’deki müthiş Çeşme Projesi (ki ben çok beğendim) büyük tepki toplamakla kalmadı, Turizm Bakanı’nı hayli hırpaladı da.
Bu tepkiye projenin içeriğinden çok iktidarın rant sabıkası sebep oluyor.
Öyle bir korku olmasa ve proje dürüstçe gerçekleştirilse, sadece İzmir değil Türkiye de çok büyük kazançlar sağlar.
Neyse biz dönelim Beyoğlu Kültür Festivali’ne.
Bu muhteşem festival de Ersoy’un vizyonu ve projesi sonucu ortaya çıkmış, onun imzasını taşıyor.
Bakanlık Beyoğlu Belediyesi ile elele verip gerekli finansı da sağlayınca, ortaya müthiş ve alkışlanacak bir organizasyon çıkmış.
Atatürk Kültür Merkezi’nden Galataport’a uzanan 4 kilometrelik Beyoğlu Kültür Yolu rotası üzerinde 40 mekan ve 62 salonda 53 kültür ve sanat kurumu toplam 4953 sanatçı ile iki haftada 1500’ü aşkın etkinlik yapıyor.
Bu rotanın üzerinde neler var?
Neler yok ki…
Galata kalesi, Talimhane, Narmanlı Han, İstiklal caddesi, Fransız sokağı, Odakule, Tünel, Galata Port..
Buralarda konserlerden sergilere, çocuk atölyelerinden söyleşilere, tiyatro-opera-bale temsillerinden film gösterilerine, açık hava konserlerine kadar çok sayıda etkinlik var.
Örneğin Taksim’de Türk Telekom açık hava sahnesinde ve Galataport saat kulesi meydanında şöhretli sanatçılarımız gün boyunca konserler veriyorlar.
Etkinliklerin bazılarına katıldım.
AKM’nin 2200 kişilik muhteşem salonunda Don Kişot balesini, fuayesinde ünlü ressam ve akademisyen BAKSI müzesinin kurucusu Prof. Hüsamettin Koçan’ın harika “ayağımdaki diken” sergisini, yine AKM’de Refik Anadol’un Mevlana’dan etkilenerek hazırladığı “Rumi dreams” adlı dijital sergiyi, seramik sanatçısı Füreya Koral’ın TBMM koleksiyonunda yer alan eserlerini ve Ara Güler’in renkli fotoğraf sergisini Galataport’ta ilgiyle izledim.
Festivale çeşitli ülkelerden 60 yabancı gazeteci ile çeşitli ülkelerden sanatçılar da katılıyor.
Atlas sinamasını da onarmış Bakanlık.
Bir de sinama müzesi yapmış karşısına, gerçekten çok ilginç bir müze.
Bu müzede toplam 31106 sanatçının oynadığı 8406 film var.
Hangisini seyretmek isterseniz üstüne basıyorsunuz, filmin özeti aynen geliyor önünüze.
Bir başka bölümde yerli filmler yer alıyor.
Bu filmlerin bir sahnesinde görünmek isterseniz, dilediğiniz kareyi işaretleyip kameranın deklanşörüne bastınız mı, o filmde yer aldığınızı ispatlayan fotoğrafı mail adresinize yolluyorlar.
Saray finansörü banker Agop Köseyan’ın kışlık köşkü olan ve Abdülhamit’in de garsoniyer olarak kullandığı Sinama müzesinde ayrıca, tüm eski kameralar da mevcut.
Hatta Atatürk’ün 10. yıl nutkunun çekildiği Rus kamerası dahil…
Türkiye’de 42 şehirde 76 güzel sanatlar Fakültesi varmış.
Bunların mezunlarının eserlerini Base adlı bir sanat şirketi toplayarak sergiliyor, böylece genç sanatçıların sanat dünyası ile tanışmasını sağlıyor.
Bu sergiyi de gezdim ve gördüğüm heykel, resim gibi eserlerin çarpıcı güzelliği karşısında şaşırıp kaldım.
Anadolu’nun her yerinden birbirinden de harika eserler.
Profesyonellere taş çıkartacak değerdeki bu eserleri hayranlıkla izledim.
Böylesine muhteşem bir festivalde çok büyük kalabalıklar görmek isterdim.
Ülkenin her yerinden koşup gelmeliydiler sanatseverler.
Bunun nedenini araştırırken, çok değerli bir profesör dostum, kulağıma çok üzücü gerçeği de açıkladı:
“Entelektüel blokaj.”
Bu iktidara karşı bir tepkiymiş.
Ne alaka?
Sapla samanı niye karıştırırızki birbirine? Sanatı ve sanatçıyı siyasetle cezalandırmak..
Ancak ilkel toplumların işi olabilir.
Özetle bu festivali düşünenlerin, hayata geçirenlerin başta Mehmet Ersoy olmak üzere hepsini kutluyor, karanlığa yaktıkları bu sanatsal ışık için teşekkürler ediyorum.
Festivalin bitmesine 4 gün var.
Sanatla aydınlanmak ve bütünleşmek isteyen herkese gidip görmelerini tavsiye ediyorum.
CAN PULAK