Yenilenecek olan İstanbul seçimleri için son üç haftaya girilirken, adaylar adeta cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidilecekmiş gibi çalışıyor, bu amaçla İstanbul’da yaşayıp tatil için memleketlerine giden Anadolu illerindeki seçmenleri etkileyerek avantaj elde etmeye çalışan adayların önümüzdeki günlerde de canlı yayında karşı karşıya gelmeleri bekleniyor.
Seçimler yaklaştıkça gerginlik de giderek artıyor. Özellikle geçen seçimlerde stratejiyi “Beka” sorunu üzerine kuran cumhur ittifakı, bu seçimlerde İmamoğlu’nun “Pontus” (Karadenizli Rum) ve “terörist” olduğunu vurgulayarak milliyetçi muhafazakâr oyları almaya çalışıyor.
Bu gerginlik ve ötekileştirici siyasetin cumhur ittifakına oy kaybettirdiği bilinmesine rağmen aynı stratejide ısrarı anlamak mümkün değil.
Ak parti özellikle Kürt seçmenlerin oylarını etkilemenin yollarını arıyor. Bu amaçla İstanbul’a götürülen mele ve “kanaat önderleri”nin ardından şimdi de doğu ve güneydoğudaki tüm ak parti il ve ilçe başkanları İstanbul’a çağrıldı.
Başkanlar hemşerilerinin yoğun olduğu yerlerde hemşeri seçmenleri etkilemeye çalışacak ancak bunun pek kolay olacağı söylenemez.
Görüştüğümüz bazı ilçe başkanları seçmene ne söyleyecekleri konusunda bir yol aradıklarını söyledi.
İstanbul’da yaşayan Kürt seçmenlerin oylarını etkilemek amacıyla olduğu iddia edilen Öcalan’la görüşmelerin yeniden başlaması hamlesi de Kürt seçmenleri pek etkilemişe benzemiyor.
Önceki seçimlerde sandığa gitmeyen veya saadet partisine oy vermiş bazı muhafazakâr Kürt seçmenlerin, 23 Haziranda İmamoğlu lehine sandığa gidecekleri konuşuluyor.
Bölgede Selahattin Demirtaş’ın popülaritesinin Öcalan’dan daha fazla olduğu ve cezaevinde olan Demirtaş’ın “Demokrasi blokunu destekleyin” çağrısının karşılık bulduğu görüşü ağır basıyor.
Yine İmamoğlu’na yapılan “terörist” suçlaması, Kürt seçmenlerde “kendileriyle birlikte mağdur edilene sahip çıkma” düşüncesine dönüşmüş oldu. Bu nedenle de birçok muhafazakâr seçmenin de bu söylemden etkilendiği görülüyor.
Söylemlerdeki gerginlik ve ötekileştirici strateji, seçmene de yansımış durumda. Seçmenler arasında derin görüş ayrılığı, empati ve tahammülsüzlük hakim olmuş görünüyor.
Her iki taraf için de seçimlerin kaybedilmesi diye bir ihtimal yok, sadece seçimlerin kazanılmasına odaklanan seçmenler, büyük bir tehlikeyi işaret ediyor.
23 Haziran gecesinin bir kazananı, bir de kaybedeni olacak ancak hiçbir taraf o “Kaybedenin” kendisi olacağına tahammül edemeyecek gibi davranıyor.
Bu duygu içerisinde olanların provokasyona açık bir hedef olduğu konusunda şüphe yoktur. Seçimi kaybeden tarafın “Seçimlerde hile yapıldı, bize haksızlık yapıldı” fısıltısıyla sokaklarda olmasından endişe duyuluyor.
Dünyada sosyolojik, siyasal ve toplumsal olarak Türkiye’nin karşılaştırılabileceği ülkelerin başında Mısır gelmektedir.
Din, etnisite, ekonomik kalkınmışlık, jeo stratejik özellikleri bakımında biri birine benzer olan Mısır ve Türkiye’nin, yaşananlar konusunda da biri birlerinden ders alması gerektiğini düşünmekteyim.
Bu nedenle de siyasetçilerin söylemlerine dikkat etmeleri ve ötekileştirici-ayrıştırıcı politikalardan uzak durmaları gerekmektedir.
Türkiye yeni bir sokak eylemlerinin ülke geneline yayılmasını kaldıracak durumda değil. İşte bu durumda ülkenin beka sorunundan bahsetmemiz mümkün olacaktır, Beka sorununu
yaratanlar ise sorumsuz siyasetçiler olacaktır. Bu nedenle kötü başa gelmeden siyasetçiler seçmenlerine, seçimlerin iki ihtimalli olduğunu anlatması gerekmektedir.