Bizim çocukluğumuzda kuruyemişe, kuruyemiş denirdi. Şimdi çerez diyorlar. Eskiden içki yanında yenilen patates cipsine, çekirdeği alınmış yeşil zeytine, küçük atıştırmalıklara falan çerez denirdi. Bence bir kavram kargaşası bu; neyse…
Şam fıstık: Eskiden beri en makbul kuruyemiş çeşidiyimdir. Şimdilerde ismimi değiştirdiler, Antep fıstığı diyorlar ama ben aldırmıyorum. Bir de şişman mı şişman, arsız mı arsız bir akraba çıkardılar başıma, Siirt Fıstığı. Arsız diyorum çünkü hemen, hemen her zaman ağzı açık, benim gibi nazlı değil. Aslında benim kendisine oranla birçok üstünlüğüm var. Örneğin ben kabuğu ayıklanmış olarak da satılırım. Ayrıca kavrulmamış halimle baklava çeşitlerinin, şöbiyetin, birçok tatlı ve pastanın vazgeçilmeziyim. Özellikle çocuklar bana bayılır. Hem yararlı hem de çok lezzetliyimdir. Hele fıstıklı lokum ya da şekerli fıstık ezmesi yok mu inanım sevmeyene rastlamadım.
Badem: Valla fıstık istediği kadar övünsün ben de en az onun kadar değerli bir kuruyemişim. Datça’da yetişenlerim çok ünlüdür. Şimdilerde yabancı bademleri yurt dışından ithal ediyorlar ama Datça bademinin eline su dökemezler. Sonbahara doğru dış kabuğum ayıklandıktan sonra buza yatırılırım ve “buzlu badem” diye satılırım. Herkes kapış, kapış alır. Benim çiğ hâlim de birçok tatlıya lezzet katar; badem ezmem, acı badem kurabiyem yanında Şam fıstığı yaya kalır. Bazı salataların da olmazsa olmazıyım. Kereviz salatası ya da yoğurtlu patlıcan salatasına koyun bakın ne güzel oluyor. Ayrıca bademli pilav da çok beğenilen bir yemektir. Benden söylemesi.
Fındık: Allah, Allah Şam fıstığı ile badem kendilerini dev aynasında mı görüyorlar ne? Karadeniz’de yetişenlerimi insanlar kavrulmuş olarak tüketirler, çiğ olarak tüketirler, büyüyememiş, cüce kalmış çeşidimi kapışırlar, beni kullanarak uyduruk çikolatalar yaparlar, yağımı çıkarıp sağlıklı beslenmek için yemeklerinde kullanırlar. Diğer ikisi çok pahalı oldukları için birçok tatlı ve kekte hatta salatada onlar yerine ben kullanılırım. Ama bir de Değirmendere’de yetişenim var ki taze, taze yemeğe doyamazsınız. Önce yeşil dış kabuğunu ayıklayacaksınız sonra incecik kabuğunu iki fındığı birbiriyle sıkıştırarak çatlatacaksınız; işte size bir lezzet şöleni. Hepsi benim parçalarım; evlât kayırmak gibi olmasın ama Değirmendere fındığımın vücudu da daha mevzundur.
Ceviz: Benim yararlarımı saymam acaba kaç sayfa sürer? Lezzetime lezzet katmak için öyle kavrulmaya falan gereksinim yok. Taze hâlimi yakalarsanız bana renk veren ince zarımı soyun ve yiyin. Acaba daha güzel bir şey yediniz mi ömrünüzle. Tamam, tazesini yakalayamadınız o zaman kurumuş hâlimi suya koyun; hem suyunu için hem de zarımı ayıklayıp yiyin. Taze ceviz yemiş gibi olursunuz, ayrıca sağlığınıza sağlık katılır. Sıhhatli olmanıza katkılarım yönünden yararlarıma girmeyeceğim. Yok, beynin biçimini almışım da o yüzden yararlıymışım falan. Bunlarla övünmek bana yakışmaz. Alt tarafı fasulye de böbreğe benziyormuş. Bana ne! Hadi beni baklavaya koyun! Yetmedi, bensiz Çerkez tavuğunu düşünün! Kimse yadsıyamaz her girdiğim keke, tatlıya ayrı bir lezzet katarım.
Yer fıstığı: Tuzla kavrulmuşum da çiğ hâlim de pek lezzetlidir. Yabancı ülkelerden bize geçti, fıstık ezmem de çocukların çok sevdiği bir yiyecektir. Nedendir bilmem son zamanlarda dolmalık fıstığın kilosu o kadar arttı ki üç kuruş on para ile mutfaklarını çevirmeye çalışan zavallı ev hanımları o güzelim zeytinyağlı dolmalarına beni koymak zorunda kaldılar. Yalanım yok; hiç yakışmıyorum oraya.
Leblebi: Herkes ne kadar övünürse övünsün hiç biri benim elime su dökemez, benim kadar onurlandırılmamıştır; çünkü ben ATATÜRK’ümün en sevdiği kuruyemiş çeşidiyim. O güzelim keyif zamanlarında bir kadeh rakısını içerken ben onun olmazsa olmazıydım. Fazla söze gerek yok!
Ay çekirdeği: Kavrulmuş halim, tuzlu ya da tuzsuz çok güzel olur. Ayrıca çiçeğimin göbeğinden tek, tek çıkararak hiç kavurmadan yerseniz akıllılık edersiniz. Bazıları bana “çitlembik çitmek” derler, bir takın yerlerde de nedense bana çiğdem diyorlar. Ayçiçeği yağı biraz kokulu olsa da insanların pek rağbet ettikleri bir gıdadır. Ne de olsa oldukça sağlıklıyım. Benim çiçeğim o kadar kolay yetişir ki… Ama yine de insanlar neden benim çekirdeklerimi ithal ederler hiç anlayamamışımdır. Sokağa atılacak paramız mı var sanki!
Kabak çekirdeği: Yani, hiçbir kuruyemiş boşuna öğünmesin onların içinde sanırım her durumda en çok tüketileni benim. İlk gençliklerinde insanlar belki bana pek yüz vermeyebilirler ama yaşlar ilerleyince akşamları daha çok evde oturmaya başladıklarında bensiz olamazlar. Tuzlum da, tuzsuzum da çok lezzetlidir. Hele ki erkeklerin prostat sorununa deva olduğum anlaşıldıktan sonra daha da çok kıymete bindim. Kabukları gelişmeden kavrularak satılanlarım, kabuğu olmadan çiğ halimle batonsalelere konanlarım ayrı bir övünç kaynağı. Ayrıca kabuklarımı toplayın inanın sobada çıra niyetine kullanabilirsiniz.
Dut kurusu: Taze hâlim ayrı bir şölen, kurmuşum ayrı. Hanımlar kurumuş hâlimi kilo almamak için şekersiz çaylarına, kahvelerine katık ediyorlar.
Dut kurusuna söz hakkı verdim ya şimdi diğer tüm meyveler “hak, hukuk, adalet” diye yollara dökülürlerse çok haklılar ama onların söylenecek çok sözleri var; o yüzden ağızlarını kapatıverdim. Ne olsa büyüklerimden böyle öğrendim.
Bizim güzelim, lezzetli kuruyemişlerimiz yetmiyormuş gibi, dövizimiz çok ya, bir de hiç gerekmediği halde dışarıdan kuruyemişler ithal ediyoruz. Ben de onların sözcüsü olmayı reddediyorum! Ayrıca hiçbir zaman da para verip almamışımdır.