Kutlamalar

Çidem Ayözger Ergüvenç

Kutlamaları severim. En az Kurban Bayramı, çünkü bana toplu kıyım bayramı gibi gelir. Kurbanlar acıklı acıklı bağırken, canlarını kurtarmak için kaçmaya çalışırken ne kadar korktuklarını düşünür, Kendimi onların yerine koyarım. Altı yaşlarımdayken bahçemize bir koyun geldi, ben daha ne olduğunu anlamadan izleyen gün zavallı hayvan kesildi, kurban etleri dağıtıldı, evde pişti. Ağzıma koymadım. Ondan sonra altı, yedi ay et yemedim. O gün bugün hâlâ kurban eti yiyemem. Zaten bu olaydan sonra evimizde asla kurban kesilmedi.
Şeker Bayramlarını oldum bitti çok severim. Anne-baba evimizde her iki dinsel bayramda da sabah kahvaltı falan faslından sonra ev halkı hazırlanır ve ailece likör ve çikolata eşliğinde herkes birbiri ile öpüşüp bayramlaşırdık. Evlendikten sonra da her zaman biz çekirdek ailemizin bir arada olan bireyleri aynı ritüeli sürdürürüz.
Evlenmeden önce de bugün de yılbaşları benim ve bilhassa rahmetli babam için çok önemli olmuştur. Yaşamım boyunca geçirdiğim pek çok yılbaşını isteseniz size bir-bir anlatabilirim. Ayrıntıya girersem bu yazı bitmez…
Ulusal bayramlar benim çocukluğumda sanki bir başka kutlanırdı. 29 Ekimlerde ailece bir araca biner şehrin ışıklandırılmasını izlerdik. O eski yapı banka binaları, parklar, Anıtkabir ışıklarla öylesine güzel süslenirdi ki… Şimdilerde ne acı ki gerektiği biçimde kutlanmıyorlar.
Doğum günleri ayrıca özellik taşır. Benim için her doğum günüm bir yılbaşıdır.
Evlilik yıldönümleri anne-baba evimizde her zaman çok güzel kutlanırdı. Üç kız kardeş de henüz yuvadan uçmadan önce bu önemli günde ya konuklar çağırılır birlikte kutlar, ya ailece evde baş başa, ya da dışarıda bir yerde güzel vakit geçirilirdi. Dışarı gidildiğinde mevsim uygun olduğu için bazen Ankara Çiftlik Merkez Lokantasında, (bugün bir refah ülkesi olduğumuzdan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi yapıldı ve bu tarihsel mekân yitti gitti) ya da hemen yakınındaki Bira Parkında buluşulurdu. Arkasında çocuk bahçesi olduğu için ben orayı daha çok severdim. Parkta oynayacağım için yemekleri kaytarmak ayrıca benim için keyif olurdu.
Şimdi okul arkadaşlarımızla mezuniyet yıllarımızı kutluyoruz. Yeniden bir araya gelmek yıllanmış lezzetleri bir arada toplamaya benziyor.
Kutlamaları severim diyorum ya, kutlanacak hiçbir şey bulamazsam baharın gelişini kutladım bir kez.
Çok soğuk ve yoğun bir kış geçirdikten sonra sonunda Mart ayının yirmi birine geldik. Çok sevindim. Kutlanacak bir şey çıkmıştı, baharın ilk günü. Hemen markete gidip çeşitli şarküteri ürünleri, ona göre ekmek falan aldım. Onları bir piknik sepetine doldurup yemek masasının üstüne neşeli bir örtü serdim. Aldığım bahar çiçeklerini ekleyip sofrayı süsledim. İçkilerimizi koydum. Mumları da ihmal etmedim. Eşim geldi ve bir kutlama olduğunu görüp bu günün özelliği ne, ben neyi atladım, evlilik yıl dönümüz değil, doğum günlerimiz hiç değil dedikten sonra, oğlum bir kopya ver ben çözemedim diye oğlumuzdan medet umdu. Her şeyin tarihi çok iyi bilen çocuğumuz da bir çözüm getiremeyince durumu açıkladım. Uzun ve sert bir kıştan sonra baharın ilk gününü kutluyorduk! Olan özel günleri kutlamanın yanı sıra yeni özel bir gün yaratmış olmak beni mutlu etmişti.
Bir başka kutlama anısı; sevgili kuzenim Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. Mezuniyetlerini kutlama balosuna gidecek. Kız arkadaşı ne yazık ki Ankara dışında olmak zorunda kalmış, bana birlikte gitmemizi önerdi. Sevinerek kabul ettim. Birlikte gidip masamıza oturduk. Arkadaşları falan geldi. Biz masanın en piste yakın köşesindeyiz. İçki servisi bir türlü başlamadı. Kuzenim de biraz uzağımızda, şef garson kılıklı bir beye eliyle işaret edip yanımıza çağırdı ki isteklerimizi belirtelim. Şef garson yaklaştıkça kuzenim bana çaresizlikle, ben ne halt ettim dedi. Adam yanımıza yaklaşınca biz ve bütün masa ayağa kalktık, adeta saygı duruşunda bulunduk çünkü yüzüne değil giysisine bakarak çağırdığı şef garson meğer fakültenin dekanıymış. Şef garsonlar da smokin giyer ya. Adamcağız bütün öğrencileri ile selamlaştı ve kuzenimin yanağından bir makas aldı. Olur böyle şeyler aldırma deyip uzaklaştı. Kuzenim çok parlak bir öğrencisiydi de neyse ki dekanın sempatik yönünü yakalamıştı.
Oğlum bir buçuk yaşında, benim doğum günüm kutlanacak; konuklarımız için son hazırlıkları yapmadan önce onu öğle uykusuna yatırdım. İnsaflı çocuk diye düşünüyorum, uzun uyudu. Kaldırma zamanı geldiğinde odasına girdim, çığlıklar ve kahkahalar içinde boynuma atladı. Acele kendimden uzaklaştırdım çünkü alt bezini çıkarmış kakalarıyla oynamaya başlamış, ayak parmaklarının arasından kulaklarına kadar her tarafı kaka içinde; çarşafı, üstü başı aynen! Neye uğradığımı şaşırdım, o arada odasına doluşan konukların da üstlerine tırmanmaya çalışıyor, herkes de kahkahalar içinde ondan kaçıyor. Banyoya attım, yıkarken her zaman yaptığı gibi suyla oynama fırsatını kaçırmadı. Ne saçım kaldı ne makyajım ama o kadar sevimliydi ki!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.