Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Üzülmez Müessese Müdürlüğü'nden Dursun Nazlı, depremi duyduğu andan itibaren herkes gibi bölgeye gitme gayreti, isteği içine girdiğini belirtti.
Yurttaş ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın gereğinin bu olduğunu dile getiren Nazlı, orada olma zorunluluğu hissettiklerini söyledi.
"Bir facia daha olursa yine orada olacağız"
Türkiye'de daha önce meydana gelen Düzce ve Elazığ depremlerinde de bölgede olduklarını kaydeden Nazlı, "Bu depremdeki kadar ismimiz duyulmasa da madencilerin adı duyulmasa da biz oradaydık. Depremzedelerin yanındaydık. Allah göstermesin ola ki bir facia daha olursa biz yine orada olacağız. Bunun garantisini veriyoruz. Biz her zaman bu insanların, kendi insanımızın yanında olacağız." dedi.
Nazlı, depremin ikinci gününden itibaren bölgede olduğunu ifade ederek, "Yardım çalışmalarına katıldık. Arama kurtarma ve diğer yardım çalışmalarına katıldık. Madenci sadece arama kurtarmayla ilgili çalışmalar içerisine girmedi. Diğer faaliyetlerde de ekiplere yardımcı oldu. Bu noktada elimizden gelen bütün gayreti gösterdik. Geçen hafta son ekip olarak dönüş yaptık." diye konuştu.
İlk önce Kahramanmaraş'a giderek çalışmalara katıldığını belirten Nazlı, "Sonrasında Zonguldak'a döndüm. Zonguldak'tan gönüllü olarak Hatay'a sevkiyatımız yapıldı. Gönüllü olarak katıldım ben. Dolayısıyla biz elimizden gelen bütün gayreti gösterdik." dedi.
"Ekipmanımızın yetmediği yerlerde de kazma küreklerle çalıştık"
Nazlı, deprem bölgesindeki çalışmalarıyla ilgili olarak, "Orada durum çok kötüydü haliyle. Tüm Türkiye bunu biliyor. Biz madenciler olarak elimizdeki ekipmanlar neyse, yani teknik ekipler orada mutlaka vardır, deneyimli donanımlı ekipler mutlaka vardır. Biz donanımımız neyse onunla mücadele ettik. Donanımımızın yetmediği, ekipmanımızın yetmediği yerlerde de kazma küreklerle çalıştık. Zaten madencinin en önemli özelliği bu. Biz, 'Ekipmanımız yok, biz burada arama kurtarma çalışması yapamayız.' demedik. Asla diyemeyiz böyle bir şey. Hiçbir ekip diyemez zaten. Biz her türlü şartta, elimizden gelen bütün gayreti gösterdik. Arama kurtarma çalışmalarına katıldık." ifadelerini kullandı.
"Bizi en çok etkileyen çocuklar oldu"
Deprem bölgesinde yaşadıklarını anlatan Nazlı, şunları söyledi:
"Canlı insanlar çıktı. On binleri aşan cenazeler çıktı. Bizi en çok etkileyen çocuklar oldu. Çocukların cenazelerini almak bizi çok derinden etkiledi. Yani kendi çocuklarımız geldi gözümüzün önüne. O çok başka bir duygu. Bizim orada, bölgede çalışan arkadaşlarımız afetzedelere sözler verdiler. Bir astsubay ağabeyimiz vardı. O bizim arkadaşlarımızdan bir tanesine diyor ki 'Lütfen benim çocuğumu çıkarın. Çıkarınca da lütfen benim çocuğumun üzerine bu bayrağı örtün. Bunu örterek çıkarın.' Türk bayrağımızı teslim ediyor arkadaşımıza. O astsubay ağabeyimizin evladını enkazdan çıkardı o arkadaşlarımız. Türk bayrağına sararak o astsubay ağabeyimize teslim ettiler naaşını.
Hep söylüyoruz şunu. Çok zor günlerden geçiyor ülkemiz. Çok zor şartlardan geçiyor. İnsanları enkazlardan canlı almak çok güzel bir şey ama tabii insanlara cenazelerini teslim edebilmek de güzel bir şey. Maalesef bu noktaya geldik belli bir saatten, belli bir günden sonra. Yani, bu mutluluğu da gördük insanların yüzünde. Cenazelerini aldıklarındaki sevinçlerini de gördük. Çocuklarının bir oyuncağını çıkarıp verdiğimizde, sevinen insanları gördük. Bunlar bizi çok etkiledi."
"Şehri görünce hemen çalışmak istedik"
Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Üzülmez Müessese Müdürlüğü'nden Birol Kaleoğlu da depremin ikinci gününde gönüllü gitmek isteyenler listesine adını yazdırdığını belirtti.
Yoğunluk olduğu için öğle saatlerinde yola çıkabildiklerini aktaran Kaleoğlu, Zonguldak'taki Saltukova Havalimanı'ndan savaş uçağıyla Adıyaman'a gittiklerini anlattı.
Kaleoğlu, bölgeye gittiklerinde ertesi gün göreve çıkacaklarını ancak şehri görünce hemen çalışmak istediklerini söyledi.
"Bebeğin olduğunu duyunca dayanamadık"
Valizlerini bırakır bırakmaz çalışmaya başladıklarını dile getiren Kaleoğlu, şunları anlattı:
"Yolda giderken gördüğüm bir enkaza direkt girdim. Onar kişilik ekipler oluşturduk orada daha çok yere müdahale edebilmek adına. Bir ekibin başı bendim. İlk gittiğim yerde bir aile gördüm. Sarı baretlerimizi görünce arabanın önüne atladılar. Orada durduk, 'Canlı var mı?' diye sorduk önce. 3 kişi olduğunu söylediler. Biz direkt müdahale ettik ve ekipmanımız da yoktu yanımızda. Sadece kazma ve kürek.
Bir baba, anne ve 3 aylık bebek olduğunu duyduk. Bebeğin olduğunu duyunca da dayanamadık yani. O gün babayı aldık. Baba kaçarken depreme yakalanmış. Onu çıkardıktan sonra anneyle bebeğe de ulaştık ama çok zor bir yerde oldukları için bir sonraki gün sabaha bırakmak zorunda kaldık. Bir sonraki gün sabah da anne ve 3 aylık bebeği cenaze olarak aldık."
"İnsanlar bizi gördükleri ilk anda kim olduğumuzu anlayamadılar"
Kaleoğlu, şartların zor olduğunu kaydederek, "İnsanlar bizi gördükleri ilk anda iş kıyafetlerimizle gittiğimiz için kim olduğumuzu anlayamadılar. Çünkü, elimizde ekipman yok, bir şey yok, kazma ve kürek var sadece. Anladıktan sonra herkes önümüzü kesmeye başladı. 'Siz enkazlara girin', 'Müdahale edin' diye rica eden, yalvaran, ağlayan... Dayanamıyorsunuz. Canlı haberi çok geliyor ama bir yandan da ailesinin öldüğünü kesinlikle biliyor. 'Bir an önce cenazemi alıp, burayı terk edeyim.' diyerek de yanımıza gelen çok oldu." ifadelerini kullandı.
Ellerinden geldiği kadar herkese yardım etmeye çalıştıklarını söyleyen Kaleoğlu, "Kendi ekibimle 16 cenaze aldım, 4 de canlı çıkardım çok şükür. İki tanesi 12 yaşında erkek çocuk ve 7 yaşında kız kardeşi. 17 yaşında bir kızımızı çıkardık, bir de 18 yaşında Muhammet diye bir çocuğu çıkardık dördüncü gün. Hepsi aynı gün çıktı." dedi.
Kaleoğlu, deprem bölgesinde güzel ve kötü şeyler yaşadıklarını belirterek, tek dertlerinin insanlara faydalı olmak olduğunu dile getirdi.
"Size anlatsam kitap yazarsınız"
Adıyaman Üniversitesi'nde kaldıkları sınıftan ayrılacakları zaman, sınıfa not bırakmak istediklerini kaydeden Kaleoğlu, "Askerlerimiz biliyorsunuz doğu görevleri bittiklerinde bir eve girip şeker aldılar, çay aldılar. Oraya paraya bırakıp not yazmışlardı ya o geldi aklımıza. Biz de bir not bırakalım dedik öyle. 'Kömür için değil, ömür için geldik.' diye düşündük. Onu yazdık. Altına da benim ve ekibimin isimlerini yazdık. O da o gün çok dikkat çekmiş ama biz sosyal medyaya ulaşamadığımız için hiçbir bilgimiz olmadı. Döndükten sonra ancak çok kişi bana ulaştı o yazıyı görünce. Yurt dışından, şehir içinden, her yerden o kadar güzel mesajlar vardı ki. Sizi anlatsam kitap yazarsınız yani. Hepsi de duruyor telefonumda." dedi.
Kaleoğlu, depremin ardından ilk 8 günün kendileri için kötü olduğunu ancak buna rağmen yorgunluk hissetmediklerini anlattı.
Depremin 12. gününde evine dönmenin heyecanını yaşadığını dile getiren Kaleoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Çocuklarıma kavuştum kazasız belasız. Şuramda küçük bir iz vardır. Adıyaman hatırası olarak kaldı bana. Ters sürünürken taş parçası düştü. Çocuklarıma kavuşmanın heyecanıyla ilk geceyi çok rahat geçirdim evimde ama ertesi gün televizyonları seyrettiğimde ben niye buradayım diye sormaya başladım kendime. Neden döndük? Biraz daha kalmalıydık. İnsanlara yardım etmeliydik. Keşke biraz daha kalabilseydik, biraz daha faydalı olabilseydik ama insanları mutlu ettiğimizi düşünüyorum. Çünkü aldığımız tepkiler hep öyle oldu. İnşallah böyle bir şey bir daha yaşanmaz ama yaşanırsa maden işçisi en ön saflarda kesinlikle olacaktır. Hiçbir şey gözetmeden, hiçbir şey beklemeden."