Covid-19 Pandemisi hakkında spekülasyonlar sürerken, sıradan vatandaşlar olarak gündemimiz halen hastalığa yakalanmadan hayatımızı sürdürebilmek ekseninde devam ediyor. Bu salgın bekleniyor muydu? Çin hükümeti salgını sakladı mı? Aşı bulunacak mı, bulunacaksa ne zaman? Aşı çare olacak mı? soruları “düşünen” her bir bireyin zihnini kurcalıyor… Düşünen diyorum çünkü bir kesim insanın da konuyla hiç ilgisi yokmuş gibi hayatına devam ettiğini görüyoruz, duyuyoruz… Bu noktada ise şu soruyu sormak gerekiyor “yaşantımıza giren ‘yeni normal’ kavramından ne anlıyoruz?
Çoğu insan “yeni normal” kelimelerinin “normal” kısmını anlıyor ya da anlamak istiyor. “Yeni” kelimesinin ne anlama geldiği ya da geleceği ile ilgili düşünmüyor.
Yeni Normal=Yeni Hayat= Kontrollü Sosyal Hayat
Yeni Hayat = Maske, Sosyal Mesafe, Hijyen
Bu iki formülün ne ifade ettiğine dair halkın anlamadığı ya da kavrayamadığı gerçeklerin izah edilmesi gerekiyor.
Keza televizyon haber bültenlerinde muhabirlerin doğrulttukları mikrofonlara halkımızdan kişiler maske takmadıklarına ilişkin birçok geçersiz sebep ileri sürüyorlar... Maskeler, insanların üzerinde olması gereken yerin -ağız ve burun- dışında her yerde bulunabiliyor… Gerçek şu ki bir maske, iki kişi 1,5 metre mesafede ise ve bu kişilerden birisi enfekte ise ancak 15 dakika içerisinde %30 koruyuculuğa sahip!
Maske kullanımındaki rahat tavırların bir sebebi de pandeminin başlangıcından itibaren “maske” konusunda pek çok söylem, kriz, maskeye ulaşamaya çalışıp ulaşamamak gibi yorgunluk, bıkkınlık ve duyarsızlık gelişmesinden de kaynaklanmış olabilir. İkinci dalga haberlerinin, sonbaharda tekrarlayacağının söylenmesinin “mevcut günleri değerlendirelim” algısı yaratarak duyarsızlaşmaya yol açtığı gerçeğini de unutmamak gerekir. Ipsos’un 15 Haziran tarihli araştırmasına göre “Türkiye’nin en önemli sorunu nedir” sorusuna %43 oranında “ekonomi” yanıtı verilmiştir (https://www.ipsos.com/tr-tr/kontrollu-sosyallesme-surecinde-ulkemizin-en-onemli-sorunu-nedir, 22.05.2020). Bu da göstermektedir ki Covid-19 yavaş yavaş önemini yitirmektedir.
Bir dönem, Kamu Spotu içeriklerinin halkı korkutan şekilde yapıldığı konusunda eleştiriler vardı. Ancak halkı korkutmayınca da pek sonuç alınamıyor zannederim! Çünkü son dönemde Covid-19 ile ilgili yapılan iletişim ve reklam çalışmalarında, “ailenizi korumak, birbirimizi korumak, sevdiklerinizi korumak” gibi söylemlerin pek etkili olmadığı, dünyada halen her gün binlerce kişinin bu hastalıktan vefat etmesine aldırış edilmediği görünüyor…
Öte yandan halen yapılan iletişim çalışmalarında da bazı handikaplar mevcut. Örneğin televizyonda yayında olan bir iş yerinin açıldığını ve bankaların da bu açılışa destek verdiğini anlatan reklam filminde görüyoruz ki işletme sahibi maskesini çenesinin altına takmış öyle çalışıyor! Dolayısıyla insanlar da “yeni normal”in çene altı maske kullanımı olduğunu düşünüyor olabilirler!
Böyle bir durumda yapılacak en iyi çalışma, yasaklara uyulmadığı takdirde ciddi, önemli, yaptırımların getirilmesinin yanı sıra, halkın maske kullanmaktan imtina etmesinin ardında yatan gerçek sebeplerin bulunmasına yönelik bir araştırma yapıp, elde edilen sonuçların ya da yanlış düşüncelerin gerçekte nelere sebep olacağının gösterildiği iletişim kampanyalarının yapılmasıdır. Bu kampanyada da iletişim kampanyalarının tüm teknikleri kullanılmalıdır.
- Örneğin tanıklık tekniği ile, hasta olup iyileşen kişilerin konuşturulması, hasta yakınlarının konuşturulması, virüsün vücuda verdiği zararların anlatılması, bu zararlarla ilgili animasyonların geliştirilmesi gereklidir.
- Maske kullanılmamasının gerekçeleri olarak halkın ileri sürdüğü her bir gerekçenin hatalığa yakalandığındaki sonuçları gösterilmelidir.
- Maske kullanıp, virüs ortadan kaldırılmadığı müddetçe gelecekte yıllarca maske kullanmak zorunda kalabileceğimiz gösterilmelidir.
- Toplumdaki rol-model kişilerin tamamı televizyon ekranlarında maskeli görünmelidirler.
- Hatta ben diyorum ki, televizyon sohbet programlarında ya da diğer tüm programlarda sunucular, spikerler, muhabirler, stüdyoda çalışanlar maskeli olarak görünmelidirler.
- Bütün siyasi liderler, bakanlar, üst düzey yöneticiler, kitle iletişim araçlarında maskeli olarak görünmelidirler.
- Şehirlerde tüm reklam alanlarında maske, sosyal mesafe, hijyen kurallarına ilişkin duyurular mevcut ancak bunların daha kapsamlı, geniş ve yaygın şekilde yapılması gerekmektedir.
- Televizyonda Covid-19 Pandemisi öncesi çekilen programların yayınlanması esnasında ekranda o programın ilk çekildiği tarih bilgisinin verilmesi gereklidir. Çünkü halen günümüzde sarılma-tokalaşma yapıldığı algısı oluşmaktadır.
Öte yandan “yeni normal” kavramının “yeni” kısmının belki de dünyada kalıcı olacağının, eğer bir virüse aşı ya da tedavi edici bir çare bulunamaz ise, hayatımızdaki pek çok unsurun değişeceği, dönüşeceği, yıllarca korunma tedbirleri ile yaşamak zorunda kalacağımız izah edilmelidir.
Toplumsal bir depresyon yaratmamak için, toplumun psikolojisini bozmamak için umut vermek çok önemli olmakla birlikte, asıl umudun bu virüse karşı korunmak olduğunu anlamak gereği de vardır ve hiç vakit kaybetmeden bu yapılmalıdır diye düşünüyorum.
Sağlıklı ve birbirimizi koruyabileceğimiz güzel günler dileklerimle…
Gündemden dikkatimi çekenler
- Beşiktaş kulübünün bağış kampanyasına ilişkin reklamı çok etkileyici… Çanakkale Savaşında şehit olan Beşiktaş kaptanı Kazım beyin mektubuna dayalı olarak yapılan reklamınbirlik ve beraberlik duygusunu müthiş bir içtenlikle yansıttığını düşünüyorum. “birakmamseni.org” ve #BırakmamSeni üzerinden kampanyaya erişilebilmektedir.
- Belçika devleti 8 Haziran 2020 itibarıyla normalleşmeye başladı ve kucaklaşmaya izin verdi! Bu konuda Canon #FirstHug adı altında bir fotoğraf kampanyası başlatarak, sarılmanın duygusal değerini hatırlatan bir çalışmaya imza attı… İlk kucaklaşma gerçekten hasretle bekleniyor…