Fransız Anayasacı-yazar Georges Burdeau, “insan, insana itaat etmemek için devleti icat etti (l’homme a inventé l’État pour ne pas avoir à obéir à l’homme)” demiştir.
Bu sözünden esinlenerek, “insan, insana itaat etmemek için hukuku icat etti” diyebilir miyiz sizce?
Aslında “hukuk devleti”ni nihaî olarak, insanın insana değil, insanın kurallara itaat ettiği devlet olarak tanımlayabiliriz.
M. Ö. I. yüzyılda yaşamış, kendisi de eski bir köle olan, düşünür Publilius Syrus, aynı şeyi “miserrimum est arbitrio alterius vivere (en büyük sefalet, başkalarının iradesine bağlı olarak yaşamaktır)” sözüyle ifade etmiştir.
İnsan insana değil ancak kurallara itaat ederse güvenli bir şekilde yaşayabilir.
Goethe’nin meşhur trajedisinde Faust ile Mephisto arasında şöyle bir konuşma geçer: Mephisto’nun bulundukları odanın kapısından çıkmasına bir engel çıkınca, Faust, Mephisto’ya pencereden veya bacadan çıkabileceğini söyler. Mefisto ise, “biz şeytan ve hayaletlerin de bir kuralı var: Ancak girdiğimiz yerden çıkabiliriz. Girmede serbestiz, ama çıkmada değil” der.
Bunun üzerine Faust, “öyle ise, sizinle bir anlaşma yapabiliriz” der.
Bu öylesine önemli bir şeydir ki, kuralı olan kişiyle, bu kişi şeytan olsa bile anlaşma yapılabilmiştir.
Bir düşünsenize: Kuralları önceden biliniyor olmasa bir maç oynanabilir mi?
Hazır, söz Mephisto‘dan açılmışken...
“Mephisto, 1930’lu yıllarda faşizm yükselirken, boyun eğme ve direnme, kariyer ve ahlak arasında kalanların hikâyesini anlatan en iyi roman.”
- Der Spiegel
Mephisto: Bir Kariyerin Romanı, Almanya’da kişilik hakları nedeniyle uzun yıllar yasaklanan, yayınlandığı tarihten itibaren ise fırtınalar koparıp kült statüsüne erişen bir başyapıt! Klaus Mann, 1930’lu yıllarda sürgündeyken yazdığı bu romanla, babası Thomas Mann’ın gölgesinden çıkarak kendini gerçek bir yazar olarak ispat ediyor.
Zorbaya boyun eğenlerin trajedisini, inandırıcı ve derin karakterleriyle işleyen Mephisto, 1930’lar Almanya’sında Naziler yavaş yavaş iktidara gelirken, şeytanla işbirliği yapan oyuncu Hendrik Höfgen’in hikâyesini anlatıyor. Nazilerin ideolojisinden hazzetmese de, kariyerinde yükselmek için iktidara hizmet eden ve bu uğurda önce dostlarını, sonra da ruhunu kaybeden Höfgen, her devirde türlü türlü kılıklarda karşımıza çıkan oportünisti temsil ediyor.
İlk kez 1936 yılında yayınlanan ama oyuncu Gustaf Gründgens’in kişilik haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle uzun yıllar yasaklı kalan roman, 1981 yılında yeniden basıldığında hemen çoksatarlar arasına girdi ve günümüze kadar hep gündemde kalmaya devam etti. 1981 yılında Macar yönetmen István Szábo tarafından filme de alınan Mephisto, bugün her zamankinden güncel!
“İki dünya savaşı arasındaki Almanya’yı, hatta Avrupa’yı anlamak için bu romanı okumalı.”
- Marcel Reich-Ranicki
“Mephistopheles”, Rönesans dönemi Avrupa yazınında Hristiyan mitolojisinin lider-şeytanlarından biri olarak belirir. Önceleri de kullanılmakla beraber Rönesansta yaygın olarak kullanılmış ve geliştirilmiştir. Bir Hristiyan miti olmasına rağmen İncil'de adına rastlanmamaktadır.*
“Bu kadar Mephisto yeter” diyeceksiniz belki de ancak hakkında verilen siyasi yasak kararı ve İBB'ye yönelik “terör” soruşturması üzerine tepki gösterirken, Ekrem İmamoğlu, “Biz Mefisto (Mephisto) olmayı seçenlere inat daha çok Faust olacağız” ifadesini kullanmasından yola çıkarak yazıma Mephisto’yu konuk ettim.
Sonuçta “Mephisto”da yaşanan olayların ağırlığından, oyun içinde gerçekler seriliyor gözler önüne.
Sayın Ekrem İmamoğlu’nun ise Faust misali siyasetin kirli sırlarını çözmesi önünde ancak şapka çıkarılır.
Aşkım Tan
04.01.2023-Ankara
askimtan@yahoo.com
*Kaynak: Vikipedia