İsrail'in Kudüs'teki Sulh Mahkemesi, Yahudilerin Harem-i Şerif'te "sessizce yaptıkları ibadetin" suç sayılmayacağına hükmederek bir ilke imza attı.
Yahudilerin Mescid-i Aksa'da "sessizce" ibadet etmelerinin kanuna aykırı olmadığına hükmeden İsrail mahkemesi bu kararla, Filistin başta olmak üzere Arap ve İslam dünyasının tepkisini çekti.
Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa, İsrail’in Kudüs’ün doğusunu işgal ettiği 1967’den bu yana birçok defa çeşitli saldırı ve ihlallere maruz kalsa da Arap-İslam kimliğine dayalı tarihi ve dini statükosunda şu ana kadar ciddi bir değişiklik meydana gelmedi.
Ürdün ile İsrail arasında 1994 yılında yapılan Vadi Araba barış anlaşması gereği Hâşimi Krallığının garantörlüğü altında olan Harem-i Şerif’e 2003 yılına kadar, Yahudiler başta olmak üzere gayrimüslim tüm unsurlar Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin izni dahilinde giriş yapabiliyordu.
İsrail polisi, ilk defa 2003 yılında tek taraflı aldığı bir kararla, Ürdün’e bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin egemenliğini ihlal ederek, Mescid-i Aksa’nın kapılarını Yahudilerin girişlerine açtı ve koruma sağlayarak Harem-i Şerif’in avlularında dolaşmalarına izin verdi.
Yahudilerin Mescid-i Aksa’ya girişlerini "baskın" olarak niteleyen Kudüs İslami Vakıflar İdaresi başta olmak üzere Arap-İslam dünyasının tüm tepki ve itirazlarına rağmen, İsrail makamları bu tek taraflı kararından vazgeçmedi.
Ağır silahlı İsrail polislerinin konuşlu olduğu Müslümanların üçüncü kutsal mabedi Mescid-i Aksa, İsrail polisi tarafından çeşitli gerekçelerle defalarca ibadete kapatıldı, saldırıya maruz kaldı, hürmeti ihlal edildi.
Şu ana kadar ibadet hakkının sadece Müslümanlara ait olduğu Mescid-i Aksa’da, İsrail mahkemesince Yahudilere de "sessizce" ibadet etme yolunun açılması, akıllara 1994 yılında yarısı tamamen Yahudilere ayrılan işgal altındaki Batı Şeria’nın El-Halil kentinde bulunan "Harem-i İbrahim Camisi senaryosunun bir benzeri mi yaşanıyor?" sorusunu getirdi.
İsrail mahkemesinin bu kararının işgal altındaki Doğu Kudüs’te yaşanan gerginliğin daha da tırmanmasına neden olacağı belirtilirken, Filistinliler kararı "Mescid-i Aksa'ya yönelik aleni bir saldırı ve Harem-i Şerif'in zamansal ve mekânsal olarak bölünmesi yolunda bir adım" şeklinde yorumluyor.
Kudüs İslami Vakıflar İdaresi bünyesindeki Mescid-i Aksa Vakfı Müdürü Şeyh Ömer el-Kisvani AA ekibine İsrail mahkemesinin söz konusu kararı ve muhtemel senaryolarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
"Müslümanların duygularıyla alay etmek"
Şeyh Kisvani, İsrail mahkemesinin aldığı bu kararla tüm dünya Müslümanlarının duygularıyla alay ettiğine vurgu yaparak, "İşgal devleti mahkemesinin fanatik Yahudilerin mübarek Mescid-i Aksa’da ibadet etmelerine onay vermesi, yeryüzündeki Müslümanların duygularıyla alay etmek ve küçümsemek anlamına geliyor." dedi.
Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin İsrail "işgal devletinin" Mescid-i Aksa’ya ilişkin kararlarını tanımadığına dikkati çeken Şeyh Kisvani, kararın bir geçerliliğinin olmadığını, çünkü mevcut statükoya ve bugüne dek süren duruma aykırı olduğunu söyledi.
Şeyh Kisvani, Mescid-i Aksa’nın sadece Müslümanlara ait olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Mescid-i Aksa 144 dönümlük alanıyla, yerin altından göğe kadar tüm yapılarıyla sadece ve sadece Müslümanların hakkıdır, bölünmeyi ve ortaklığı kabul etmez."
"Din savaşının fitilini ateşleyecek"
Tel Aviv yönetiminin fanatik Yahudilerin Harem-i Şerif’in avlularında gerçekleştirdikleri "Talmudik ayinleri" meşrulaştırmaya çalıştığını vurgulayan Şeyh Kisvani, "Bu durum, sonucunun nereye varacağı belli olmayan bir din savaşının fitilini ateşleyecektir." uyarısında bulundu.
Şeyh Kisvani, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu, sadece Filistin sokağını değil aynı zamanda İslam dünyasını da ayağa kaldıracaktır. Çünkü Mescid-i Aksa yeryüzündeki tüm Müslümanlarındır. 2 milyar Müslüman'ın inancının bir parçasıdır burası. Dolayısıyla bu tüm Müslümanların duygularını provoke etmektedir."
Arap ve İslam dünyasına Mescid-i Aksa’nın Arap ve İslam kimliğini koruması için Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin yanında durma çağrısı yapan Şeyh Kisvani "Mescid-i Aksa işgal devletinin çok şiddetli saldırısı altındadır ve 1967’den bu yana devam eden statükoyu değiştirme planıyla karşı karşıyadır." ifadelerini kullandı.
Şeyh Kisvani, İsrail polisinin 2003 yılında Yahudilerin Harem-i Şerif’e girişlerine ilişkin tek taraflı kararını hatırlatarak, "Bugün ise işgal devleti mahkemesince Yahudilere Mescid-i Aksa’da Talmudik ayinler yapma izni verildi. İşgal devletinin yarına Mescid-i Aksa’nın hürmetini ihlale ve Müslümanların duygularını hafife almaya dair ne planladığını ise bilmiyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Bu kararı ciddi bir endişeyle takip ettiklerini ifade eden Şeyh Kisvani, söz konusu kararın Kudüs ve Mescid-i Aksa başta olmak üzere işgal edilmiş topraklardaki mahkeme kararlarının geçersizliğini onaylayan uluslararası hukuka da aykırı olduğuna vurgu yaptı.
Şeyh Kisvani, Mescid-i Aksa’nın "ilahî bir kararla Müslümanlara has kılındığını ve ona dokunmanın iki milyar Müslüman'ın inancına dokunmak anlamına geldiğini" vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
"Tabii maalesef işgal devleti Arap ve İslam dünyasının boş vermişliği nedeniyle böylesi bir karar almaya cesaret etmiştir ve yeryüzündeki Müslümanların duygularıyla alay etmiştir."
Harem-i İbrahim Camisinin yarısı sinagoga çevrildi
İşgal altındaki Batı Şeria’nın El-Halil kentinde bulunan Harem-i İbrahim Camisi'nin altındaki mağarada Hazreti İbrahim ve eşi Hazreti Sara’nın kabirlerinin yanı sıra Hazreti İshak, Hazreti Yakup, Hazreti Yusuf ve eşlerinin mezarları bulunuyor.
İsrail'in 1967'den beri işgal altında tuttuğu Batı Şeria'da bulunan cami, 25 Şubat 1994'te sabah namazını kılan Müslümanların üzerine ateş açan fanatik bir Yahudi'nin eyleminden sonra kapatılmış ve açıldığında da yarısından fazlası Yahudilere tahsis edilmiş şekilde bölünmüştü.
Hazreti İshak ve eşinin bulunduğu kabirler Müslümanlara ayrılan kısımda kalmış, diğerleri ise Yahudilere ayrılan ve sinagoga çevrilen bölümlerde bırakılmıştı.
Tarihe "El-Halil Camii (Harem-i İbrahim) Katliamı" olarak geçen olayda 29 Filistinli öldürülmüş, 150'den fazla kişi yaralanmıştı.
Caminin bölünmüş kısımları yılda onar gün karşılıklı olarak Müslüman ve Yahudi ziyaretçilere açılıyor.
El-Halil şehrinde, özellikle Harem-i İbrahim Camisi çevresinde İsrail askerleri ile Filistinliler arasında sık sık arbede yaşanıyor.