Doğan SATMIŞ
Pazar gününün tek konusu Cem Yılmaz oldu.
Sinema işletmecisi Aslı Irmak Acar, “Onlar film çekmezse, yenileri çeker, yeni Cem Yılmaz’lar ortaya çıkar” deyince, bizimki bir hiddetlenmiş ki, inanamazsınız.
Hayatında ilk kez gördüğü bir kadın kendisine nasıl böyle laflar edermiş de. Düne kadar tek tweet atmadan 13-14 milyon takipçi edinmekle övünen Cem Yılmaz, Donald Trump hızıyla peşpeşe tweetler attı. Kadını konuştuğuna, konuşacağına pişman etti.
Peki Cem Yılmaz neden bu kadar celallendi ve kendini ringe attı?
Ya da daha net sorayım.
Bir hafta önce tüm Türkiye, Metin Akpınar ve Müjdat Gezen hakkında soruşturma açılınca niye tek kelime etmedi de, karşısına bir kadın çıkınca aslan kesildi?
Cevabı çok basit...
Bir kere hedef kolay. Bir kadın. Ayrıca bir profesyonel çalışan. Yani patronları var, hemen kulağını çekerler. Ayrıca konu zararsız. Tam kendini ringe fırtalacak bir konu. Savur yumruğu dur...
Bilgisayar oyunlarındaki gibi karşındakini döv dövebildiğin kadar...
Böylece bugüne kadar sadece satın aldığı pahalı lüks araçlardan, sık sık değişen sevgililerinden ve çok da matah olmayan filmlerinden konuştuğumuz “Komedi kahramanımız!” bir kez daha gündeme geldi.
Öncelikle bir konuyu netleştireyim. Türkiye’de sinema yapmak kimsenin tekelinde değil.
Bunun böyle olmadığını, önce “Ayla” sonra da “Müslüm’ filmlerini yaparak, hem Cem Yılmaz’ı, hem de herkesi geçen bir yapım şirketi kanıtladı.
İkincisi, Türkiye’nin en büyük komedi sanatçıları ve mesleğin yenilerinin de “Duayenleri” bir hafta boyunca Türkiye’nin gündemini oluştururken sessiz kalmayı seçenler, en azından bu konu küllenene kadar keşke ortaya hiç çıkmasalardı.
Dün gazeteci Barış Terkoğlu yazmış.
Bir yabancı gazeteci, “Türkiye’de yazarlar hiç vazgeçmiyor. Bizim ülkede bunlar olsa insanlar kalemini bırakır” demiş.
Yabancı gazetecinin neden böyle konuştuğu malum.
Türk gazetecilerin başına gelenleri görünce, adam dürüstçe içindekini söylemiş. Çünkü başka ülkelerde gazetecilik, sadece para kazanmak için yapılan sıradan mesleklerden biri.
Adam gibi sabah saat 9’da işe gidiyorlar, akşam 6’da çıkıyorlar. Yazdıkları için ne başları derde giriyor, ne de tutuklanma, yargılanma veya başka dertleri oluyor.
Kırk yılda bir sıradışı bir olay olduğunda, veya gazeteciler cesaret sergilediğinde de “Oscar”lık filmler çeviriyorlar. “Başkanın Adamları” gibi, “Post” gibi, “Spotlight” gibi...
Ama maalesef Türkiye öyle bir ülke değil.
Gazetecilik yapanları bazı dertler bekliyor.
Tıpkı sanatçılar gibi. O yüzden sanatçılar da ikiye ayrılıyor.
Arabasıyla, aşkıyla, ‘popülist’ filmleriyle konuşulanlar ve Metin Akpınar’lar...
Tercih meselesi...
“Ben her türlü film çeviririm, başka Cem yılmaz’ları kimse çıkaramaz” diyen babayiğitler varsa, Türkiye’de konu alacak çok gazeteci öyküsü var.
Hodri meydan...