Milli Savunma Bakanlığı açıklamasında şu ifadeler kullanıldı:
"Fırat’ın Doğusundan ülkemize yönelik ciddi DEAŞ ve PKK/PYD-YPG tehdidi mevcuttur. Bu tehdidin ortadan kaldırılması konusundaki görüşlerimiz, amaçlarımız ve kararlılığımız, kamuoyuyla uzun zamandır paylaşılmıştır. Yaklaşık 70 yıllık NATO üyesi bir ülke olarak Türkiye’nin önceliği, bu terör tehdidini müttefikleri ile birlikte hareket ederek ortadan kaldırmak olmuştur.
Bu amaçla uzun görüşmeler gerçekleştirilmiş, ortak birtakım çalışmalar yapılmıştır. Ancak birçok konuda anlaşma sağlanmasına rağmen nihai noktada mutabakat sağlanamamış ve maalesef Türkiye, terörle mücadelede yalnız bırakılmıştır. Bunun üzerine bölgenin ve hudutlarımızın güvenliğinin sağlanması, oluşturulacak güvenli bölge/barış koridoru ile Suriyeli kardeşlerimizin evlerine, topraklarına güvenle ve gönüllü olarak dönmelerinin temini maksadıyla 09 Ekim 2019’da Barış Pınarı Harekâtı başlatılmıştır.
Barış Pınarı Harekâtı, ülkemizin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları, BMGK’nın terörle mücadeleye yönelik kararları ile BM sözleşmesinin 51’inci maddesinde yer alan 'meşru müdafaa hakkı' çerçevesinde yapılmıştır. Bu harekât ile sadece ülkemizin ve milletimizin güvenliği değil, aynı zamanda bölgede yaşayan Kürtler, Araplar, Asuriler, Hristiyanlar, Aramiler, Yezidiler ve Keldaniler gibi diğer dini ve etnik grupların da güvenliğinin sağlanması hedeflenmiştir.
Fırat Kalkanı Harekatı ve Zeytin Dalı Harekatı’nda olduğu gibi, harekâtın planlama ve icrasında sadece teröristler ile bunlara ait barınak, sığınak, mevzii, silah, araç ve gereçler hedef alınmış; sivil/masum kişilerin ve harekât bölgesindeki tarihi, kültürel, dini yapılar, altyapı tesisleri ile bölgede bulunması muhtemel dost/müttefik ülke unsurlarının ve çevrenin zarar görmemesi için hiçbir ülkenin göstermediği derecede dikkat ve hassasiyet gösterilmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda tüm dünyaya ilan ettiği gibi güvenli bölge/barış koridoru Suriye halkının kendi evlerine dönüşü konusunda en makul, en mantıklı ve en insani yoldur.
Türkiye tüm komşularının toprak bütünlüğüne saygılıdır. Ancak sınırlarında bir terör koridoru oluşturulmasına da asla izin vermeyecektir.
DEAŞ, Müslümanların PKK/PYD-YPG de Kürt kardeşlerimizin temsilcisi değildir, olamaz. Fırat Kalkanı Harekâtı ile 3 binden fazla radikal DEAŞ’lı teröristi, buna ilave olarak Irak’ın kuzeyinde 700 DEAŞ’lıyı etkisiz hale getiren kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri, DEAŞ terör örgütü ile göğüs göğüse mücadele eden tek koalisyon ve NATO ülkesi ordusudur. Bunun yanında DEAŞ Karşıtı Uluslararası Koalisyona hava sahasının açılması, üslerin kullanılması ve lojistik her türlü destek verilmiştir.
Suriye’deki terörle mücadele operasyonlarının hedefi başta DEAŞ olmak üzere PKK/YPG terör örgütleridir. PKK/YPG’nin hapishanelerden serbest bıraktıkları da dahil tüm DEAŞ’lı teröristler yakalanmakta ve adalete teslim edilmektedir. DEAŞ mensubu yabancı teröristlerin ülkelerine gönderilmesi için söz konusu ülkelerden işbirliği beklenmektedir. DEAŞ’lı yabancı teröristlerin vatandaşlıklarını sonlandırarak kurtulmaya çalışmak terörle mücadele yöntemi olamaz.
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları ile bölge halkını zalim, cani terör örgütlerinin zulmünden kurtaran ve gücünü asil milletimizin sevgisi, güveni ve duasından alan kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri, Fırat’ın doğusunda da Suriyeli kardeşlerinin yanında, terör örgütlerinin karşısındadır.
Buna rağmen Barış Pınarı Harekâtı’nın başlangıcından beri Türkiye yalan ve taraflı haberlere dayalı çok ciddi bir dezenformasyon kampanyasına maruz kalmış, kimyasal silah kullanıldığına dair asılsız ve yalan haberler ortaya atılmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin envanterinde ne kimyasal silahların atma vasıtaları ne de mühimmatı vardır. Kimyasal silah kullanmak gibi bir durum asla söz konusu değildir. TSK’da bu konuda bir konsept, doktrin, eğitim de yoktur. Her şeyden önce masum insanları gözetmeksizin toplu katliama neden olan kimyasal silah kullanma caniliğinin, şanlı tarihimizde de ahlaki değerlerimizde de yeri yoktur.
Etnik ve dini kökene göre ayrımcılık da Türkiye'nin tarihinde ve kültüründe görülmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tek hedefi teröristlerdir. İşgal, etnik temizlik, ilhak, insani krize neden olma gibi saçma iddialar kesinlikle gerçek değildir ve kabul edilemez. Bu tür iddialar TSK'nın kahramanlığı karşısında aciz kalanların iftira ve yalanlarıdır. Tüm operasyonlarımızda olduğu gibi bu harekâtımız da millî, manevi, mesleki değerlerimize uygun icra edilmiştir.
Türkiye, Astana sürecinin garantörü olarak Suriye sorununa siyasi çözüm getirmeyi hedefleyen Cenevre sürecini desteklemektedir. Suriye’de anayasanın yapılması, Suriye içindeki ve dışındaki tüm Suriyelilerin katılacağı serbest seçimlerin yapılması ve meşru bir hükümetin kurulmasından sonra Türkiye de diğer ülkeler ile birlikte gereğini yapacaktır.
Tüm bu gerçeklere rağmen ABD’nin Barış Pınarı Harekâtı’nı bahane ederek Ermeni soykırımı yasa tasarısını gündeme getirmesi ile ülkemize ve yöneticilere yönelik yaptırım kararı alması; hem 17 Ekim 2019 tarihinde imzalanan mutabakata hem de stratejik ortaklık ve NATO müttefikliği ruhuna aykırıdır.
100 yıl önce Ermeni soykırımı olup olmadığını merak eden ABD, bahse konu olaylarla ilgili gerçekleri, tarihi olguları çarpıtarak yansıtan sözde kaynaklarda değil, ABD’li General James G. Harbord’un başkanlığındaki ABD askeri heyetinin bizzat yerinde yaptığı araştırmalarla hazırladığı raporlarda ve Amerikan Ulusal Arşivleri’nde (NARA) yer alan belgelerde aramalıdır.
Özgür ve bağımsız düşündüğüne inandığımız Amerikalıların, Kongredeki temsilcilerini bu vahim karardan döndürmek için gerekli tepkiyi vereceğine inanıyor ve ABD’li dostlarımızın stratejik ortaklık ilişkilerimizi son derece olumsuz şekilde etkileyecek böylesi bir tarihi hatadan bir an önce dönmesini umuyoruz.
Aynı şekilde Fransa Ulusal Meclisi’nin de Barış Pınarı Harekatı’nı hedef alan kararı, başta Fransız halkı olmak üzere dünya kamuoyundan gerçekleri saklama ve çarpıtma gayretinden başka bir şey değildir.
Fransa tarafından'“Müttefiklerimiz' olarak ifade edilenler Kürt kardeşlerimiz değil, bölgede yaşayan başta 400 bini Kürt, milyonlarca Suriyeli sivili yerinden eden, yerel halka her türlü baskı ve zulmü yapan, istikrarsızlık ve kaosun baş kaynağı eli kanlı PKK/YPG terör örgütüdür.
Tarihi gerçekleri dikkate almadan sözde Ermeni Soykırımı’nı kabul eden ABD Temsilciler Meclisi’ni ve terör örgütü PKK/YPG’yi “müttefik” olarak tanımlayarak destek açıklamalarında bulunan Fransa Ulusal Meclisi’ni kınıyor, aklıselime davet ediyor, bu tarihi ve vahim hatalardan bir an önce dönmelerini umuyoruz.
Dünyanın pek çok bölgesinde görev alarak barış ve huzura katkı sağlayan, 2024 yılına kadar savunma harcamalarının Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranının yüzde 2’ye ulaşmasını hedefleyen Türkiye NATO’ya karşı sorumluluklarının tamamını yerine getirmektedir. NATO’nun ruhuna ve misyonuna uygun hareket eden Türkiye’nin, müttefiklerinden de benzeri bir yaklaşım beklemesi en doğal hakkıdır. Şu asla unutulmamalıdır ki, 70 yıldır NATO üyesi olan Türkiye, NATO’nun kenarında değil tam merkezindedir.
Türkiye sadece kendi sınırlarını değil, NATO sınırlarını da korumaktadır. Türkiye’nin güvenliği, NATO dahil tüm Avrupa’nın güvenliğidir.
Bilinmelidir ki Avrupa ile terörizm arasındaki son engel olan Türkiye, terörizmle savaşın cephe ülkesidir.
Harekâtın çok kısa sürede hedeflerine ulaşmasında en büyük pay aziz şehitlerimize ve kahraman gazilerimize aittir. Şehadet mertebesine ulaşan asker-sivil tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur."