Atatürk işgalci düşman güçleri için “geldikleri gibi giderler” demiştir. Bugün Türkiye’de mülteciler için “gittikleri gibi geldiler” hatta “gidemeden geldiler” demek gerekiyor.
Birkaç gün önce sınırlar açılınca senelerdir Türkiye’de barınan mülteciler, yetmiyor gibi sınırlarımızdan giren yeni gruplar Avrupa’ya akın ettiler. Korkutucu bir salgın hastalık yüzünden tüm dünyada uçak seferleri iptal edilirken, yolcular karantinaya alınırken, gemiler limanlara yanaştırılmazken yeni gelen insanların sağlık kontrolleri yapıldı mı? Hiç sanmıyorum. Ama bu ayrı konu. Avrupa tarafındaki komşularımız şiddetli önlemler alıp mültecileri kabul etmedi; bunların hiç birisi de doğuya iltica etmeye kalkışmadı. Hedef hep Batı. Şimdi ise geri gelmekteler.
Ülkemizde özellikle son senelerde birçok köprü yapıldı, ne var ki geçiş ücretleri o kadar fahiş oldu ki insanlar genellikle bunları kullanamıyorlar. Bize ilkokuldan beri Türkiye’nin Batı ile Doğu arasında köprü olduğu öğretildi. Ama bu köprü bedava. Yol geçen hanı gibi… Giren çıkan belli değil.
Mültecilerin durumu çok zor, bu bir gerçek. Her birinin çok acıklı öyküleri var, yadsınamaz.
Gelelim bu mültecileri barındıran Türkiye’nin durumuna. Açlıktan kendini öldürenlerin sayıları her gün artıyor. Toplu intiharlara bile ne yazık ki rastlanıyor. Nedeni hep aynı, geçim sıkıntısı. İnsanlar beslenemiyor, evlerini ısıtamıyor, sağlık hizmetlerinden lâyığıyla yararlanamıyor. İşsizlik korkutucu boyutlarda ve biz mülteci kabul ediyoruz. Bu insanları besliyoruz, yaşayacakları yerler hazırlıyoruz. Sağlık ve eğitim konularında kendi insanlarımıza tanımadığımız öncelikleri tanıyoruz. Ülke bütçesinden bunlar için büyük harcamalar yapılıyor. Türk insanına tanınmayan olanaklar bunlara sunuluyor. Bu insanların sanayiye katkıları yok, üretime katkıları yok, istihdam yaratamıyorlar. Buna karşılık kendilerine devlet tarafından sağlanan tüm ayrıcalıklar dışında, kayıtlı ve sigortalı çalışanlar olmadıkları için maliyetleri düşük olduğundan kolay iş buluyorlar ve kaçak işçi olarak çalışıp Türk insanının iş alanlarını gasp ediyorlar.
Sınır kapısına dayanan 76 bin Suriyeli de gelecek olursa ki, zaten gelmek üzereler, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde on beşi dolayında Suriyeli Bu topraklarda yaşıyor olacak. Bu insanlar bu ülkede evlenecekler, çocuk doğuracaklar; hem de üçer beşer. Bu demektir ki önümüzdeki yirmi yıl içinde Türkiye’de yaşayan Türkler neredeyse azınlık durumuna düşecekler çünkü gençler parasızlık nedeniyle evlenemiyorlar, evlenenler çocuk sayısında kendilerini kısıtlıyorlar, iş bulamayan iyi eğitimliler yabancı ülkelere çalışmaya gidiyorlar.
Tüm bunları hak ediyor muyuz? Hiç sanmıyorum.