“Neden hep Türkiye’de” sorusu uzun süredir aklıma takılmış durumda. Bakalım bir yanıt bulabilecek miyim?
2022 yılında trafik kazalarında ölenlerin sayısı 2.300 imiş, bir önceki yıla göre bir nebze azalmış. Sevinecek miyiz? O sayının insan sayısı olduğunu görmemiz lâzım; yaşamak isteyen, umutları, beklentileri olan, çözümlenecek sorunları için kaygılanan, özetle yaşayan insanlar. Anneleri, babaları, yavruları, eşleri, sevgilileri, kardeşleri, hısım akrabaları olabilir ama illâki yakın dostları can arkadaşları vardır. Ölene o an için üzülürsünüz ama ölen yüzünden içleri yanan yakınlarını görmezden gelemezsiniz. O yakınlar öyle bir yanar ki dünyanın en güçlü şelalesi bile o yangını söndüremez; ancak zaman o insanlara bu acıyla yaşamayı öğretir. Başıma geldi, biliyorum.
Son üç yılda 431 sağlık personeli intihar etmiş. Yine son yıllarda 1361 doktor ülkeyi terk etmiş. Haksız yere şiddete uğrayan, yaralanan, öldürülen doktorların sayısı tüyler ürpertiyor. Doktorlar yirmi dört saat nöbet tutarlar ve izleyen gün tam gün mesai yapar, böyle bir tempoda özveri ile çalışan uzman ya da değil tüm doktorlar dünya genelindeki meslektaşlarından daha düşük ücretle çalışır, grev hakları hep kısıtlıdır. Hastalar açısından bakacak olursak özel hastaneler dışında, almış olduğunuz randevularda size ancak iki, üç dakika verilir sorununuzu anlatıp muayene olmak için. Oysa bu randevuyu koparabilmek için telefon başında saatlerinizi harcamışsınızdır. Hastane görevlisi baba bir doktora gitmek isterseniz, önce kendisinin özel muayenehanesine gidip görkemli bir ücret ödemeniz gerekir.
Öğrenciler güruhlar halinde sınıflara doluşturulur. Öğretmenler, aldıkları düşük ücretler nedeniyle oluşan geçim sıkıntıları ve mesleğin getirdiği zorluklar nedeniyle bunalmış halde bu çocuklara eğitim vermeğe çalışırlar; aslında eğitime vakitleri yoktur, ancak öğrenim verebilirler. Öte yanda tayinlerini bekleyen nice pırıl pırıl genç öğretmenler vardır. Öğretmenlerin atanamayanlarının sorunu apayrı; atanabilenler de zaman zaman öğrenciler ya da onların velileri tarafından darp edilir. Öldürülenler bile olur.
Bu ülkede suikastlara kurban edilen aydınlar nedense hep faili meçhul davalarla gömülür. Nice değerler yitip gider, ölen ölür kalan sağlar tutuklanır. İktidarlar, devlet kanlarının yerde kalmayacağını iddia ederler ama her zaman onların kanları yerde kalır. Gidenlerin yerlerini dolduracak insan ya yetişir ya yetişmez.
İnsanlar sadaka kültürü ile eğitilir. Hakkımdır, almam gerekir düşüncesi yaygın değildir. Yapılan yardımlar vergilerimle hak kazandığım, beni korumakla görevli devletimin bana olan borcudur diye düşünülmesi insanların çeşitli saçmalıklarla suçlanmasına yol açar.
Doğal afetler her zaman kaderdir. Yöneticiler bu yalana sığınırken aklı yetenler bu durumu sorgular, yetmeyenler tevekkül Allah deyip seslerini keserken hem bizleri hem kendilerini yakar. Bu konudaki örnekleri saysam bir kitap olur. Bu düzen elbet böyle sürüp gitmeyecek.
Resmî rakamlara göre 2022 yılında öldürülen kadın sayısı 334. Mü acaba? Her zaman kadın evliliğini bozar, hep kadının kocasına ihanet ettiği düşünülür, hep kadın baba evine yeniden sığınamadığı için şiddet görmesine rağmen oturur ve sonunda öldürülür. Hep genç kızlar manyak adamları tahrik etmiş olduğu varsayımı ile tavuk gibi kesilir. Devlet? Devlet bağışlayıcıdır; ama yalnızca cinsî sapıklara karşı.
Bazı hâkimler, savcılar son yıllarda onurlarını, etik değerlerini fermuarlı ceplerinde saklıyor. Makam korkusu almış yürümüş. Geceleri nasıl evlerinde huzurla yatıp uyuyor, Allah bilir. Zaten uyuyamayacak olanlar farklı hâkim ve savcılar olur ama vay onların hâline.
Ev kadınların çilesi bitmiyor. Onlar hiçbir yasal güvencesi olmadan günde en çok sekiz saat, o da uykuda, dinlenip on altı saat şöyle ya da böyle çalışıyor. Ne o? En kutsal uğraşı, çocuk doğurup onları besleyip büyüterek, en ağırından en hafifine kadar sürekli ev işleri yaparak, köle gibi hizmeti sömürülerek aileye hizmet etmek; yetmiyor despot kocalara rağmen ailenin düzenini sağlamaya çalışmak.
Devlet okullarında okuyan, gelir düzeyleri belli ailelerin çocukları zorunlu olarak velilerini okula yönlendiriyor, sebep? Okula bağış yapılacak, çocuklara bilmem ne kitabı satılacak, okul onarımdan geçecek. Hani Devlet okuluydu? Devlet Nerede? İktidar devletin parasını cukkalamakla uğraşıyor.
İnsan insan olarak değerlendirilmiyor, sömürülecek unsur, kandırılacak salak, dinî değerlerle aklı çelinecek varlık, oylarından yararlanmak için her çeşit dümenle kandırılan, kendi kararlarını vermekten yoksun, sömürülmeye yatkın, eksik akıllı birey bile değil, yaratık.
Seçimler oldu, sandıkların açılmasına bir saat kala geçersiz oylar geçerli kılındı. Sonuç? Bence sonun başlangıcı.
Kurban Bayramları gelir acemi kasaplar zavallı hayvanları hunharca keser; bahçeler kan gölü olur; sokaklarda kan dereleri akar. Hijyen, salgın hastalık kimin umurunda? Bir de kasaba para vermemek için kendi kurbanlarını kesmeye çalışan çokbilmişler yanlışlıkla ellerini, kollarını keser. Maksat iyi Müslüman olmak.
Daha neler neler yazılabilir ama…
Böyle geldi böyle gidiyor diyemeyeceğim çünkü böyle gelmiyordu; yanlışlıkla daha doğrusu kasten bu yola sürüklendik. Her gecenin bir gündüzü vardır. Boşuna Halkevleri, Köy Enstitüleri kapanmadı; boş yere insanlar kör cahilliğe gömülmedi. Ama illâki sabah! Bu ülke Atatürk’ün rahle-i tedrisinden geçmiştir. Mutlak, ama mutlak sabaha kavuşacak, Atatürk sayesinde kavuştuğu genlerini yeniden değerlendirecektir. Umut züğürdün ekmeği derler. Aslında bizim umudumuz yalnızca ekmek değil, saygınlık, onurlu bir yaşam ve Atatürk’ün kurmak için özveri ile çalıştığı bir ülkeye yeniden kavuşmak.
Bir gün gelecek ve neden “Hep Türkiye’de” dememize gerek kalmayacak diye umuyorum.