İran’ın 1979’daki rejim değişikliğinden bu yana hem içeride hem de dışarıdaki birçok operasyonun planlayıcısı ve uygulayıcısıydı. İran’ın bölgesel güç olması konusundaki tek yetkili olduğunu söyleyebiliriz. Süleymani kural bilmezliği ve gaddarlığıyla bilinirdi, önce İran içerisindeki muhaliflerin yok edilmesi görevini yerine getirdi ardından orta doğuda Şii yayılmacılığı politikasına yöneldi.
Müslüman ülkelerde kendisine bağlı örgütler kurarak finansmanını sağladı. Her ülkede farklı isimle örgütleniyordu, Türkiye’deki Hizbullah örgütü deşifre olduktan sonra Süleymani’nin isteğiyle kendine İran’da yer buldu. Suriye’deki olaylara kadar her türlü desteği verdiği Türk Hizbullah’ını rejim saflarında çatıştırmak istedi ancak sünni olan Türk Hizbullahcıları Suriye’de rejim saflarında değil, el Nusra gibi diğer sünni örgütlerin yanında savaşınca ilişkiler zayıfladı.ç
Gazeteci olarak Kasım Süleymani ile iki kez yollarım kesişti. 1999 yılının son günleriydi Öcalan yakalanmış, cezaevinde verdiği talimatla örgütü tasfiye etmeye çalışıyordu. O dönem başlarında PKK Avrupa sorumlusu Ali Sapan’ın olduğu bir grubun 1. Barış grubu adıyla Türkiye’ye gelip teslim olacağı söylenmişti. ATV güneydoğu bölge temsilcisi olarak çalışıyordum, haber müdürüm Mahmut Övür, haber koordinatörü Ayşenur Aslan’dı, Ali Kırca bu grupla görüşmemi istedi. Habur sınır kapısı gazetecilere kapalı olduğu için İstanbul-Ürdün-Bağdat üzerinde Süleymaniye kentine gittim. Türkiye’ye teslim olacak grubun Hakurk kampında olduğunu öğrenince kameraman arkadaşım Esat Aydın ile Sidekan üzerinden Hakurk kampına gittik.
Kampta Ali Sapan ve diğer grup üyeleriyle buluştuk 3 gün, 3 gece birlikte kaldık. Bu süre içerisinde grup telsizle Şemdinli’deki askeri komutanla görüşüyor, teslim olacakları yer ve zamanı konuşuyorlardı. Kampa beş kişilik İranlı bir grubun geldiği söylendi. Ekibin başında uzun boylu zayıf ve renkli gözlü olan İranlı yetkili Kürtçe konuşuyordu, Ali Sapan beni de çağırdı. Görüşmede bu yetkili “Türk’e güven olmaz, sizi aldatıyorlar, haklarınız için savaşmaya devam edin. Teslim olmazsanız sınırdaki tüm karakol ve hastaneleri sizin kullanımınıza açarız” diye telkinde bulunuyordu. Ali Sapan alınan kararın kendisini aştığını söylese de bu yetkili teklifini kararı alanlara iletilmesini söyleyip ertesi gün geleceğini söyledi.
İranlı yetkili gidince PKK Avrupa sorumlusu Ali Sapan Kandildeki örgüt yöneticileriyle telsizle konuşarak durumu anlattı, ancak karar kesindi teslim olunacaktı. Ertesi gün gelen İranlı grup karardan dönülmediğini öğrenince son bir teklif daha yaptı, dünkü teklife ek olarak PKK’nın çok istediği “Katyuşa” roketlerini de verebileceklerini söyledi. PKK o dönem bir yandan KDP ve KYB ile ilişkileri kötüydü, öte yandan Öcalan’ın yakalanması nedeniyle örgütte büyük bir moral bozukluğu yaşanıyordu, Katyuşa roketleri örgüte büyük bir üstünlük sağlayabilirdi, ancak bu teklif de reddedildi.
O dönem PKK kampına gelip örgütü Türkiye ile barış yapmasını engellemek için tekliflerde bulunan kişi KASIM SÜLEYMANİ’ydi.
İkinci karşılaşmamız ise 2003 Irak’ın işgali öncesinde hayalet(!) Bedir kuvvetlerinin Irak’a girdiği istihbaratını aldık. Uzun aramalar sonrası Kelar-Kifri bölgesinde kurulmuş çadırları gördük. Serdar Akinan, Kemal Batur ve Göçhan Yıldırım ile gittiğimiz kampta yetkiliyle görüşmek istedik. Az sonra uzun boylu, renkli gözlü ve kendinden emin biri geldi. “bizi nasıl buldunuz” diye sordu. Gazeteci kurnazlığı yaparak en büyük Şii temsilci Ammar El Hekim söyledi deyince: “biz ırak halkını hem Saddam’dan hem de Amerika’dan korumaya geldik” demişti. Bu komutan KASIM SÜLEYMANİ’ydi.
Süleymani gâh Suriye’de, gâh Yemen’deydi. Ne mazlumları korumak için ordaydı, ne de antiemperyalist olduğu için. Aksine İran emperyalizmini yaymak için Müslüman topraklarda Şii mezhepçiliğini kullanarak Pers emperyalizmini yaymaya çalışıyordu. Bugün Türkiye’de Sol şeridi işgal eden bazı gruplarla, dini söylemleri kullanan grupların söylediği gibi, Süleymani antiemperyalist değil, Türkiye’nin huzuruna da kasteden emperyalistin ta kendisiydi. Süleymani’nin öldürülmesiyle İran’ın emperyal gücüne ciddi bir darbe vurulduğunu söyleyebiliriz.
Bu aşamadan sonra ne olur: İran ABD ile direkt çatışmaya girmez, giremez. Önümüzdeki günlerde İran’a bağlı milis gruplarının Amerika çıkarlarına veya vatandaşlarına yönelik bazı eylemleri olur, ABD karşılık verir ve ortalık durulur. Kırmızı bayrak, beyaz bayrağa dönüşür.