Ülkemizin son dönemlerdeki gündemden düşmeyen konularından birisi de “Kadın cinayetleri”. Her gün farklı bir yerde farklı saiklerle işlenen cinayetler ki; bu cinayetin kamuoyuna yansıyan görüntüsüne göre gündem oluşturması olağan hale geldi. İşlenen cinayetin görüntüsü varsa ve ne kadar etkileyici olursa o oranda gündem oluşturuyor.
Bu tarz cinayetlerden sonra kamuoyu ayağa kalkar ve rutin tekrarlanır “İdam isteriz”. Sayın cumhurbaşkanı da alışılagelmiş şekilde “Meclisten geçer de önüme gelirse ben onaylarım” peki gerçekten de cinayetlerin altında yatan sebep nedir? İdam ile bu sorun çözülür mü?
Son yıllarda Türkiye toplumunun genleriyle oynandı, gerekli konulara duyarsız, gereksiz birçok konuya ise gereğinden fazla duyarlı oluyoruz. Çok çabuk provoke oluyoruz, gaza geliyoruz. Araştırmıyoruz, düşünüp fikir üretmek yerine sunulanı olduğu gibi kabul edip onaylıyoruz.
Kadın cinayetlerini durdurmak istiyorsak buna televizyonlardan başlamalıyız. Topluma dikte ettirilen milliyetçilik-ata erkil toplum, adeta şiddetin her yolunu olağanlaştırdı. Dizilerde kadına biçilen rol, kadına yönelik davranış ve uygulamalar, bu şiddeti adeta sıradanlaştırdı. Buna itiraz eden yok, RTÜK bu konuda sessiz, kadın derneklerinin takibi ve itirazı yok. Bu dizilerden etkilenen ve şiddeti kanıksayan bireyler, şiddeti uygulamaktan geri durmuyor.
Kadın cinayetlerini kınayanların başında yine bu dizilerde rol alan bayan sanatçıların olması olayın ironi boyutunu ortaya koymaktadır, toplum timsah gözyaşı dökmektedir.
Kadın cinayetlerinin son bulması için öncelikle bu dizilerden başlanması gerekir. Dizilerde Kadına-Anneye gereken saygının gösterilmesinin öğretilmesi gerekir, kadının dokunulmaz olduğu toplumun hafızasına yerleştirilmesi gerekir. Şiddetin eğitimli-eğitimsiz ayrımı olmaksızın ve özellikle büyük kentlerde yaşanıyor olması konuya farklı bir bakış açısının getirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Kadın cinayetlerinin en az görüldüğü yerlerin doğu ve güneydoğu bölgeleri olması, belki de feodal toplumların en önemli ve değerli özelliklerindendir. Bölgede en kötü senaryolarda bile kadın başörtüsünü çıkarıp yere attığı anda olay durur. Bölgede kadının hem erkeğin, hem de çocukları üzerinde bir ağırlığı vardır, Kadının o başörtüsünü ezmek, en aşağılık davranışlardandır, kimse bunu kendine yediremez.
Daha önceki kadın cinayetlerinde olduğu gibi muhtemelen Emine Bulut cinayeti de kısa bir süre sonra, tüm bu tartışmalarla birlikte unutularak yeni bir kadın cinayetine kadar rafa kaldırılır.
Şayet kadın cinayetleriyle mücadele etmek istiyorsak başta kadın dernekleri olmak üzere, sivil toplum örgütleri ve devlete düşen; televizyon yayınlarının sıkı denetlenmesi ve şiddet içeren görüntülere yer verilmemesini sağlamak. Tarih dizilerinde bile düşman! kadına uygulanan şiddetti alkışlayan bir toplum şiddetle deşarj olduğu için, aynı şiddeti kendi kadınına da uygulayacağı unutulmamalıdır.