Nevzat Bingöl
Ortadoğu, her an değişen dengeleriyle, kartların oyun devam ederken yeniden karılmasıyla, oyun içinde oyunun sergilendiği bir siyaset sahnesiyle dünyanın hiçbir yerine benzemez. Olmaz diye bir şey yoktur Ortadoğu’da. Her türlü gelişmenin her an yaşanabileceğine, hazırlıksız olanların oyundan düştüğü, sahneden silindiği, masadan atıldığı bir arenadır Ortadoğu. Tüm bu oyunların oynandığı bir coğrafyada yer alan Türkiye, dış politikasıyla çoğu zaman da eleştirilmektedir.
Silahlı gücü etkin bir şekilde kullanan Türkiye, Barış pınarı harekâtında ABD ile varılan anlaşmayla verilen 120 saatlik ateşkesin/ara vermenin bitimine sayılı saatler kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyaretinin ardından bu ara vermenin/ateşkesin sonrasında hangi adımların atılacağına karar verilecek. Rusya’nın Suriye konusundaki tavrı belli; “Tüm yabancı güçlerin Suriye’yi terk etmesi gerektiği” yönündeki talepleri öteden bu yana dillendiriliyor. Putin-Erdoğan görüşmesinde bu görüşün bir daha ifade edileceğiyle birlikte, bazı başka konuların da masaya yatırılması bekleniyor. Türkiye görüşmelerde, Suriye anayasasında üniter yapılı toprak bütünlüğünün devamına yönelik kararlar alınmasını beklerken, Rusya “Federatif yapı” gibi farklı fikirler ortaya koyabilir. Bu talep Rusya, ABD ve İsrail’in ortak projesi olarak ortaya konulabileceğini düşünmekteyim.
Suriye nüfusunun demografik yapısına göre, ülkedeki Nusayrilerin oranı yaklaşık yüzde 12 civarında. Yine Nusayrilerle dayanışma içerisinde bulunan Kürt nüfusu da yaklaşık yüzde 12-14 civarında bulunmaktadır. Suriye’de yapılacak demokratik seçimlerde sünni Arapların ortak destekleyeceği bir adayın kazanması neredeyse kesin gibi. Yeni yönetimin, Rusya’dan üslerini kapatıp Suriye topraklarından çıkmasını istemesi büyük olasılıktır. Bu durumda öteden bu yana Nusayri yönetimine destek veren Rusya’nın, kuzeyde denize açılan bir petrol geçiş bölgesinin tehlikeye girmesi nedeniyle ABD’nin, Golan’ı fiili olarak elinde bulundurup kendi topraklarına katmak isteyen İsrail çıkarlarının tehlikeye girebileceğini söyleyebiliriz.
Bu durumda tüm bu çıkarların kesiştiği noktada Suriye’de federatif bir yapının oluşması için Rusya görüşmelerde masaya federatif çözümü getirebilir.
Federatif yapıda; Lazkiye, Tartus, Şam ve Hamma ile Humus’ta Nusayrilerin yaşadığı bölgelerde Nusayri bölgesi, Kuzeyde Kürt bölgesi, orta alanda da Sünni Arap bölgesi olarak üçe bölünebilir.
Demokratik seçimlerde, Rusya karşıtı bir yönetim oluşur da, Rusya’nın Suriye’de üsleri boşaltarak çıkmasını isterse; Rusya’nın kontrolündeki bölge bağımsızlığını isteyebilir veya “referandumla” Lübnan’la birleşme isteyerek Suriye’den kopabilir. Bu durumda kuzeyde Kürt bölgesi de Irak Kürdistan bölgesine katılabilir. İsrail ise kontrolündeki verimli toprakların ve su kaynaklarının olduğu Golan tepelerini kendi topraklarına kattığını açıklayabilir.
Son günlerde özellikle Alman siyasetçilerin açıklamalarını dikkatle izlemek gerekiyor. Alman dış işleri bakanı Suriye’nin kuzeyindeki bölgede BM veya AB askerlerinin olması gerektiğini söylerken, bir Alman milletvekili de “Türkiye’nin mülteci kozuna karşılık biz de 3 milyon Türk’ü Almanya’dan Türkiye’ye yollayalım” açıklamasında bulundu.
Yine Amerika başkanı Trump’ın açıklamalarıyla, dış işleri bakanı Pompeo’nun “ABD Türkiye’ye karşı silahlı güç kullanmaya hazır” açıklaması da Türkiye’nin direncini kırmaya yönelik olarak algılayabiliriz.
Bu durumda sayın Erdoğan’ın Putin ile bugün yapacağı görüşmede çok fazla destek beklemenin doğru olmayabileceğini ve her türlü gelişmeye hazır olmamız gerektiğini düşünüyorum.