Açıklanan plana göre Kudüs bölünmemiş bir şekilde İsrail'in başkenti olması öngörülüyor, Filistin'e ise koşullu bir “bağımsız devlet “ öngörülerek koşulların yerine getirilmesi için de 4 yıllık bir süre tanınıyor.
6 maddelik planın detayları kısaca şu şekilde açıklandı.
1-Kudüs bölünmemiş bir şekilde İsrail'in başkenti olacak.
2-ABD, plandaki haritada İsrail'e ait olması öngörülen toprakları tanıyacak. Buna karşılık İsrail de bazı ödünler verecek.
3-Filistin toprakları iki katına çıkacak. Kurulacak Filistin devletinin başkenti Doğu Kudüs'te olacak ve ABD burada büyükelçilik açacak.
4-Hiçbir İsrailli ya da Filistinli yerlerinden edilmeyecek. Mevcut Yahudi yerleşimleri olduğu gibi kalacak.
5-İsrail, Ürdün Kralı Hüseyin ile birlikte çalışarak Mescid-i Aksa ve Harem-ül Şerif gibi kutsal yerlerin mevcut durumunun korunmasını sağlayacak.
6-Planındaki haritada, Filistinlilere verilen topraklara 4 yıl boyunca dokunulmayacak, Bu süreçte Filistinliler İsrail ile müzakere edecek ve bağımsız devlet olmak için planda koşulan şartları yerine getirecek.
Trump’ın damadı Jared Kushner’in hazırladığı plana bazı Arap ülkeleri dışında destek veren olmadı ancak, bu planla Trump Yahudi lobisinin desteğini arkasına tam alırken, Netanyahu da 2 Mart 2020 tarihinde yapılacak olan İsrail seçimleri için büyük avantaj elde etti.
Aslında Kudüs’ün bu statüye kavuşacağı pek de sürpriz değildi. Türkiye’nin eş başkanı olduğu büyük Ortadoğu projesi, Ortadoğu’da bazı sınır değişiklikleriyle devletlerin parçalanmasını ve İsrail’in güvenliğini öngörüyordu.
Proje kapsamında Müslümanlar(!) Irak, Suriye, Yemen ve Libya’da mezhep çatışmalarıyla meşgul olurken, bazı Müslüman ülkeler de bu çatışmaları körüklerken, ABD ve İsrail projenin alt yapısını hazırlıyordu.
İsrail için en büyük tehdit olan ve topraklarının bir bölümü İsrail işgali altında olan Suriye, iç çatışmalarla meşguldü. İsrail’in saldırılarına karşı herhangi bir eyleme girişmeyen İran ve Türkiye, iç kamuoylarını İsrail’e yönelik sert açıklamalarla teskin ediyordu. 10 kişinin öldüğü 30 kişinin de yaralandığı mavi Marmara gemisiyle ilgili İsrailli yetkililerin uluslararası mahkemelerde yargılanma şansı, İsrail’in önerdiği 20 milyon doların hükümet tarafından kabul edilmesiyle ortadan kalktı. Bu anlaşma Türkiye büyük millet meclisinden de onaylanmıştı, o gün 20 milyon dolar için evet oyu veren vekiller bugünleri düşünememiş miydi?
Cuma günleri sokağa dökülüp “kahrolsun Amerika, kahrolsun İsrail” sloganı atan İslami(!) cemaat ve dernekler buna neden tepki göstermemişti?
Türkiye’de islam âlimleri(!) “Banyoda ve eşinize yaklaşırken çıplak olmayın” ı, “Deve sidiği şifalı mıdır?”ı, tartışırken, cehennemde yanmayan kefen, sırat köprüsünde kaymayan terlik satmakla meşgul iken, ABD ve İsrailli âlimler de toplumlarının refahını, huzurunu, Kudüs’ü nasıl İsrail’in başkenti yapabileceklerini tartışıyorlardı, dünyaya hangi teknolojiyi daha çok paraya satabileceklerini konuşuyorlardı.
Müslümanlar(!) iktidarın nimetlerinden yararlanmaya, zenginleşmeye devam ederken, ABD fakir Filistinliler için Kudüs’teki topraklarını 50 milyar dolar karşılığı terk etmesini istiyordu.
Kahrolsun Amerika, kahrolsun İsrail demekle kimse kahrolmuyor, Müslümanlar Kudüs konusunda samimiyet testinden maalesef geçemedi. Derler ya hırsızın hiç mi suçu yoktu? Hırsız kendi işini yapıyor ve çalıyor. Oysa ev sahibi hırsızın o eve girip çalmasına göz yumduktan sonra feryat figan “evime hırsız girdi” diye bağırıyor. O eve hırsızı ev sahibi soktu.
Şimdi başımızı ellerimiz arasına alıp düşünme zamanı; bir Selahaddin-i Eyyubi’nin fethettiği Kudüs’e onlarca Müslüman devlet sahip çıkamadıysa, Müslümanlığımızda ne kadar samimiyiz?