NURAY BAŞARAN NEYİN PEŞİNDE?

Dr. Onur AKBAŞ

    Hiç kimse ile siyasi, dini, mezhepsel, cemaatimsi veya vakıfımsı ayrılıklardan bir garazım olmadı. Buna zamanım da yoktu bu meseleler üzerinden üretilen tezviratlar ile heder edecek kadar lüzumsuz ömrüm olduğunu da hiç düşünmedim. Buna rağmen bir ilan çıktı başvurdum, bir ensesi kalın, kendi dinine ya da din algısına mensup biri için ilan değiştirtti. Bir başkası falan veya filan vekilden/vükeladan selamlı sınav öncesi halime bakıp yüzüme dim dik “yazık çok da uzaktan gelmişsiniz.” Dedi. En son şifahen birisi “eşinin başı açık ve bir yere tabi değilse işi zor.” Dedi. Bunları bir haksızlığı önleyemesem de ilan etme erdemi ile yazdım. Zira derdim kendim değilim. Ama kırk yıldır kitaptan, hani nasıl derler Arap özentisi ulema, kitabiyyattan (Zannedersem dördüncü a dört elif miktarı çekiliyordu, ulema günahımızı mazur görsünler) başka bir uğraşım olmadı. Şu saatten sonra falan tekkede takla atıp (secde ve namaz bu ironiden münezzehtir.) ötekinde halaya girercesine şen ve mutlu halakaya girecek zamanım yok. Bilim adına bilgi adına ne öğrenirsem kâr ne öğretir ve anlatırsam üretim bildim. Gel gör ki YÖK’ün de üniversitelerin de böyle dünyevi ve dahi malayani işlerle vakitleri YOK. Mübarekler aldıkları maaşları hayra harcamakla mükellefler. O kadar mükellefler ki ÖSYM sınav görevlerinde bu vazife ile muvazzaf eşhasın en mühim ifa etmesi gerekli feraizden biri olan anket doldurma işi olmayınca onların paralarını da bir süre hayır için tutuyorlar, zaar.

      Hal böyleyken, bunca hizmet ortada iken “şeytan ile mücadelede mahir” kadrolar ümmete tahsis edilmişken, Bir gazetecinin çıkıp da Türkçe meselesini gündeme getirmesi kavmiyetçilik değil de nedir? Öyle arayıp sormakla vakit israfı edilmeden adrese teslim ulema ve fuzela ilanları nokta atışı veilirken, bu ulemanın ilmi baş yücelerce kabul, şeyhim indinde tasdik edilirken, Nuray Başaran isminde mahir bir gazetecinin fitne vedahi fücura sebep olacak meseleleri gündeme getirmesi akla ve takvaya muvafık düşer mi?

     Evet, çaresiz halimizle eğlenmek haktır ama onu kanıksamak ahlaki değildir. Lakin tablo tam olarak bu kadar trajikomiktir. Her şey artık göz önünde cereyan ediyor. Meseleyi gündeme getirdiğim konuşma ve yazıların ilki değil bu. Sonuncusu da olmayacak. Yıllardır tanıdığım kıymetli insan duayen gazeteci kıymetli ablam Nuray Başaran’ın Prof. Dr. Fadıl Hoca ile Ngazete’nin youtube kanalındaki röportajını izledim. Kendisini, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tarif ve tespiti ile, Türk kültürüne ait hisseden herkesin meselesidir, Türkçe. Bu dilin eğitimini almak ise her insanın talebi doğrultusunda almak hakkıdır. Biliyorum asırlardır Türk’ün yaşayıp da dilinin hem de kendi aydınları tarafından hor görüldüğü bir coğrafya burası. Şairlerinin bile Arapça ve Farsça’yı cennetin dili gördüğü bir coğrafya, aydınlanmanın Avrupai kelimeleri ıstılah (terim) olarak görmenin marifet sayıldığı bir coğrafya. Maalesef son zamanlarda da Kur’an’dan uzak din yorumları ile pek çok fakülteye egemen olan zihniyetin Türkçe diye bir tasası olduğu kanaatinde değilim. Onlar şimdi başka şeyleri kutsamakla meşgul.  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.