Yerel seçimler öncesi aday belirleme sürecinde geri sayıma az bir süre kaldı. Elbette en önemli kentler; İstanbul-İzmir- Ankara!
Yani 3 büyük şehir.
Aslında bu kentler, Türkiye’de iktidarı da belirleyen üç büyük şehir. Bugün stratejik açıdan bu şehirlere belki, Adana-Mersin-Hatay ve Antalya’yı da eklemekte fayda var.
Peki sorun ne diyeceksiniz?
Sorun şu:
Bu kritik iller için Ak Parti’de aylardır sadece 4-5 kişinin isminin konuşuluyor olması.
Düşünebiliyor musunuz, hem Türkiye’de halkın yüzde 51’inin oyunu alacaksınız, hem de bu kadar büyük bir taraftar kitlesinden yeni isimler üretemeyip, siyaset topunu 5 kişi arasında çevireceksiniz. Futbol bile 11 kişi ile oynanırken!..
Mesela en stratejik il için düşünülen Binali Yıldırım’a bir bakalım:
Binali Bey, çok değerli bir insan. Kendisini de severim. Hiçbir problemim de yok. Ama bir düşünsenize durumunu…
Hemen ilk aklıma gelenlerden başlayalım:
Partinin en güçlü olduğu dönemde İzmir Belediyesi alınmak isteniyor, hemen ‘Gel Binali Bey!’ deniyor. Çünkü o ana kadar en icraatçı ve başarılı bakanların başında.
Ama olmuyor.
Sonra Recep Tayyip Erdoğan köşke çıkıyor. Hemen akla, yerine gelecek isim olarak Binali Bey geliyor.
Ama olmuyor.
Arada bir Ahmet Davutoğlu (Reklam arası) gibi olsa da, hemen yine imdada Binali Yıldırım yetişiyor.
Sonra sistem değişiyor.
Binali Bey görevi iade ediyor.
Sistem değişiyor.
En önemli görev başkan yardımcılığı.
Yine ilk adı geçen isim Binali Bey.
Ancak bu kez yeni sistemin ilk Meclis’ni yönetmek zor deniyor.
Hatta , ‘TBMM’de her parti ile anlaşabilir’ denilerek, Binali Yıldırım bu kez de TBMM Başkanı oluyor.
Yani Binali Yıldırım bir nevi ‘Key Man! (Anahtar Adam)’
Şimdi de en zorlu il İstanbul deniyor.
Ve TBMM Başkanlığı koltuğundan ‘in’ denip, İstanbul’a ‘git’ denilme vaktinin geldiği kulislerde konuşuluyor.
Binali Bey için elbette bu gurur kaynağı olmalı diye düşünürken, bundan bir süre önce yorulduğunu ve artık emekli olmak istediğine dair sözleri aklıma geliyor.
Halen aynı duygularda mı bilmiyorum. Eğer duygularını söylerse, yazmaya söz veriyorum.
Ancak bu kadar zor ve seçeneksiz dönemlerde kapısı çalınan Binali Bey de, günün sonunda etten kemikten bir insan. Bir fani. Binali Bey’e Allah geçinden versin ve uzun ömür dileyelim ama, ‘ Binali Bey’e bir şey olsa , Ak Parti ne yapacak?’ demeden de insan kendisini alamıyor.
Burada öne çıkan diğer isimler, Mehmet Özhaseki, Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş’u da ayrı ayrı ele alacağım.
Ancak genel soruna ve bakış açısına gelince; şunu söylemekte fayda var ki, 16 yıllık bir parti, yeni kadrolar ve yeni isimler ortaya koyabilmeli.
Neden?
Son iki seçimde ülkemizde ilk kez oy kullanan seçmen sayısı, 4.5 milyon. Ve bu Türk seçmeninin yüzde 10'u iken, siyaset 10 yeni isim üretememişse, hala daha 16 yıllık isimleri konuşuyorsak, burada sorun var demektir.
Ki Ak Parti, daha önceki sistemin en önemli problemi olan bu durumu engellemek için daha kuruluşunda, ‘3 DÖNEM’ kuralı geliştirmişti. Yine o günlerde, rahmetli Bülent Ecevit’e zaman zaman hakarete varan eleştiriler yapması da eleştirilmişti. Ancak halk çoktan ‘3 DÖNEM’ kuralını satın almıştı bile…Ve yeni kurulan, umut olan Ak Parti en önemli vaad olarak, ‘ koltukta ölmeyeceğiz ’diyordu…
Ancak yıllar geçince önce ‘3 DÖNEM’ kuralı delindi. Sonra yeni ‘3 dönem koltukları’ icat edildi…
Peki neden?
İlk akla gelen Ak Parti’deki güven bunalımı.
Öyle ya, çocukları bile bir birlerinin çocuklarıyla evlendiği bir gelenek oluşturdu Ak Parti. Özellikle 15 Temmuz sonrasında ise, bu geleneğe ve güven zincirine başkalarının girmesi söz konusu bile değil. Septik bir şekilde güven bunalımı olunca da , liyakatli ve yeni kişilerin bu halkaya girmesi mümkün olmuyor.
Devlet kademelerine baktığınızda, herkesin herkesle akraba olduğu bir dönemle karşı karşıyayız.
,Hatta bırakın gelin-damat-akrabalık bağlarını , özel hayatların bile ‘tekilleştiği’ bir Parti var karşımızda artık. Ve elbette siyaset de tekilleşen özel hayatlar içinde şekilleniyor. Belki bir nevi, ‘Başka birisi başımıza dert olmasın’ söylemi geliştiriliyor.
Herkes birbirine ya ticaretle, ya da evlilikle bağlanmış durumda . Bu safları sıkı tutmak için iyi olabilir ama ya devlet yönetiminde? Bunun için büyük devletlere ve genel devlet anlayışına ve geleneğine bakmakta fayda var.
Yarın devam edeceğim.