Bu nedenle Türkiye, yeni yılın ilk günlerinde yeni bir döneme doğru yol alınırken; geçmişten bugüne, bugünden yarına içinde bulunduğu durumu değerlendirmek ve böylesine bir değerlendirmeden sonra da yeni dönemin koşullarına uygun şekilde yoluna devam etmek durumunda.
Türkiye'nin devlet olarak 100. yılına girdiği yeni dönemde; devletin ve milletin çıkarlarına uygun bir yönetimle yönlendirilmesi konusu çok önemlidir.
Zira Türkiye, değişen dünya koşullarını dikkate alarak ve ortaya çıkan yeni konjonktürün içinde bulunduğu yansımalarını ele alarak, yeni dönemde yoluna devam etmek gibi bir zorunlulukla karşı karşıya.
Bugün gelinen noktada; Türkiye'de bu konuların ele alınıp tartışılması gerekirken, farklı bazı senaryoların ya da oyunların devreye sokulmasıyla Türkiye'nin GERÇEK gündemi yakalaması engellenmektedir. Örneğin 'KANAL İSTANBUL OLAYI'nın medya ve basın tarafından aşırı bir şekilde gündeme getirilmesi, önümüzdeki dönemdeki gerçek savaşın gerçek boyutlarının ele alınması engellenmektedir.
Biz, ' Boğaz'a yeni bir kanal yapılsın mı, yapılmasın mı' tartışması ile zaman geçirirken; Ortadoğu'ya savaş getirmek isteyen savaş lobileri bu aşamada TSK'nın Libya'ya taşınmasının önünü açmıştır.
Türkiye daha 50 yılı aşkın dostluk ikliminin içinde bulunduğu Libya ile niye karşı karşıya geldiğini ve bu süreçte niye Libya karşıtı ülkelerle de Libya çıkarması oyununa alet olduğunu göremeden ve bu konuları tartışamadan yeniden bir Libya macerasına sürüklenmesi, modern devlet yönetimiyle ters düşmektedir.
Her devlet önce kendi çıkarlarına öncelik verirken ve bu doğrultuda kendi çıkarlarını korumak için her türlü özveriye katlanırken; bugün gelinen noktada öylesine bir çıkış ya da değerlendirme yapma şansını Türkiye iyi kullanmamaktadır.
Böylesine olumsuz koşullarda, Türkiye'nin istemeden belirli senaryolara alet edilmesi ya da sonu kaos gibi görünen senaryolara yönlendirilmesi , bilimsel açıdan Türk devletinin kendi kendini yönetebilme sorununu öne çıkarmaktadır.
Bir devlet önce kendi çıkarları doğrultusunda, içinde bulunduğu konjonktürü değerlendirmek, konjonktürün yansımalarında kamu düzeninin bozulmasına izin vermeden, kendi yönünü belirlemek zorundadır.
Türkiye içinde bulunduğu jeopolitik konum gereği, her zaman için hep bir yön sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Osmanlının yönü, her zaman Avrupa ile yarışmak olmuş ve bu doğrultuda Osmanlı Orduları yüzyıllarca savaşmak zorunda kalmıştır. 700 yıllık Osmanlı deneyi, bu coğrafyada savaşı dayattığı için, daha sonra kurulan Cumhuriyet Yönetimi, savaşlardan kaçınmış, özellikle emperyal güçlerin komşularıyla Türkiye'yi savaşa zorlamasına çok dikkatli davranarak Cumhuriyetin 100. yılına gelinmiştir. Böyle bir duruma sahip çıkan Osmanlı Devletine benzer bir konum Türkiye Cumhuriyeti için de geçerlidir.
Osmanlı Devletini Abdülhamit herşeye rağmen ayakta tuttuysa da, daha sonra da Atatürk, sahip olunan jeopolitik konumumuzu da dikkate alarak benzeri doğrultuda ülkeyi yönetmeye çalışmıştır.
Türkiye'de Atatürkçüler ile Abdülhamitçiler sürekli olarak dış mihrakların kışkırtmasıyla çatışırken; emperyalist güçler atını alıp Üsküdar'ı geçmiş ve bu coğrafyadaki merkezi devletin ulusal çıkarlar için kendisini yönetmesine izin vermemektedir.
Bu doğrultuda bir devletin öncelikle kendisini yönetmesi esas olduğu içindir ki, herşeye rağman kendini yönetebilenler kendini koruyabilir ve devamını sağlayabilirler. Varlığını koruyamayan ve yolunun üstüne çıkan sorunları aşamayan devletler, tarihsel süreç içinde geçmişine doğru sürüklenirken, geleceğin devlet modelleri devreye girer!Türkiye ve çevresi bugün böylesine yeni bir oluşumla karşı karşıyadır!!!
Türkiye, ya kendisini kuruluş modeliyle ve bugünün koşullarına göre kendini yönetecektir. Ya da bunu başaramadığı noktada, emperyal güçlerin hegamonyaları çerçevesinde yeni plan ve senaryolara alet olarak ortadan kalkma gibi bir olumsuz durumu da hesaplanmak zorunda kalacaktır.
Böylesine bir hesaplaşmayı Türkiye Cumhuriyeti başarabilirse; Atatürk'ün dediği gibi; Cumhuriyet ilelebet payidar kalabilecektir. O zaman Türkiye önündeki en büyük sorun; her türlü dış etki ve yönlendirmenin karşısında kendini koruyarak yoluna devam edecektir.
Sonuç olarak; Türkiye bugüne kadar kendini yöneterek bulunduğumuz aşamaya gelmiştir. Ama bu süreç içinde dış müdahaleler fazlasıyla ülke yönetiminde etkili olduğu içindir ki istenilen tam olarak başarılamamıştır.
Yazı başlığımızdaki soruya geri dönersek; Türkiye geçmişteki olaylardan ders alarak, daha güçlü ve gelişmiş bir yönetimle kendini 21. yüzyıla taşımak zorundadır.