Kesintilerle birlikte gazetecilik yaptığım 40 yıl boyunca pek çok 'MİT'çi gazeteci' öyküsü duydum.
Bunlardan ikisi gerçek çıktı, biri 1990'lı yıllarda Hürriyet'te editör olarak çalışan gazeteciydi, sonradan MİT'te daire başkanlığı ve bölge başkanlığı yaptığını öğrendik. Diğeri de, Fransız Haber Ajansı AFP'de çalışan bir foto muhabiriydi, afişe olunca mesleği bıraktı.
Bunun dışındaki 'MİT'çi Gazeteci' suçlamaları hep iddia olarak kaldı. Son iddiaları da biliyorsunuz, eski MİT yöneticisi Mehmet Eymür "Basında çok MİT'çi vardır" dedi ve yeni tartışmalara yol açtı. Cumhuriyet'in bir eski yöneticisi de, adını vermedi ama eskiden birlikte çalıştıkları bir gazetecinin 'MİT'çi olduğunu yazdı.
Bugünlerde meslek büyüğümüz Oktay Ekşi'nin "Gazetecilikte Geçen O yıllar-3" adıyla, anılarının yeni bir bölümü yayınlandı. Doğan Kitap'tan çıkan kitabı, Oktay Ekşi'yi yakından tanıyan ve beraber çalışmış biri olarak bir solukta okudum.
Oktay Ekşi gazetecilikte meslek etiğine en çok önem verenlerden biridir. Medyada 'Ahlak bekçiliği' yapsın diye Basın Konseyi'ni bundan 34 yıl önce o kurdu, son toplantıda da Onursal Başkanı seçildi. Oktay Bey kitabında Basın Konseyi'nin kuruluş öyküsünü de kısmen yazmış.
Basın Konseyi, aradan geçen bunca yıla rağmen, günümüzde de en etkili meslek örgütlerinin başında geliyor. Nitekim Pınar Türenç'in yeniden başkan seçildiği son üyeler kurulunda, Barış Terkoğlu, İpek Özbey, Murat Ağırel ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş gibi günümüzün tanınmış gazetecileri de Basın Konseyi Yüksek Kurulu'na seçildiler. Basın Konseyi Yüksek Kurulu'nda ayrıca, hukuktan akademisyenlere, çeşitli mesleklerden birbirinden saygın 40'ı aşkın üye var.
Oktay Ekşi son kitabında, 'MİT'çi Gazeteci' konusunda da bir bölüm yazmış. Ekşi'nin, 12 Mart döneminde Hürriyet Ankara bürosunda çalışırken yaşadığı olay şöyle:
"Birgün Ağabeyim Behiç Ekşi'nin Ankara Devlet Konservatuarı'nda piyano hocası olan eşi Prof. Ayşe Savaşır beni çok şaşırtan bir şey söyledi. 'Bugün konservatuar öğretmenler odasında Muammer Sun (besteci ve müzik eğitmeni), senin 'Milli Emniyet yahut Milli İstihbarat Teşkilatı' mensubu olduğunu söyledi. Böyle bir şey var mı?
Dedim ki:
"Ayşe, geçenlerde benim ta ortaokuldan arkadaşım TRT İç Haberler Müdürü Doğan Kasaroğlu da böyle bir laf etti. Ona 'Bu dediğini ispata davet etmek isterim. Diyelim ki ispat için elinde kanıt yok, o zaman benim MİT mensubu olduğuma onu inandıran ne varsa söylemesi için kamuoyu önünde çağrı yapmak isterim. Bana bu sözün kaynağını söyler misin? dedim. Ya saklamak için ya da samimi şekilde 'kaynağı unuttum' dedi. Şimdi sen açıkça Muammer Sun'dan bahsettiğine göre, sana atıfta bulunarak ona bir tür davet yapmama ve senin adını zikretmeme izin verir misin?"
"Elbet veririm" dedi, "O sözleri sadece ben değil, öğretmenler odasındaki kaç kişi varsa hepsi duydu zaten."
Bunun üzerine bir noter eliyle Muammer Sun'a bir mektup gönderdim. Ayşe'ye söylediklerini aktararak:
"Şu tarihe kadar söylediklerinizi ispat etmez yahut da o bilginin size doğru gibi görünmesinin gerekçesini ortaya koymazsanız bilin ki bundan böyle adınızın geçtiği her yerde bu olaya atıfta bulunarak sizin bir müfteri olduğunuzu söylemeye kendimi mezun sayacağım." dedim.
Muammer Sun'dan uzun süre bir haber çıkmadı. Daha sonra Ayşe'ye, "Amma da ciddiye almış yahu!" dediğini duydum. "
Oktay Ekşi'nin bundan neredeyse 50 yıl önce gösterdiği bu hassasiyet, gazetecilik mesleği açısından çok değerlidir ve genç gazeteciler için de bir derstir.
Tabii ki MİT'te, poliste veya herhangi bir devlet kurumunda çalışmak her zaman 'Onurlu' işlerdir ve çok farklı sorumlulukları vardır.
Ama bu meslekleri 'gazeteci' maskesinin arkasına saklanarak yapmak çok farklı bir konudur ve gerçek gazeteciler, Oktay Ekşi gibi davranırlar.
Gazetecilik, bu işi yapanların bir 'cam' gibi şeffaf olmalarını gerektirir. Gazeteci şeffaf olmalı ki, yazdığı her kelimenin sadece 'meslek onuruyla' yazıldığını, kimseye hizmet vermediğini herkes bilsin.
Oktay Ekşi'nin yeni kitabı 'Gazetecilikte Geçen O Yıllar'ı (Doğan Kitap) okumanızı hararetle tavsiye ederim.