Olay TV Genel Yayın Yönetmeni Konuştu: "Cavit Çağlar da Mağdur; Satmak İstedi Sattırmadılar"

T24'den Candan Yıldız'ın sorularını yanıtlayan Olay TV Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar HDP gerekçesi olmasa da kanalın kapatılacağını söyledi.

İş insanı Cavit Çağlar'ın yüzde 100 lisans hakkına sahip olduğu Olay TV,  iş insanı Hüseyin Köksal'ın sermaye koymasıyla 30 Kasım'da yayın hayatına başladı.

"Habercilik fabrika ayarlarına dönüyor" sloganıyla yayın hayatına başlayan kanal sadece 26 gün yayında kalabildi. 25 Aralık'ta Nevşin Mengü'nün sunduğu Ana Haber'de kanalın genel yayın yönetmeni Süleyman Sarılar yayına çıkarak süreçle ilgili bilgi verdi ve iş insanı Cavit Çağlar'ın kendisine baskı altında olduğunu söylediğini aktardı. 

Çağlar ise ekranın karardığı akşam "Olay TV yayın ekibinin yaptığı yayınlar beni rahatsız etti" diyerek kanalı kendisinin kapattığını ima etti. Süleyman Sarılar ise 26 günlük yayın boyunca Çağlar'ın her hangi bir rahatsızlığını dile getirmediğini söyledi. 

Türkiye medya tarihine belki de en hızlı yayın kapatma olarak geçecek Olay TV'nin yayın lisans hakkı Cavit Çağlar'da. 180 medya çalışanının istihdam edildiği kanal başka bir isim ve başka bir mecra ile yoluna devam edecek. 

T24'den Candan Yıldız'ın sorularını yanıtlayan gazeteci Süleyman Sarılar HDP gerekçesi olmasa da kanalın kapatılacağını söylerken partilere göre canlı yayın sürelerini paylaştı. 766 dakika ile AKP açık ara öndeyken, HDP'nin canlı yayın süresi sadece 51 dakika.

TBMM TV'den canlı olarak verilen HDP’nin Meclis Grup toplantısının Olay TV'den yayınlanmasını "devlete meydan okuma" olarak yorumlayan Çağlar'ın kanalı satmak istediğini ama izin verilmediğini belirten Sarılar, iş insanı Cavit Çağlar'ın "mağdur" olduğunu ifade etti. 

Sarılar baskı olacağını öngördüklerini ama kapatılmayı beklemediklerini, yeni bir mecrada devam etmeleri durumunda mevcut yayın çizgisinden "geri adım atmayacaklarını vurguladı. 

"İp baştan koptu"

Sizce ip ilk nerede koptu? Bunu şu bağlamda soruyorum; kanal açılmadan çıkan bazı haberlerde  "Ekrem İmamoğlu yanlısı kanal" iması vardı. Sonrasında Digiturk'e giremediniz, RTÜK’ten HD yayın lisansı alamadınız. Engellenmeyle karşılaşacağınız işaretleriydi bunlar. Bunlara rağmen yola çıktınız. İp nerede koptu? 

Aslında ip en başında koptu. Çünkü Türkiye'de medyaya girmek isteyen iş adamlarının önünde büyük bir engel var. Bu engel , lisans, yayın lisansı engeli. RTÜK, iktidar yanlısı yayın yapmayan, yapmayacak hiç kimseye lisans vermiyor. Dolayısıyla yayıncılık yapamıyorsunuz. Bu ipin başta kopmasının nedeni aslında Türkiye’deki yayın sisteminin  nasıl düzenlendiği ile doğrudan ilintili. Hüseyin Köksal bir televizyon yaratmak üzere yola çıktığında yapabileceği tel bir şey vardı ya RTÜK’e başvurup yeni bir lisans talep edecek ki bu yıllarca sürüyor ve verilmiyor yeni bir lisans ya da lisansı olan bir insanla birlikte yola çıkacaktı. Cavit Çağlar ve Hüseyin Köksal’ın babası geçmişte birlikte iş yapan, bir birini tanıyan insanlar. Tanışıklıkları oradan geliyor.

Cavit Çağlar ile Hüseyin Köksal’ın buluşması rastgele değil yani?

Aile ilişkisi var, babasıyla tekstilden bir tanışıklığı var. Olay TV maddi imkansızlıklar yüzünden 2019’da yayınına ara vermiş, lisansı var. Lisansın, şirketin tamamı yüzde 100 Cavit Çağlar’a ait. Belirli bir ortaklıkla anlaşıyorlar ve bu kanalı yeniden yayına sokmak istiyorlar. Kanalı kurmak üzere Nuri Çolakoğlu ile birlikte yola çıkıyorlar.

Orada bir parantez açalım. Nuri Çolakoğlu aslında Cavit Çağlar'ın mesleki anlamda iyi bildiği bir isim. NTV’nin kuruluş görevini Cavit Çağlar o dönem Nuri Çolakoğlu’na vermişti. Yani Çolakoğlu ismi bir tercih?

Çolakoğlu öylesine seçilen bir isim değil. Nuri Çolakoğlu’nun seçilmesi değil ipi koparan. İpi  koparan nasıl bir televizyon yayıncılığı, haberciliğin yapılacağına ilişkin karar, kararlılık. Türkiye gerçekten müthiş bir kutuplaşmanın içindeyken, ki bütün bu kutuplaşma Türkiye’ye çok zarar veriyor,  daha makul, herkesin izleyebileceği, herkese eşit duran bir merkez medyaya ihtiyaç var tespiti ipin kopmasına sebep oldu. Çünkü Doğan Grubu’nun oyun dışı kalması, satılmasıyla birlikte merkez medyada müthiş bir boşluk olduğunu herkes kabul ediyor. Nuri Bey, Cavit Çağlar ve Hüseyin Köksal da bu boşluğu doldurma amacıyla bir televizyonu yayın hayatına sokmak istediler.

"Çağlar herkese eşit mesafede yayın çizgisine ikna olmasa neden girsin" 

Cavit Çağlar ikna o zaman, merkez medya konusunda?

Evet, herkese eşit mesafede , kutuplaşmayı azaltacak bir kanal… İkna olmasa neden girsin. Hani bu siyasal gerilimi de biraz azaltmak, belki mümkün diye de düşündüler. Şimdi merkez medya yaratmak üzere, merkezde yer almak üzere yola çıkıldığında merkez medyayı istemeyenlerin hışmına daha başlangıçta uğradıklarını biliyorum.

Ne gibi?

Ben geldiğimde ve hani buradaki haberciliğe ilişkin bir perspektif oluştuğunda buraya alınacak isimlere karşı çıkılmaya başlandı. 

Kim rahatsız oldu?

Türkiye'de böyle bir medyadan rahatsız olacak kim varsa o. Türkiye'de merkez medyayı ortadan kaldıran kimse o. Türkiye’de medyayı kontrol güç kimde ise o. 

"İsme gerek yok herkes biliyor"

İsim verebilir misiniz?

Hani bir isim zikretmenin bir manası yok, bunu herkes biliyor. Evet, kurumlar var bu ülkede, evet bu kurumları harekete geçirecek bir irade var, bir iktidar var, bunu da herkes bilir, herkes biliyor.

Siz çok uzun yıllardır medyanın içindesiniz. 'Andıç'lar gördünüz. Sonra ‘Alo Fatihler’… Bu dönemle kıyaslar mısınız?

Demokrasileri tam oturmamış ülkelerde iktidarlar maalesef medyayı çeşitli yöntemlerle hep  kontrol altına alıyor, almayı becerebiliyor. Dolayısıyla Türkiye’de her iktidar medyayı kontrol altına almak, kendi çıkarları doğrultusunda kamuoyu oluşturmak ister, istemeye devam ediyor.  Benim 37’inci yılım meslekte, hani geriye dönüp kıyasladığımda ben bu dönemin Türkiye'nin basın özgürlüğü açısından en ağır dönemi olduğunu söyleyebilirim. 

Bunu bireysel bir deneyim olarak mı söylüyorsunuz yoksa basın özgürlüğü endekslerine bakarak mı?

Bunu içinde yaşamış biri olarak söylüyorum. Zaten bu söylediğimi rakamlar da destekliyor. O basın endeksinde Türkiye’nin düştüğü yerde hani oturup Batı’daki üç tane insan Türkiye’nin yerini buraya düşürelim demiyor. Herkes bunu görüyor zaten. Dolayısıyla ben bizzat içinde yaşayarak bu deneyimi aktarıyorum. Ben 1983 yılında gazeteciliğe başladığımda sıkıyönetim vardı. Kenan Evren devlet başkanıydı, hani yasaklar gelirdi, haberler yasaklanırdı ama hiçbir dönemde demeyim ama bu dönemki kadar tek sesliliğe mahkum edilen bir Türkiye medyası olmamıştı.

"Baskıyı öngörüyorduk ama kapatılmayı değil"

Peki Olay TV'ye dönersek; öngörebildikleriniz vardı mutlaka ama kapatılmayı öngörüyor muydunuz?

Baskı olacaktı biliyoruz. Türkiye’de bağımsız haberciliğe soyunup da güllük gülistanlık bir yayın ortamı olacağını kimse söyleyemez, kimse de zaten öyle bir şey olmayacağını bilmiyor değildi. Esas mesele bizim yayına başladığımızda başladı. Hani  bağımsız ve herkese eşit lafını herkes söyler, herkes bugün iktidar yanlısı ya da iktidarın tam karşıtında  yayın yapan kuruluşlara gidin, biz herkese eşit mesafedeyiz derler. Biz de bunu söyledik ama bunu söylemekle değil bizzat yayınlarımızla bunun örneklerini sergilemeye başladığımızda esas rahatsızlık, esas sorunlar çıkmaya başladı. Kapatılmayı ön görmüyordum ben açıkçası. Evet RTÜK’ten engellenecektik. Evet platforma girmemiz engellendi, ama ben tümüyle kapatılacağımızı  hiç öngörmedim. Hani baskı altına alınmaya çalışılacağız, belki cezalarla susturacaklar bizi,  belki bir iki gün kural hatası yaptın diye kapatacaklar diye düşünüyordum ama tümüyle ekranın kararacağını hiç var saymadık.

İronik bir soru soracağım. Kapatıldı kanal ama buna rağmen daha özgür hissediyor musunuz?

Daha özgür hissediyorum kendimi.

Neden?

Artık sosyal medya, kitlelere ulaşma araçları, çok daha imkan tanıyor insana. Ben geleneksel medyada başladım gazeteciliğe, basılı kağıt ile başladım. Hani burada engellendiysem başka bir yerde aynı ekip arkadaşlarımla birlikte bir dijital alanda yine aynı gazeteciliği yapacağıma olan inancım beni daha özgür hissettiriyor.

"Yayın çizgimizden geri adım atmayacağız"

Peki, yola bir şekilde devam edeceğinizi söylediniz. Hatta şöyle formüle ettiğiniz bir alıntıyla, ‘ya bir yol bulacağız ya bir yol yapacağız’. O arayışlar sürüyor mu ve yelpaze geniş mi?

Yayıncılık açısından her şey mümkün, şu anda masada. Hüseyin Bey bir değil bir kaç tane televizyonla, bir sürü televizyonla görüşüyor, hani belki dijitalde yayın yaparız ama yollar tükenmiş değil. 

Peki uzun sürecek mi yayına geçmeniz?

Ben çok uzun sürmeyeceğini biliyorum, tahmin ediyorum. Yani yarın dijitalden yayına başlamamız için hiçbir engel yok. Altyapı olarak hazırız, ekip olarak hazırız, habercilik anlayışı olarak hazırız, yarın dijitalden başlamak için gerçekten hiçbir engel yok. 

Burada 180 tane meslektaşımız çalışıyor. Ona geleceğim ama şunu merak ediyorum, Süleyman Sarılar ve Süleyman Sarıların da arkasında duran Hüseyin Köksal ve yayın çizgisini oluşturduğunuz bütün ekip olarak bu yaşadıklarınızdan sonra geri adım atacak mısınız yayın çizginizden? 

Yayın çizgimizden geri adım atmayacağız, çünkü bizim en iyi bildiğimiz şey herkese aynı mesafeden bakmak. Gazetecilik bir temas ve mesafe ayarlama işidir, biz aynı haberciliği devam ettireceğiz. Bizden şu partiyi, bu partiyi destekleyen bir yayın yapmamızı kimse beklemesin. 

"Cavit Çağlar'ın Taha Dağlı ile görüşmesi baskının, kimlerin rahatsız olduğunun fotoğrafı"

Hep listeden söz edildi. Taha Dağlı da dedi ki Cavit Çağlar benle görüştü. Ama Taha Dağlı şöyle bir şey söyledi 6-7 kişilik bir ekipten söz ediyoruz. Liste bu kadar mıydı?

Ben listedekileri biliyorum hani kimlerle görüşüldüğünü biliyorum, bu listenin nereden geldiğini de biliyorum. Bir kanal yönetecek kadar bir yönetici listesiydi birinci liste. Bu listeyi isim isim söylemenin bir manası yok. Burada benimle birlikte gelen bütün yöneticilerin yerine bir isim listesi dayatıldı.  

Cavit Çağlar gibi Türkiye'nin en kritik zamanlarında bakanlık yapmış, NTV gibi ana akım medyanın kuruluşunu hayata geçirmiş, devletleri barıştıran bir ismin başka bir görüşme yapması sana mantıklı geliyor mu?

Hayır, şöyle mantıksız geliyor, kendiliğinden gidip, bu kanal kurulurken bahsedilen isimlerle yola çıkabilirdi. Cavit Bey o bahsettiğin isimle görüşebilirdi neden görüşmedi de neden bizimle yola çıkıldı? Bu sorunun cevabı ne kadar baskı gördüğünü ve yeniden buradaki insanların yayın çizgisinden kimlerin rahatsız olduğunu, ne kadar baskıya maruz kaldığının fotoğrafı aslında.

"Cavit Çağlar da mağdur; satmak istedi sattırmadılar"

Peki Cavit Çağlar için sence film nerede koptu? Çünkü sermaye koymadığı açık, kaybedecek çok şeyi yok yorumu yapılabilir. Zira Serpil Yılmaz’a yaptığı açıklamada ticari faaliyetinin iki otelle sınırlı olduğunu söylemişti.

Cavit Çağlar da mağdur, o da mağdur duruma düşürüldü. NTV’yi kuran, bakanlık yapmış bir iş adamı. 26 günün sonunda televizyonunu kapatmak durumunda kalıyorsa, aslında o da mağdur, o da bu baskının mağduru. Satıp çıkabilirdi ama Türkiye’de kendi malını bile satamıyorsun. Türkiye öyle bir iklimde yaşıyor.

Cavit Çağlar kuruluşunda yer aldığı kanal için "HDP Grubu yayını Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yapılmış bir hareket" dedi. Neye dayanarak mağdur olduğunu söylüyorsunuz? 

Öyle demek zorunda bırakıldı. Kendi malını satamadığı için de mağdur. Satmak istedi sattırmadılar. 

"AKP 766 dakika HDP 51 dakika"

Siz Cavit Çağlar’ın size siyasi baskı altında olduğunu söylediğini aktardınız. Ama Cavit Çağlar "Süleyman Sarılar doğru söylemiyor, on gündür konuşmadım" dedi. Kamuoyunu ikna edebildiğini düşünüyor musunuz Cavit Çağlar’ın?

Kamuoyunu ikna etmek değil ama baskının boyutunu göstermesi açısından ilginç, ben öyle okuyorum. Ne diyebilirler Olay TV’nin kapanması hakkında? Bunun kapanmasına neden olanlar, bu kadar baskıyla kanal kapatanlar ne diyebilir? Diyebilecekleri bir şey yoktu. Ben açıkça söylüyorum, bu kanal baskı üzerine kapandı. Hani, zaten işin doğasına aykırı. Bir kanal açılıp 26 gün sonra kapanıyorsa, hani kapatana neden kapattın demekten çok bunu yaratan iklimi sorgulamamız lazım. Hani bir  insan hevesle gelip açtığı bir kanalı 26 gün sonra niye kapatır? Şimdi Olay TV’nin 26 günlük yayını boyunca hangi partinin ne kadar süre haber olduğunu paylaşacağım.

Arkadaşlarım şimdi paylaştı aktarıyorum. Bunlar canlı yayın rakamları: AK Parti toplam 26 günde 766 dakika, 12 saniye. CHP yayınları, doğrudan canlı yayınlardan bahsediyorum, 605 dakika 3 saniye. MHP yayınları 194 dakika 18 saniye. İyi parti yayınları 72 dakika 9 saniye. HDP 51 dakika 3 saniye. 

Siz AKP nedeniyle kapatılmışsınız…

Galiba (Gülüyor). Hani bir partiden yana yayın yaptıysak, bizim kapatılma nedenimiz her halde AK Partinin 766 dakikalık yayın süresine sahip olması. Tablo çok net. Ama bizim Meclis’te bulunan her partinin grup toplantılarını yayınlama kararımız vardı, yayınladık. Hani bu dakikaların diğer partiler için bu kadar az olmasının nedeni belki partilerin konuşma süreleri o kadardır, onunla da ilintilidir. Ama açık ara  AK Parti önde.

Bunların devamı da gelecek, bunlar sadece canlı yayınlar. Arkadaşlarım yaptığı haber paketlerinin de süreleri çıkarıyor. Onları da paylaşacağım. Bu çamur bizim üzerimizde tutmaz. Hani legal, parlementoda temsil edilen, Meclis’i yöneten bir partinin yayınını yaptık diye suçlanmak bile Türkiye’deki demokrasi iklimini göstermesi açısından ilginç.

"HDP olmasaydı da kapatılırdık"

Tam konuya girmişken. Varsayalım ki HDP nedeniyle kapatıldınız. HDP mevcut iklime uygun bir gerekçe, neden. HDP olmasaydı da kapatılır mıydınız ?

Kapatılacaktık. Maalesef Türkiye neleri tartışıyor? Bu kadar garip ve eksen kaydırıcı bir tartışma olabilir mi? AK Parti yayını yaptım diye kapatılabilirdik, CHP yayını yaptık diye kapatılabilirdik, HDP yayını yaptık diye kapatılabilirdik, MHP yayını yaptık diye de kapatılabilirdik, İyi Parti yayını yaptık diye de kapatılabilirdik. Bakın beş tane parti saydım, bu beş tane parti Meclis’te varlar. Seçilmiş milletvekilleri görev yapıyor. HDP Meclis Başkanvekili Meclis’i yönetiyor. Türkiye’nin yaşamsal konularında kanun yapıyorlar ve oy veriyorlar. HDP yayını yaptın gibi garip bir şey olabilir mi?

 “Türkiye yanlısı” çizgisinde olmadığınız söylendi. Sizce medya buraya nasıl geldi?

Ne demek "Türkiye yanlısı" yayın. Bu ülkenin insanıyız hepimiz, Türkiye’de olan biteni yayınlıyoruz. Bence burada Türkiye yanlısı yayın derken, galiba iktidar yanlısı yayın kastediliyor. İktidarın çizdiği çerçeveden bakmayan herkes Türkiye karşıtı mı? Bu kadar iktidar odaklı bir tanımı kabul etmiyorum. Gazetecinin de kabul etmemesi lazım. Türkiye yanlısı ya da Almanya yanlısı ya da Mısır yanlısı diye bir şey yok gazetecilikte. Gazeteciliğin evrensel ilkeleri var evrensel kuralları var. Verdiğin haber doğru mu, gerçek mi eğmeden bükmeden mi verdin, gazetecilerin temel kurallarına, temel ilkelerine uydun mu uymadın mı, buna bakılır. Ben böyle tanımları ayıp buluyorum. Gazetecilik ilkeleri vardır, gazeteciliğin temel kuralları vardır, biz onlardan ayrılmadan yayın yaptık. İktidar yanlısı olmadık, herhalde kastettikleri o. 

"Çağlar 26 gün boyunca 'rahatsızım' demedi"

Peki, siz 26 gün boyunca Cavit Çağlar'ın en ufak bir müdahalesinin olmadığını söylediniz. Cavit Çağlar sizce neden vazgeçti?  

Ben şunu biliyorum, liste geldiğinde Cavit Bey listedeki insanlarla görüştü, hani tanımadığı insanlardı bunlar. 26 günlük yayın politikamızdan 'rahatsızım' demedi. Ama şu garip değil mi?  Bu ekibin yaptığı yayın politikasından rahatsızsanız, dükkanı kapatmazsınız. Hani değiştirirsiniz bu ekibi ya da dersiniz ki ben bu yayın politikasından rahatsızım böyle yapmayın. Dükkanı tam kapatıp, şalteri indirip televizyonu siyaha düşürüyorsan, ya da düşürtülüyorsa bu bir yayın politikası rahatsızlığı olamaz. En azından bu siyaha düşüren patronun iradesi olamaz.

Nuri Çolakoğlu neden gitti?

Kanal yayına geçmeden gitti. O da mevcut baskılardan dolayı gitti diye tahmin ediyorum.

Hiç aradı mı sizi? O nasıl bir duygu yaşamış ekran karartıldığında?

Çok üzüldüğünü biliyorum, çok üzüldüğünü bana iletti. Ben de üzgünüm, bizim temel işimiz gazetecilik, habercilik, bir mecrada yayın yapmak. Kapatanlar utansın. 

26 günlük yayın boyunca size şaşırtan destek telefonları ya da mesajları aldınız mı?

Başladığımızda yayıncılığımıza, iktidar çevrelerinden verilen destek, beni doğru yaptığımız konusunda umutlandırmıştı.

Böyle bir yayına, kanala ihtiyacımız vardı mı dediler?

Aynen öyle. Biz Türkiye’nin bütün siyasal görüşlerine ekranımızı açtık, onlardan beklediğimden daha fazla destek gördük bu yayın politikası için. Türkiye’nin gerçekten buna çok ihtiyacı var cümlesini en beklemediğimiz insanlardan bile duydum. Bu iktidarın içinde yer alan insanlar bu cümleleri kurdular. Bizim yayınımıza katıldılar, buradan belli.

Ekran karardı… Sonrasında ne oldu ?

Aslında hepimiz birlikte yarattığımız bir bebeğin, canlının bir güç tarafından boğulduğunu, öldürüldüğünü hissettik, en azından ben öyle hissettim. Bir sürü arkadaşımız da benzer ifadeler kullandılar. Ama galiba o gün ekip olduk. Hani 26 gün çok uzun bir süre değil çünkü, çok farklı siyasal görüşten çok farklı inançtan gelen insanlar var burada ama hepsinin tek ortak özelliği gazetecilik. Bağımsız gazetecilik yapma isteğiydi. O akşam ekran karardığında, hepimiz birbirimize sarıldık, birbirimize kenetlendik.

"180 kişilik ekiple devam edeceğiz"

Kanal çalışanlarının durumu ne olacak?

Biz 180 arkadaştık. Daha kadrolarımıza katacağımız 15-20 kişi daha vardı. Çünkü biz 24 saat yayın yapıyorduk. Buraya bir sürü yerden istifa edip gelen arkadaşlarımız vardı, çalıştıkları kurumun haberciliğinden rahatsız olup istifa edip gelenler vardı. Sektördeki ağır işsizlikten bunalmış, işsizlik kıskacında bir sürü arkadaşımız bizimle yola çıktı. Burası bir yeni kapı olmuştu yeni bir alan açmıştı. Bu ekiple devam edeceğiz.

Demokrat Parti döneminde “besleme basın” tabiri vardı. Bugüne teşmil edersek iktidar sermaye ilişkilerinin medyayı nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?

İktidar eliyle medya yeniden dizayn edildi. Uzun yıllar çalıştığım Doğan Grubu’nun, Aydın Bey’in bütün sektörden çıkmak zorunda kaldığını herkes biliyor. İlan vermeyerek, ilanlar kesilerek, yani muhalif medya demek bile garip geliyor bana ama iktidar güdümünde yayın yapmayan, iktidarın istediği yayını yapmayan medya kuruluşlarının ilanı keserek, nasıl hizaya sokulmak istenildiğini, ekonomik olarak öldürülmek istendiğini hepimiz biliyoruz. Hani bu yetmiyor, televizyonlar için, bir RTÜK sopası sallanıyor. Ben Kanal D’den biliyorum, aynı görüntüyü yayınlayan iktidara destek veren kanalların hiçbirine ceza yazılmazken bize ceza yazıldığını biliyorum. Aynı görüntü, çünkü ajanstan gelen bir görüntüydü. Şimdi bana kimse kanunlar neyse o uygulanıyor demesin, kanunlar birileri için uygulanıyor birileri için uygulanmıyor bunu biliyoruz. Dolayısıyla buradaki medyanın dizaynı iki yolla sağlanıyor, bir tanesi doğrudan;  Ziraat Bankası para koyarak Doğan Medya’yı bir işadamı satın aldı. Ziraat Bankası’nın parasıyla, kendi parası olmadan satın aldı, bunu biliyorum, herkes biliyor. Satın alamadıklarını cezalarla, sopalarla susturmaya çalışıyor.

Cavit Çağlar hiç aradı mı sizi?

Kapandıktan sonra aramadı.

Ararsa ne dersin?

Ararsa onun da bir mağdur olduğunu söylerim. Kamuoyuna söylediğim şeyi söylerim yani. Gerçekten o da bir mağdur, samimi duygumu söylüyorum. Yani bir insan 26 gün sonra televizyonunu kapatıyorsa, bu bir mağduriyet.

Ama devam edeceğim diyor?

Ben devam etsin isterim. Sonuçta bir medya çalışanı olarak, yeni medya gruplarının yayına başlamasını, bu sektöre hareket gelmesini, sermaye girişi olmasını isterim. Sonuçta Olay TV yeniden hayata başlarsa istihdam yaratacaktır, meseleye böyle bakıyorum.

Siz öyle bir  bir ihtimal veriyor musunuz? Yani yeniden medyaya girer mi sizce Cavit Çağlar?  

Yani girince başına geleni gördü, bilemiyorum.

"Yeni kanala da baskı gelebilir ama yeniden deneyeceğiz"

Diyelim x kanalının lisansını kiraladınız ya da satın aldınız. Ona da baskı gelebilme ihtimali sizi ürkütüyor mu?

Evet oraya da baskı gelecektir. Burada hedeflenen Türkiye’de tek sesli bir medya ya da iki sesli bir medya. Ya iktidar yanlısısın ya iktidar karşıtısın. Bu kutuplaşmaya itiyor medyayı. Bunun dışına çıkmak isteyenler boğuluyor, biz niye boğulduk bundan dolayı boğulduk. Evet bir kanal alındığında baskı gelecektir, ama ne yapalım denemeyelim mi? Duralım mı gazeteciler olarak? Mevcut bu kutuplaşmaya ve kavgaya odun mu taşıyalım? Ben taşımak istemiyorum. Benim gibi düşünen onlarca meslektaşımın da bu kutuplaşmadan bu kavgadan çok yorulduğunu ve istemediğini biliyorum.

Kapatılan Olay TV’nin genel yayın yönetmeni olarak değil de 37 yıllık bir gazeteci olarak yanıtlamanı isteyeceğim. HDP milletvekili Dilşat Canbaz, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın yanıtlaması istemiyle verilen soru önergesinde “Olay TV’nin kapatılmasında Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın baskısı var mıdır? “sorusu soruldu. Fahrettin Altun bu soru önergesiyle ilgili “HDP’li bir şahıs beni suçlayan bir soru önergesi vermiş, HDP’nin de onun efendilerinin de hedefinde olmak bir şereftir” dedi. Fuat Oktay’ın yanıtlaması istemiyle verilen bir soru önergesine Fahrettin Altun'un yorum yapması garip değil mi?            

Ne diyeyim, bir gazeteci olarak garip buluyorum.

Kanalın diğer ortağı Hüseyin Köksal 78 doğumlu, genç bir iş adamı, aileden üçüncü kuşak bir yönetici, onu ikna eden şey kutuplaşmayı azaltacak bir yayıncılık mı yoksa ticari kaygılar mı sizce?

Türkiye'de şu andaki kutuplaşmadan rahatsız olmayan yok, herkes rahatsız. Bu kutuplaşmayla Türkiye daha ne kadar gidebilir, bence gidemez. Toplumsal olarak da gidemez. Bu kutuplaşmanın yarattığı olumsuz havanın, olumsuz iklimin iş dünyasına ne kadar zarar verdiğini de biliyoruz. Her halde bu kutuplaşmaya karşı yapabileceğimiz bir şey var mı deyip yola çıktı diye düşünüyorum.

"Çağlar, kapatacağım diye bu yola çıkmadı"

Cavit Çağlar’dan ne bekliyordunuz ki yönünde eleştiriler de var ? Bu konuda ne diyeceksiniz?

Hani şunu demek istiyor meslektaşlarımız; Cavit Çağlar ile yola çıktıysan başına bu gelecekti bunu önceden bilmeliydin ve niye yola çıktın? Ben tekrar dönüp diyorum ki ben yine denerim, yine denerim, yine denerim. Hani Cavit Çağlar bu kanalı 26 gün sonra kapatacağım diye yola çıkmadı ki.

Kanal Hüseyin Köksal’ın sermayesi ile mi kuruldu?

Evet, evet. Onun sermayesi. Hani başta da söylediğim şey; Türkiye’de medyada özellikle televizyona yatırım yapacak iş adamının önündeki en büyük sorun lisans sorunu. RTÜK lisans vermiyor. Mecbur kalıyor bir işadamı bir lisans sahibiyle anlaşmaya. Başka türlü yayın hayatına başlayamıyorsunuz.  

Hüseyin Köksal ne dedi bu süreç için?

İşin bu noktaya gelmesinden dolayı çok üzgün ama bu ekiple de yola devam etmek istediğini, bu ekiple birlikte yol alacağını, söyledi, söylüyor, söylemeye de devam ediyor. Bir yol bulacağız diyor. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Medya Haberleri