OLAY'IN EN GERÇEK'Çİ HİKAYE'Sİ?!

Cüneyt Şaşmaz

 

Bu köşede 14 Haziran'da yayınlanan "Kurtuluş Savaşı'nı, Dönem'in 'Derin Aklı' Mı Organize Etti?!" başlıklı yazıma ilişkin okur katkıları sürüyor.
https://www.ngazete.com/kurtulus-savasini-donemin-derin-akli-mi-organize-etti-1717yy.htm
 
Almanya'nın Karlsruhe şehrinden yazan Dr. Yavuz Dedegil'in konuya ilişkin görüş ve katkıları şöyle:
 
"Değerli arkadaşlar,
 
Ben bir tarihçi değilim, Atatürk ilkelerine inanan bir vatandaşım.
 
İstiklal savaşı ile ilgili, elime geçen, başta NUTUK olmak üzere, birçok kitap, hatırat, makale vs okudum, bazıları yabancı ülke, ABD, İngiliz, Fransız ve Almanya yayınları.
 
Bunları okurken gerek ideolojik Atatürkçü, gerekse Atatürk düşman ve karşıtlarının yazılarında, doğru olmayan anlatımlara rastladım.
 
Önce belirtmek isterim ki, olayın detayları ne olursa olsun, inkar edilemeyecek bir tesbit var:
Samsun'a giden kişi Mustafa Kemal olmasaydı, savaştan bir Türkiye Cumhuriyeti çıkmayacaktı.
 
Bunda, okuduğum bütün yabancı tarihçiler de aynı fikirde.
Örneğin Stanford Shaw, ABD.
 
Cumhuriyet sonrası, 1938'e kadar yapılan devrimler ve yoktan var edilen üretim kurumları da olmayacaktı.
 
Müsaadenizle okuduğum bazı detayları yazmak istiyorum.
 
Birçoğunun kaynaklarını not etmedim ve arşivlemedim, çünkü sonradan bunların bir münakaşa konusu olabileceğini düşünemedim.
 
Dilerim, birileri, objektif tarihçi olarak bu kaynakları toplayıp arşivlesin ve olayın en gerçekçi hikayesini yazsın; Mustafa Kemal’in Anadoluya gönderilmesi hakkında.
 
Okuduğum bir hatırata göre; 1919'da Anadolu'ya yetenekli bir subayın gönderilmesi kararı, günün Harbiye Vekaleti tarafından, padişahın da onayı ile, alınmış.
 
Gerekçe; Anadolu’da isyan vb hareketlerini önleyerek, işgal kuvvetlerine, kendilerine Sevr anlaşması ile verilen alanı bu bahane ile genişletme fırsatı vermemek.
 
Kimin gönderileceği konusunda, Boğaz’daki, ya damatlardan biri veya bir komutanın, yalısında yüksek rütbeli subayların toplanıp karar vermesi öngörülmüş.
 
Günün harbiye nazırı, o akşam başka bir toplantıya katılacağını ve, erken çıkabilirse sonradan katılacağını bildirmiş.
 
Toplantı sonunda karar verilip tam dağılmak üzere olduklarında, harbiye nazırı da gelmiş ve sonucu sormuş.
Hatırladığıma göre Nuri Paşa demişler.
 
Harbiye nazırı bu kararı pek beğenmemiş ve tekrar içeri geçerek bir kere daha görüşülmesini istemiş ve sormuş; 'Neden Mustafa Kemal değil?'
 
Kendisine, üzerinde durulan subayların listesi gösterilmiş, bunda Mustafa Kemal ikinci sırada fakat yanında parantez içinde 'cumhuriyetçi' yazılı.
 
Komutanlar Nazır'a, önce Mustafa Kemal üzerinde durduklarını ama bu 'cumhuriyetçi' ibaresi yüzünden onu seçmediklerini söyleyince, Nazır demiş ki;
'31 Mart'ta Yıldırım Orduları komutanı o idi; isteseydi padişahı devirip cumhuriyet kurar, hatta kendisi başa geçebilirdi, elindeki güç buna yeterdi ama yapmadı.
Hiçbir başka görevinde de böyle bir girişimde bulunmadı.
Böyle bir şüpheye ben katılmıyorum ve hepiniz biliyorsunuz ki, en yetenekli subayımız odur.'
 
Bunun üzerine karar değişir ve bu görevin Mustafa Kemal’e teklif edilmesi kararlaştırılır, toplantıdaki bazı subaylar, Mustafa Kemal’in bunu kabul edeceğinden şüphelidir.
 
Başka bir kaynakta da, 'Çanakkale Zaferi'nden sonra, Mustafa Kemal, Harbiye Nezareti'ne alınmayı, hatta Harbiye Nazırı yapılmayı bekliyordu' deniyor.
 
Görev teklifi Mustafa Kemal’e hemen o gece ulaştırılır ve o bunu biraz hoşnutsuzca dinleyip, ertesi güne kadar düşünme süresi ister.
 
Ertesi gün Mustafa Kemal Harbiye Nezareti'ne giderek, görevi belli şartlar ile kabul edeceğini bildirir:
a) Kendi seçeceği bir subay ekibi,
b) Kendisi ve ekibi için, İstanbul’dan Anadolu’ya gitmek için Íngilizlerden vize alınması,
c) kendisi ve ekibi için birer at,
d) Görevde kullanılmak için 40.000 altın (sayı yanlış olabilir),
e) Anadolu’daki bütün askeri birlikler yanında, sivil yöneticilere (Mutasarrıflara da) emir verme yetkisi.
(Diğer şartları hatırlamıyorum).
 
Bu şartları Vahdettin’e sunacak komutan (muhtemelen Harbiye Nazırı) özellikle son madde konusunda tereddüt eder, fakat Mustafa Kemal ısrar ederek, görevin başka türlü yerine getirilemeyeceğine ikna eder.
 
40.000 Altın konusunda sıkıntı çıkar, çünkü bu miktar hazinede yoktur.
Bursa-Karacabey’de, damatlardan biri değerli binek atları yetiştirmektedir.
Bu atlardan bir kısmı satılarak miktarın tamamlanması sağlanır.
 
Ferman hazır olunca, Vahdettin bunu Mustafa Kemal’e teslim etmek için çağırır.
 
Mustafa Kemal, Harbiye Nazırı ile birlikte huzura çıkar ve kendisine, Kuran’a el bastırarak, yetkilerini saraya karşı kullanmama yemini ettirilir.
(Okuyanlar içinde bu anlatının kaynağını bilenler çıkabilir sanırım.)
 
Bandırma Vapuru 16 Mayıs 1919'da Karadeniz’e çıkarken, bir İngiliz savaş gemisi tarafından durdurulur ve vizeler kontrol edilir.
 
İngiliz kaynaklarına göre; İngiltere’den İstanbul konsolosluğuna 16 Mayıs'tan önce gelen bir emirde(tahminen İzmir'in işgalinden önce) Mustafa Kemal’in tutuklanması istenmektedir fakat bu emir Íngiliz donanmasına ulaşmamıştır.
 
İngiliz askeri gemisi, konsolosluğa günlük rapor ile Bandırma Vapuru'nda Karadenize geçenlerin listesini bildirince konsolosluk hatasını anlamış ve derhal Bandırma vapurunun takib edilerek, Mustafa Kemal’in tutuklanmasını istemiştir.
 
İngiliz gemisi ise Samsun Limanı'na, farklı rotalar izlendiği için, Bandırma Vapuru'ndan takriben altı saat sonra varabilmiştir.
 
Daha, doğru yazılması gereken önemli ve enteresan detaylar bence şunlar:
- Liman von Sanders’in Çanakkale Savaşı öncesindeki önemi rolü.
(Topların İstanbul Boğazı'ndan Çanakkale Boğazı'na nakli).
Saldırı birkaç hafta önce başlamış olsaydı, toplar henüz yerlerinde olmayacaklardı.
- Churchil’in, Donanma Bakanlığı'nın red etmesine rağmen, Doğu Akdeniz filosunu Çanakkale taaruzuna göndermesi.
- Çanakkale Boğazı'na döşenen 26 mayının nereden ve nasıl geldiği.
(İngiliz mayınlarının Antalya Körfezi'nden önce karaya, sonra İstanbul'a kısmen deve sırtında ve sonra trenle taşınmaları).
- Fransız Filo Amirali’nin, mayın kontrolünü yapan öz oğlunu kendi gemisinde astırması.
- Yunan Genel Kurmay Başkanı'nın Anadolu çıkarmasına muhalefet etmesi ve onun yerine Venizelos’un tayini.
 
Ayrıca 'Ben bir Türk Zabitiyim' ve Falih Rıfkı Atay’ın 'Zeytindağı' isimli kitabını ilgilenen herkese önemle tavsiye ederim."
 
Sayın Okur,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, II. Dünya Savaşı öncesinde "enformasyon zehirlenmesi"ne maruz kaldı, yanlış yönlendirildi.
Hitler ve Mussolini'yi doğru okudu ama Avrupa'nın içindeki sert çekişme'yi yanlış değerlendirdi.
Olmaz denilen ne varsa oldu.
İngiliz & Fransız statükosu'ndan yana saf tutan Gazi, 1940'ın bir parmak öncesinde öldü.  
 
Hülasa:
Çanakkale'de "tarih" yazdık, destan!
(Damat Paşa) Enver'de o "stratejik" akıl olsaydı, üç yıl sonra tek kurşun atmadan, İstanbul teslim olmazdı.
O da Alman denizaltı ile terk etmek zorunda kalmazdı payitaht'ı.
Diğerleri İngiliz denizaltı ile daha sonra...
 
Ezcümle:
İnanmak istemeyeni hiçbir mantık ikna edemez.
 
Netice:
Mustafa Kemal aynı zamanda bir Osmanlı Subayı idi.
Mümkün olsaydı, Osmanlı kurtulurdu.
Ne var ki, içeriden o kadar derin çürümüş ki, tasfiye oldu.
 
Hasılı:
Mustafa Kemal "Süperman" değildi, öyle olmuş olsaydı, Osmanlı'yı kurtarırdı.
Ölüyü diriltmek sadece Yaradan'a mahsus bir özellik ise Osmanlı'nın hikayesi ortada!
Mustafa Kemal'in dehası, o çökmüş, çürümüş yapıdan, laik, çağdaş, çağ'ın ruhu'na hitap eden bir devlet'i çıkartması.
Asla pes etmemesi, ufkun ötesini görmesi.  

 

  

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.