Sürekli sanal alemin sanallığından şikayet ederek her işimizi sanal alemde hallederiz. Dünyanın yalan olduğundan bahsedip de bir lokma bir hırkadan fazlası niyetine akademiye çökenler gibiyiz. Ama bu sefer bundan bahsetmeyeceğim zira köyün delisi olduğumdan beni dinlemezsiniz ama o işi Yaşar İçen hanıma havale ettim. Bugün köşesinde güzel bir yazı kaleme aldı konuyla alakalı. Ben Tanrı buyruğuna uyup bu olumsuzluklardan bahsetmek yerine sureti haktan görünen bu güruhtan yüzümü çevirerek şerden hayra hicreti tercih etmek makamında şu kutsal mesajın gereğini yapacağım: Melekler, kendilerine zulmeden kimselere canlarını alırken soracaklar: “Neyiniz vardı sizin?” 123 Onlar: “Biz, yeryüzünde çok güçsüzdük” diye cevap verecekler. [Melekler], “Allah'ın arzı sizin kötülük diyarını terketmenize yetecek kadar geniş değil miydi?” 124 diyecekler…(Nisa 97)” Maalesef erdem, maneviyat gibi kutsallarımıza taruz, kutsal cübbesi giymiş zındıkadan geliyor. Ben işin bu felsefi tarafını da Ali Şeriati’nin “Dine karşı din” kitabına bırakarak bu olumsuzluları da faili ile birlikte foseptik çukuruna bırakarak iyi ve güzele fiziki ortam itibariyle olamasa da fikren hicret ederek güzel bir gelişmenin haberini vermek istiyorum.
Dünyanın yalanlığından da sanal alemine sanallığından da bu sıfatları ya da adlaşmış sıfatları vird haline getirmek hiçbir şey kazandırmadığı gibi kaybettirir de… O halde yalanı doğruya, sanalı güzele tebdil etmenin yolu önce bireylerin güzel hayaller ve hesaplar peşinde koşmasından geçer. Uzun süredir malum Youtube’da kanal kurmak revaçta. Zira sanaldaki kanal ekrandaki kanaldan daha az sanal, daha özgür, daha doğal. Bu yüzden ana akım medyada işini değil de iş yapma niyetinden dolayı yer bulamayanlardan tutun da hayatını üretmeye yazmaya, düzeyli okumaya, bilime adamış, bu hasletlerin şu sıralar malum pazarlarda beş para etmediği bir ortamda bu değerler adına ontolojik mücadele veriyorlar. Ben de açıkçası bu değerlerin kendilerini daha iyi ifade etme imkanı bulmaları adına hem de sanal milyonluk rakamlarla onun bunun fikrine, değerine, kutsalına, yaşam biçimine, tercihen elinde kalemli ya da kalemsiz sallayanların olduğu olup da bu yalan rakamlarla kendisi çalıp kendisi oynadığı bir bağlamda, destekçimiz olmadan, atari oyunculuğunu marifet bilip liseli ergenlere kolayca yutturduğu bir zamanda elbette zor bir iş bu plan. Ama uğrunda koşturmaya ve yorulmaya değerdi. Elbette herkesin bireysel olarak bunu gerçekleştirme imkanı teknik olarak mümkün olsa da bu meseleye kolektif bir duyuşla yaklaşmak ve bir okul olma adına hareket etmek daha iyi olurdu.
Kimseyi gündemden kopup teorik şeylere boğup, poz satma telaşında değiliz. Gündemi de hayatı da bireyi de ama yazdıkları, ama gezdikleri ama okudukları satır arasından, duyumsadıkları şairane hallerden kucaklayanlarla birlikte samimi, hiçbir etikete ve kimliğe yahut siyasal saplantılara gönüllü uşaklık etmeyen varlığını evrensel duyuş ve düşünüş makamında kimlik kalemi ve kişilik enstrümanı ile hissettirenlerden oluşan bir yapımcı ve izleyici ailesi olmak isteyenler için aslında normalde çok normal ama sanalın ve cehalet normlarının üstünde bir oluşumu tanımak isteyenler için Forward TV ya da FTV yola çıktı.