82 yaşında kaybettik onu. Uzun süredir görüşemiyorduk, kızının yanına Kanada’ya gitmişti. ‘Unutkanlık sorunları olduğu için kendisini izole etti ‘ diyenler vardı. İnanmadım.
Erkin Koray’la dostluğumuz siz deyin 40 ben diyeyim 50 yıldır devam etti. 70 li yılların başıydı. Karataş Sineması’nda bir Site Sineması vardı. Hafta sonları bu sinemada konserler olurdu. O hafta sonu onun konseri nedeniyle sinemayı hınca hınç doldurmuştuk. O “Yeraltı Dörtlüsü” adını verdiği grubuyla nefis bir konser vermişti.İşte o gün kuliste tanıştık.
Müzik yaşamı boyunca çok sayıda grubu oldu Erkin Baba’nın. İkisi en çok sözü edilendir. Biri Ritmciler .1957 senesinde askere gidinceye kadar sürmüş. Diğeri Yeraltı Dörtlüsü. Asker dönüşü kurduğu grup. Gitarda Ataman Hakman, basta Aydın Şencan, davulda Sedat Avcı ve Erkin Koray. Daha sonra Ataman ayrılınca Aydın gitara geçti, basa da Kurtalan Ekspres’ten tanıdığımız Ahmet Güvenç.
Erkin Baba 1941 doğumlu. Annesi belediye konservatuarında hoca. Piyano çalmasını öğretmiş oğluna. Ama o gitarı sevmiş. Jimi Hendrixvari de hükmetmiş gitara. Alman Lisesi’nde okuduğu yıllarda başlıyor profesyonel müzik serüveni. Liseyi bitirince atom mühendisi olma gibi düşünceleri olan Koray’ın rocknroll tutkusu peşini bırakmaz.
Sonunda müzik ağır basar ve okulu bitirir bitirmez müzikten kazanmak üzere yola koyulur. Aralarında davulda kardeşi Korkut Koray’ın da bulunduğu Ritmciler grubu ile bar ve kulüp programları yapar. İlk 45 liği “Bir eylül akşamı/ It’s so long”tur.
Hep öncü olmuştur toplumda. Elinde gitarıyla rock şarkıları söyleyen biri değil o. “Bende eylem var. Yiyip içip yan gelip etrafımda olan biteni sinema seyreder gibi seyretmem”derdi.
Amerikan Ordusu’nda bile kadın asker yokken “Kızları da alın askere”diye şarkı yapan, Doğu Batı sentezini rock kalıbında herkese sevdiren o. Türkiye’nin sosyopolitik çalkantılarına “Arkası gelmez dertlerimin bıktım illallah”diye haykıran yine o.
“Hepimiz için üç dünya vardır”yazmış Mezarlık Gülleri kitabında..Kitapta yaşamını dökümanterle karışık öykü tadında anlatıyor..
“Üç dünyanın biri çıplak gözle gördüğümüz dünya. İki bize gösterilen dünya. Üç bize gösterilen dünyanın arkasındaki dünya. İki Batı var. İki de batılı. Biri insanlığın aydınlanmasını sağlayan yıldızlar. Diğeri aydınlığın ardındaki dünya sömürüsü. “
O kendisi olmaktan başka bir şey olmaya çalışmamış ve dolayısıyla kendisinde birçok dünyayı birleştirebilmiş bir kimlik olarak tanındı. Batı kültürüyle yetiştirilmiş ama doğu coğrafyasından da hiç kopmamış. Hep sivri bir hayat yaşamış koskoca bir toplumun örf,adet ve alışkanlıklarına,bağnazlıklarına kendi görüşleri doğrultusunda nerdeyse insanüstü diye adlandırılabilecek bir direnişle karşı çıkmış,bu arada da bir sırt çantası ile dünyayı dolaşmış bir adamın anlatacağı şey öyle çok olur ki.
Kitabında 1982 yılındaki Fuar olayını da anlatıyor Erkin Baba .Hani gazetelerde “Erkin Koray fuardan kovuldu”diye çıkan. İbrahim Tatlıses’in kadrosu. Erkin’in sahne sırası ya en önlerde ya da en sonlarda. İsyan ediyor ve işi bırakıyor. Aldığı bir teklifi değerlendirerek Kanada’ya gidiyor. Kızı nedeniyle hala bir ayağı Kanada’da. Hayatını da orada kaybetti zaten. “Bizi bu memleketten kimse kovamaz. Hiçbir yerde sahne vermeseler de sokağa çıkar şarkılarımızı söyleriz”diyordu.
Mayıs 1971'de Erkin Koray, Hey dergisinden Arda Uskan ile Cannes Film Festivali'ne gitti. Burada John Lennon ve Yoko Ono'nun kısa filmi Apotheosis'i canlı izledi ve filmin sonunda gösterime katılan Lennon ile konuşup bir görüşme ayarladı. Bir gün sonra Koray ve Uskan, Lennon ve Ono ile görüştü. Bu görüşmede Koray, Lennon'a yeni şarkısı "Mesafeler"i dinletti.. Şarkıyı dinleyen Lennon, kendisine Avrupa'da kalmasını teklif etmiş ancak Koray bu teklifi kabul etmemiştir
Erkin Koray telif hakları en çok ihlal edilmiş sanatçılardan biridir.
Bir de başına az işler açmayan uzun saçlarından söz edeyim. Rahmetli Barış Manço’nun dediği gibi herkes sefasını sürerken Erkin bu konuda cefa çekmiştir.Ne çok kavgalara karışmıştır.Hakaretlere varan laf atmalar nedeniyle az adam dövmedi. Yüzünde bıçak izleri var.
“Türkiye’nin en sert yerlerinde dolaştım ben. Çok belâ geldi başıma. Sokak kavgasında kendimi hep savundum ve kaçmadığım için çok hırpalandım. Birgün 5 kişi takıldı peşime. Önce kaçıyormuş gibi yapıp, ilk yaklaşana vurup yine kaçıyordum. Gerilla taktiği gibi. En matrağı da şu oldu. Sonunda polisler yetişti, hep birlikte karakola gittik. Beşi birden, 'Bizi dövdü' diye şikâyetçi oldular. Komiser bir onlara bir bana baktı. 'Beşiniz birden bundan mı dayak yediniz ulan?' dedi. Bir sopa da karakolda yediler."diye anlatan sanatçı “Devrimci fikirlerimizden darbelere maruz kalsak neyse Allah vergisi birşeyi uzattığımız için böyle muamele görmek çok üzdü beni valla”diyordu.
Hakkını aramaktan hiç vazgeçmezdi . Hep doğrudan yanaydı. Hiç kompleksi de yoktu. Kafasına yatan siyasi partiyi destekler, kafasına yatan yerde-küçücük bir bar da olabilir-şarkılarını söylerdi “Şaşkın”,”Fesüphanallah”,”Esterabim””Çöpçüler” hala çok dinlenilenler arasında.
Seni çok özleyeceğiz bin yıllık dost. Kulağımızda hep şarkıların olacak..
"Öyle bir geçer zaman ki/ Dediğim aynıyla vaki / Bir cevap buldun mu sorulara? / Yoldan geçenler var da/ Her akşam gelenler nerde?"