Üç yıl evvel, çocuklarımızı esir alan süper kahramanlara alternatif arayan Serdar Tuncer’in bir yazısını okumuştum. Yazısında şöyle bir hikâye anlatmıştı:
“Birisinden bahsettiler, güzel bir jipi var. Kurallar dâhilinde hızlı kullanmayı seviyor, arabanın hakkını veriyor yâni. Onunla yolculuk eden bir dostum dedi ki, ‘Bir şey dikkatimi çekti, ne zaman eski ve kötüce bir arabanın yanından geçse yavaşlıyor. Bâzen geçmek istemiyor, mecbur kalınca da daha bir ihtimamla geçiyor ve o sırada dudakları kıpır kıpır bir şeyler mırıldanıyor. Niçin diye sordum. Önce cevap vermek istemedi ama ısrarıma dayanamayarak yüzü mahcubiyetle kıpkırmızı, dedi ki: Benim ilk arabam eski ve kötü idi. Ne zaman yanımdan bir jip hızla geçse gıpta eder, biraz da bozulurdum. Şimdi benim jipim var, kendimi o arabaların içindekilerin yerine koyuyorum, rahatsız olmasınlar, hele bir de yanlarında çocukları varsa mahcubiyet duymasınlar diye böyle yapıyorum. Peki dedim, bir de bir şeyler mırıldanıyorsun? Hepten utanarak dedi ki, duâ ediyorum âbi; “Ya Rabbi bu kardeşime benimkinden daha güzel bir araba ver!’ Şimdi siz söyleyin Batman mi daha kahraman, bu güzel adam mı?”
Jipin sâhibinin, eski arabaya bindiği zamanlarda nasıl bir aşağılık kompleksine girdiğine bakar mısınız? Yanından jip geçerken bozuluyormuş. Demek ki bir hayli hırs yapıp nihâyet jipe kavuşmuş. Kavuşmuş ama herkesi kendisi gibi bildiği için kötü arabaların yanından geçerken yavaşlıyormuş. Niye? Arabada çocuklar varsa babaları utanmasınmış. Demek ki kendisi, çocuklarından utanıyordu.
Arkadaş, babayı o kadar düşünüyorsan ihtimamla yavaş geçmek nedir? Bas git, çocuklar fark etmesin!
Ya duâ kısmına ne demeli? Ne biliyorsun o arabadaki adamın sana imrendiğini? Belki, “O jipin hesâbını öbür tarafta nasıl vereceksin?” diye acıyor.
Bu nasıl Müslümanlık ki kendinden aşağıda olan herkesin, kendisine imrenip kıskandığını zannediyor?
Ferrarisini Satan Bilge kitabı, bir zamanlar ekmek peynir gibi okunuyordu. Birileri çıkıp, “Bilgelik, ferrariyi satmak değil; bağışlamaktır.” deyince bilge, fos çıktı. Tuncer’in bilgesi, ne satan ne bağışlayan. Başkası da alsın, hız yapsın diye duâ eden bilge mi olur? Müslümanlık, jipte duâ etmek değil; jipe binmemektir.” desek cevap belli:
“Müslüman zengin olmasın mı, jipe binmesin mi, sürünsün mü?”
Elbette zengin olsun, jipe binsin ama nefsi bas bas bağırırken dervişliği bıraksın!
Zorlamaya gerek yok. Hızın hakkını verenlerden, zengin Müslüman, çakma mücâhid veya çakma derviş çıkar ama kahraman çıkmaz! Niye çıkmaz? Çünkü arabanın değil, yolun hakkını veren kahraman olur. Hız yapan kişi, bir Müslümanın ayağına değmesin diye yoldan taşı kaldırmaz.
Bugün, tam da buna uyan bir yazı kaleme almış, tasavvuf ehli yazarımız. “Siz hiç böyle tâtil yaptınız mı?” diye Özbekistan’dan seslenmiş:
“Yaz için bir planınız var mı bilmiyorum ama bir teklifim var: Alın çoluk çocuğu, en az bir haftalığına Özbekistan’a gelin.”
Masrafları ödemeyi de ihmâl etmemiş.
“Masraflara gelince, öyle zannediyorum ki bir haftalık orta hâlli deniz tâtiline ayıracağınız bütçe ile âilece rûhunuzu dinlendirebilirsiniz, bu diyarlarda. Üstelik vize derdi de yok.”
İyi ki vize yokmuş. Olsa gidemezdik. Deniz tâtili iptâl. Bu yaz, çoluk çocuk Özbekistan’dayız. Rûhumuzu dinlendirmek için bir hafta az, iki hafta kalırız. Yazarın tavsiye ettiği türbelerin hepsine gideriz.
Pes vallâhi! Özbekistan gidiş bileti, en düşük emekli maaşından fazla. Gidiş dönüş, konaklama gezme derken, Serdar Bey’in gittiği orta hâlli deniz tâtilini gerçekten merak ettim. Dar gelirlilerin burnundan soluduğu bu zor günlerde böyle bir yazı kaleme almak, akıl kârı mı? Uzatmaya ne gerek var? “Çekim için Özbekistan’dayız.” de, hızlıca geç! Hızlıca geç ki sürdüğün keyfi fark etmeyelim!
Tuncer’e göre, istemesini bilirsek Allah verirmiş. Bu kadar masraflı seyahate, istemesini bildiği için çıkmış zâten. İşi gereği gitmiş. Bölgedeki tasavvuf büyükleri hakkında bir belgesel çeken Serdar Bey, Ramazan ayında TRT’de olacağının müjdesini de vermiş.
Ne olur biraz yavaşlayın Serdar Bey! Ama biz görelim diye değil, kendiniz için yavaşlayın! Çünkü hız yaparken sağı solu görmüyorsunuz.
Bizim böyle tâtiller yapmamız için duâ da etmeyin!
Fikir neyse zikir odur Serdar Bey! Biz buna tâtil değil, seyahat veya ziyâret diyoruz.