Yolda rastlayanlar, telefonla arayanlar bana ekonomide ne yapılmak istendiğini soruyorlar.
Müthiş bir adres yanlışlığı bu.
Çünkü ben de aynı soruyu uzmanlara, tanıdığım ekonomistlere, profesörlere soruyorum.
Onlarda da bilene, tahmin edene pek rastlamadım.
Genelde parmak hesabı ekonomisinden anlarız çoğumuz.
Dolarla mı alıyoruz maaşımızı, eroyla mı yapıyoruz alışverişimizi sanki mantığından yürürüz hep.
Dolar artmışsa bize ne, parası olanlar düşünsün deriz hep.
Ama bu sefer kazın ayağı öyle değil.
Dolar arttıkça, iğneden ipliğe her şeye hemen hatta saat başı zam yapılmaya başlandı.
Öyle olunca kişisel bütçelerimiz iyice delindi, paranın suyu çabuk çekilmeye başladı.
Tuzu kurular hariç, çoğu perişan milletin.
Taneyle alışveriş bile düşünülerek yapılıyor artık.
Şimdi hepimiz öğrendik ki, dolar artarsa cebimizdeki para misliyle eksiliyor.
Paranın alım gücü iyice düşüyor.
Daha kolay anlatayım paramız pul oluyor.
Emekliler de öğrendi bunu, köylüler de, kentliler de, çiftçiler de, işçiler de, garibanlar da, yoksullar da..
Herkes iyice aldı dersini, en tembeli bile bu imtihandan başarısız çıkamaz.
Buraya kadar iyi de, dolar tırmanmaya devam ederse ne olacak peki?
İşte bizim gibi parmak hesabı ekonomisi yapanlar, bu sorunun cevabını çok merak ediyorlar doğrusu.
Hükümete bakarsanız sorun yok.
AKP Genel Başkanı'na göre ekonomik savaşa girmişiz, böyle bir savaştan da milletin haberi yok.
Habersiz olduğumuz savaştan zaferle çıkacakmışız.
Yahu milletin dermanı, mecali kalmadı ekonomiyle savaşa, mermisini zaten çoktan tüketti.
Bu durumda nasıl kazanacağız savaşı?
Bilen varsa beri gelsin.
Bizim bilmememiz normal.
Büyüklerimiz biliyor olmalılar ki, devamlı moral pompalayıp duruyorlar millete.
Faizler düşecek, enflasyon duracak, hayat ucuzlayacak,
Dilin kemiğiyle düzelecek bir ekonomiye şimdiye kadar, dünya şahit olmadı ki biz olalım.
Bizde dilin kemiği faizi düşürüp dövizi yükseltince, zenginimiz daha zengin oluyor, fakirimiz ise daha fakir.
İşin kötüsü zenginliği çok artanımız, fakirin daha da fakirleştiğini farketmemekte, görmemekte, kabul etmemekte direniyor adeta.
Belki de bize öyle geliyor.
Koca Türkiye’yi 20 yıldır yönetenler, böylesine büyük bir kötüye gidişe, böylesine büyük bir ekonomik faciaya göz yumarlar mı hiç?
Öyle olsa hala, yüzde 30’un üzerinde bir oyu gösterir mi anketler?
Türk milleti bu kadar cahil mi yani?
Hem ekonomisi mahvolacak, hem çok yoksullaşacak, çok fakirleyecek, çok geçim sıkıntısı çekecek, hem de hala bu iktidarı desteklemeye devam edecek.
Olacak iş mi bu?
Olup olmayacağını seçimlere kadar görme şansımız yok.
Bugün erken seçim olsa, anlayacağız Hanya’yı Konya’yı ama, 2023’ün Haziran’ından önce seçim yapamıyoruz ki.
Yani bu sefaleti 1,5 yıl daha çekmek zorunda kalacağız.
Peki, 1,5 yıl daha dayanabilir miyiz dersiniz?
Şartlar değişir belki de, AKP Genel Başkanı bir şeyler düşünüyor olabilir.
Onun düşüncesini kendisinden başka bilen olmadığı için, bizleri daha ne gibi sürprizlerin beklediğini tahmin edemeyiz.
Acaba yabancı parayı sabitlerler mi, faizi sıfırlarlar mı, dövize el koyarlar mı, ilaç ve sanayi mamülleri için gerekli malzemeler hariç, ithalatı kısıtlarlar mı, eskiden olduğu gibi yurtdışına çıkışlarda cepte taşınacak dövizi 500 dolara düşürürler mi?
Ekonomiden anlamıyoruz ya, aklımıza bir sürü sersem sepet ihtimaller geliveriyor işte.
Cahillik kötü şey, hele ekonomik cahillik bin beter.
Ama ekonomik sıkıntı çekmemenin yollarını öğrenmek için, milletin iktisat eğitimi yapmasını da bekleyemeyiz.
Hoş her sokağa bir Üniversite açıldı, üç katlı binası olanlar Üniversite sahibi oldu ama, yine de rahat geçinsin diye milleti okula yollayamayız.
Yaşlısı var, hastası var, okumayı sevmeyeni, kafası bir türlü basmayanı var, var oğlu var işte..
Türkiye’yi yönetmek iyice zorlaştı.
İktidara da baksanız, muhalefete de baksanız, elimizdeki fotoğraf geleceğe umutla bakmamızı zorlaştırıyor.
Öyle ama, tarım ülkesi olmamıza rağmen yiyeceğimizi bile dışarıdan getiren bir ülke olarak, bir de iktidarla muhalefetimizi de yurt dışından getiremeyiz ya.
Kendi insanımızla idare etmeyi, içlerinden iyilerini, akıllılarını, beceri ve liyakat sahibi olanlarını bulup seçmeyi öğrenmeliyiz artık.
Sen, ben, bizim oğlan kadrosuyla, o kafalarla yönetme ve yönetilme alışkanlığından bir an önce kurtulmalıyız.
Bizi iyi yönetecek, akıllı, bilgili, donanımlı, becerekli insanımız yok değil.
Aksine çoook böyleleri.
Onların önlerini açmalı, politikacılığı meslek haline getirenleri emekliye sevketmeliyiz artık.
Ekonomimiz kötüyse, işlerimiz zordaysa, memleketin ve insanının başı dertte ise, niye bekliyoruz ki?
Yönetimi de değiştiririz, bizi bu duruma düşüren sistemi de yeniler ve iyileştiririz, yaptığımız ve düzeltmemekte direndiğimiz yanlışları da başarıyla düzeltebiliriz.
Erken seçim yapmamak için, 1,5 yıl daha niye katlanalım ki zorluklara?
Artık huzura, güvene, istikrara öylesine çok ihtiyacımız var ki?
Mevcut kadrolar sağlıyamıyorlarsa bunu, yeni kadrolarla devam ederiz yolumuza.
Moralinizi bozmayın, 70 yıldır her türlüsünü denedik, dini siyasete alet edenlere bile fırsat verdik ama görüyorsunuz olmuyor işte.
Gelin biz Atatürk’ümüzün gösterdiği hedefe dönelim yine.
Omuz omuza, gönül gönüle verelim, kardeşçe kucaklaşalım, içimizdeki yabancı ayrıkçıları temizleyelim ve kararlılıkla devam edelim yolumuza.
Aklımızı kullanıp böyle yapmazsak, yarar sağlayamadığımız yanlışlarımızı vakit kaybetmeden düzeltmezsek, bizi ekonomik tehlikelerden daha büyük tehlikelerin beklediğini bilmeliyiz.
Her tarafımız düşmanlarla sarıldı.
Kuyumuzu kazmak, toprak bütünlüğümüzü parçalamak için, akla hayale gelmeyecek kötülükler düşünülüyor.
Ermeni ve Yunan dostu ABD Başkanı Biden, Türk düşmanının önde geleni.
Rus Başkanı Putin bizim kara kaşımıza, kara gözümüze aşık değil.
Hepsinin bir hesabı var.
Bu hesapların hiçbirinde Türkiye’nin iyiliği, huzuru, güvenliği, refahı yok.
Bunu görmemek için kör olmak lazım.
Müttefikliğin de suyu çıktı, din kardeşliğinin de…
Türk’ün Türk’ten başka dostunun olmadığı bir dünyada yaşadığımızı unutmayalım.
Gelin birbirimize dost, kardeş olalım bari.
Güzel yurdumuzu, vatanımızı, Türkiye’mizi ancak böyle düze çıkarabiliriz.