Herkes Sedat Peker'in videoları yayınlansın diye bekliyor. YouTube'de toplam izlenme sayılarına baktım, neredeyse 50 milyonu bulmuş; anlattıklarına büyük bir merak var.
Bu dünyayı iyi tanıyan eski polis şefi Hanefi Avcı bile Sözcü'den Erdoğan Aktaş'a, "Sedat Peker'in anlattığı şeyleri önemsiyorum, Çünkü kendisi, uzun yıllar yeraltı dünyasının bilinen bir elemanı. İş dünyasıyla, emniyetle, siyasetle bazı bağlantıları var" diyor. Ortaya çıkan fotoğraflar da bu ilişkileri kanıtlıyor zaten.
Ama bir de şöyle bir durum var ki, Sedat Peker'in anlattıkları Türkiye'de yayınlanan gazetelerin çoğunda yer bulmuyor. Dün gazetelerin birinci sayfalarına göz attım, 20'yi aşkın gazeteden, sadece 4'ünde Peker'le ilgili haberler birinci sayfadaydı. Öteki gazeteler sanki söz birliği ederek, olayı görmezden gelmişler. YouTube'de Peker'i izleyen milyonları düşününce, aklıma Nasrettin Hoca'nın mezarı geldi; kapısı var, irice bir kilidi de var ama etrafı açık olduğu için her şey ortada.
Türkiye böyle bir dönemden geçerken, Kıbrıs'ta gazeteler ise tarih yazıyor. Çünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde tam 8 gazete manşetine Peker'in iddialarını almış, 25 yıl önce KKTC'li gazeteci Kutlu Adalı'nın cinayetini manşetlerine taşımıştı.
Gazeteci Kutlu Adalı çeyrek asır önce öldürüldü ama meslektaşları onun hakkını aramaya hala cesurca devam ediyor. (Kıbrıs'ta da olayları görmezden gelen iki gazete varmış ve onlar da Türkiye'deki gazeteler gibi 'Üç maymun'u oynamış, bunu da ekleyelim.)
Unutmayın ki, KKTC'nin bugünkü duruma gelmesinde de, geçmişte Hürriyet Gazetesi'nin cesurca attığı manşetlerin etkisi var. Kıbrıs konusunu kamuoyu gündemine, Hürriyet'te o yıllarda çalışan gazeteciler soktu, Ankara da Kıbrıs'taki Türk nüfusuna sahip çıktı.
Yani medya olduğu için bazı şeyler yapılabiliyor.
xxx
Bir de İçişleri Bakanı'nın televizyondaki açık oturumu konusu var.
Programa katılan gazetecilerin ve özellikle de Merdan Yanardağ ile İsmail Saymaz'ın yeterince soru soramadıkları, Bakan Süleyman Soylu'yu sıkıştıramadıkları söyleniyor.
Bu konuda gazetecilere biraz haksızlık yapıldığı kanısındayım.
Gazeteciler 'Savcı' değildir, soru sormak gazetecinin görevidir ama karşıdaki cevap vermiyorsa, bunu bir adım daha öteye götürme şansları yoktur.
Sonuçta gazetecilik, belli kurallar, etik ilkeler ve hukuk çerçevesinde yapılan bir meslek. Karşınızdaki kişi hakkında öyle iddialar var ki, verilecek her cevap bir suç itirafı olabilir. O yüzden konuşan kişi tabii ki, net cevap vermekten kaçınır, siz de bir dereceye kadar üzerine gidebilirsiniz.
Yani eğer bakan, mafyadan para alan milletvekilinin adını açıklamak istemezse, açıklamaz; nitekim öyle de yaptı.
Bunu açıklamaya zorlayacak müessese yargıdır, savcılardır. Kısaca gazetecilerden 'Savcıların' işlevini görmelerini beklemeyin.
Bakın Anadolu Ajansı muhabiri Musab Turan daha geçen hafta Peker'le ilgili iki bakana aslında herkesin kafasındaki soruları sordu. Ancak sorusunun içinde bir kaç yanlış kelime ettiği için olay skandala dönüştü, hem cevap alamadı, hem kendisini kovmaları için başkalarına fırsat verdi ve hem de geleceğini tehlikeye attı. Sorusundaki hatalı ifadeler yüzünden gazeteciler bile onu savunamadılar.
Eğer Sedat Peker'in anlattıklarında gerçek payı varsa, bunu ortaya çıkaracak olan gazeteciler değil yargıdır.
Yargı işini yapmıyorsa gazeteci ne yapsın?