Pratik olmak insana hayatı kolaylaştırır. Rahmetli annem çok pratik bir kadındı, herhalde çalışan ev kadını olması bu özelliğini daha da geliştirmesine katkıda bulunmuştur.
Ben evliyim, Kaan küçük bir Pazar günü bizi mantıya çağırdı, ilk kez mantı yapıyorum önce sizinle deneyeceğim eğer başarılı olursam bir dahaki sefere ablalarınla birlikte gelirsiniz dedi. Gittik mantılar hazır, tam adabıyla tabaklarımıza servis yaptı ama bir tuhaflık var; bazı mantılar resmen leblebi büyüklüğünde, bazıları fındık kadar bir baktım arada ceviz boyunda olanlar ve en şaşırtıcısı ufak kıymalı poğaçalar. Nedir bu böyle dediğimde anacığım, önce ufak yaptım, çok sıkıldım biraz büyüteyim dedim; baktım bitmiyor sonra diğer ebatlara geçtim. Siz yediğinize şükredin bir daha mantı falan yok dedi.
Anasın bak kızın al diye boşuna dememişler. Benim de acıklı bir mantı maceram var. Rahmetli kayınpederim canının mantı istediğini söyleyince büyük bir haddini bilmezlikle ben yaparım dedim. Hamur açmayı bilmem, oklava ömrümde bugüne kadar hiç kullanmadım. Hamuru yoğurdum ve merdane ile açtım; amorf bir şekil çıktı ortaya. Kare karekesmeğe çalıştım, olduğu kadar. Karelere kıyma koydum üçgen üçgen kapattım baktım yemek saati geliyor, kesmiş olduğum kareleri ve diğer hamurları üçgen kestim; hem içi dolu üçgenleri hem de diğerlerini kaynar suya attım, sonra hazırladığım kıymaları birer çimdik ekledim. Güzel bir sarmısaklı yoğurt, salçalı tereyağı falan lezzetli bir yemek çıktı ortaya. Kayınpederim çok güzel olmuş ama nedense kıymalar üçgenlerin dışına kaçmış dedi. Hiç bozmadım, demek ki bazıları açılmış diye geçiştirdim.
Yeni evliyiz, yardımcımıza kıymalı yaprak dolması sardıracağım. Ben ömründe hiç sarmamışım ama içini hazırlamayı biliyorum. Malzemeyi hazırladım, önüne koydum. Ben yaprak sarmayı bilmem demez mi? Öğretmem lâzım. Hemen bir yaprak aldım içine malzemeyi koydum, oradan katladım, burada katladım bohça gibi bir şey oldu; dikiş sepetimi istedim anlamadı, neden diye sordu. Böyle sarıp sonra teyel ipliği ile bağlayacağını söyledim. Eline bir yaprak aldı, parlak kısmının alta geleceğini söyleyerek nasıl sarıldığını gösterdi. İşten kaçmış ama benim pratik önerim karşısında pes etmiş besbelli.
İlk gençlik yıllarım, arkadaşlarım ile sinemaya gideceğiz. Kızılay’daki otobüs durağında buluşmaya karar verdik. Saçlarımı düzenledim fakat kâkülüm istediğim gibi olmadı. Ütüyü kızdırdım, ütü masasına alnımı dayayıp kâkülümü masaya yatırdım, ütüleyeceğim. Kısa geldi ütülenmedi, ben de alnıma yapışacak biçimde sekiz on saç maşası ile onları sabitledim. Giyindim, makyajımı yaptım, hazırlandım, evden çıktım. İnsanlar bana bakıyor, bakan bir daha bakıyor. Bugün herhalde güzelliğim üstümde diye düşünerek durağa gittim, arkadaşlarım bana bakıp kahkahalarla gülüyor. İçlerinden biri alnındaki maşaları artık çıkar istersen dedi; kendime duyduğum teveccüh yerle yeksan!
Topuğumdan ben aldırdım, iki, üç dikiş atıldı. Doktor bir hafta sonra dikişleri aldırmak için gelmemi söyledi. Oynak yer diye alamadı ve iki üç gün arayla doktora gitmek zorunda kaldım. En son gitmemi istediği gün birden pratikliğim tuttu. Maket bıçağının ucunu yaktım ki dezenfekte olsun, cımbızımı aldım, bir dikişi başarıyla kestim fakat cımbızla çekmeye kalkınca öbürlerini de kesmem gerektiğini anladım. İkinciyi de kestim sıra üçüncüye gelince bu kez topuğumu kestim; tabii zorunlu olarak doktoruma gittim.
İki kolumdan birden karpal tünel ameliyatı oldum. On beş gün sonra bileklerim alçıdan çıkacak. Gittim ne yazık ki doktorun işi, benim acelem vardı. Alçımı kendim çıkarabilir miyim diye sordum. Becerirseniz deneyin isterseniz dedi. Denedim, becerdim. Bunca yıllık doktorum kendi alçısını kendi kesen hastaya ilk kez rastladım dedi.
Oğlum pratikliğini benden almış. Üç, dört yaşlarında babası sapı kopuk uçurtma gibi. İşi gereği çoğu zaman uzakta, geldiğinde de iki üç gün ancak kalabiliyor. Bir gün Ankara’da Tunalı Hilmi’de oğlumla ikimiz yürüyoruz birden elimden kurtuldu, koşarak karşıdan gelen boylu poslu, yakışıklı bir adamın bacaklarına sarılıp bana döndü ve baba işte bu olsun dedi.