Bütün dünya ülkelerinin başkentlerine bakıldığı zaman bu kentlerin siyasal merkez olduğu kadar ,aynı zamanda sosyal ve kültürel olaylar ile bu tür gelişmelerin de merkezi konumunda oldukları açıkça görülmektedir . İnsan toplumlarının sosyolojik analizleri yapıldığı zaman siyasal merkezileşme oluşumlarının aynı zamanda diğer toplumsal alanlarda da benzeri bir merkezileşme eğilimini kendiliğinden ortaya çıkardığı görülmektedir . Bu durumun farkında olan siyasal merkezler ya da oluşumlar ,yeryüzü haritası üzerinde kendilerine devlet kuracak bir alan buldukları zaman , bu ülkedeki bir kenti başkent olarak belirleyerek merkez olarak yeniden yapılandırmaktadırlar . İşte böylesine çok yönlü bir merkezileşme siyasal ve toplumsal gelişmeler ile birlikte kültürel ve sanatsal alanlarda da benzeri bir merkezi oluşumu kendiliğinden öne çıkarmaktadır .
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken , Erzurum ve Sivas kongreleri sonrasında yeni devletin başkenti olarak Ankara kenti belirlenmiş ve yeni devlet bu kent merkezli bir oluşuma doğru yönlendirilmiştir . Ankara başkent olarak seçilirken , iki imparatorluğun batışına sahne olan İstanbul geride bırakılmış ve Anadolu’nun ortasında yeni bir başkent olarak öne çıkarılan Ankara , Eski Anadolu uygarlıklarından kalma , Hitit ,Frig ,Roma ve Bizans dönemlerinden kalan birikimiyle ,aynı zamanda tarihsel olarak sahip olduğu özelliklerden yararlanılma durumu ortaya çıkmıştır . Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk , kendi elleriyle kurmuş olduğu yeni cumhuriyet devletini aynı zamanda bir kültür devleti olarak tanımlarken , yeni başkent Ankara kentinin aynı zamanda bu topraklardaki geçmişten gelen kültür ve sosyal birikimin de merkezi olacağını açıklamaya çalışmıştır . Eski uygarlıkların tarih sahnesine çıkmış olduğu merkezi alanda, bir Türk devleti kurulurken geçmişin tarih ve kültüründen yararlanmak zorunlu bir hale geliyordu . Ne var ki , Roma ve Bizans dönemi kültürel birikimin merkezi olarak İstanbul’un burada olması , tarihten gelen kültürel ve sosyal birikimin Ankara merkezli olarak yeniden örgütlenmesini engelleyen bir durum olarak öne çıkıyordu .
İmparatorluğun çöküşü ile bu topraklara gelen batılı emperyal güçler işgale yönelerek burada kalıcı olmaya çalışırken , dinler açısından kutsal olan yerler ile tarihi eser olarak var olan zenginliklerin ele geçirilmesi önem kazanıyordu . Mustafa Kemal , Türk ulusunu tarih sahnesine çıkartırken geçmişten gelen kültürel birikimin de bugünlere taşınabilmesi için tarihi ve kültürel zenginlik alanlarının da Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alabilmesi için çalışıyordu . Başkent Ankara ulus meydanının altında yer alan eski Roma hamamlarının üzerinde kurulurken , geçmiş yüzyıllardan gelen tarihi eserlerin de yeni dönemde halkın görebileceği bir düzeyde öne çıkarılmasına çalışılıyordu .Cumhuriyetin kuruluş döneminde Ankara başkent olarak yeniden inşa edilirken , Anadolu tarihinde yer almış olan yerel uygarlıkların geride bırakmış olduğu zenginlikler de yeni kuruluşu yapılmış olan cumhuriyet devletinin kültür bakanlığının inceleme ve yönetim alanına giriyordu . Yirminci yüzyıla gelindiği aşamada merkezi coğrafya da kurulması planlanan çağdaş cumhuriyet devletinin üzerinde yer aldığı ülkenin topraklarında, geçmişten gelen zenginliklere sahip çıkarak yoluna devam edebilmesi mümkün görünüyordu .
Yeni cumhuriyet yönetimi böylesine bir bilinç ile yola çıktığı aşamada devleti örgütlerken önceliği Anadolu ajansına vererek Anadolu’nun dışarıya dönük tanıtılması işine çok büyük önem veriyordu .Ulus meydanının yanındaki İttihat ve Terakki Cemiyetine ait olan bina yeni devletin meclisi olarak düzenlendikten sonra sıra kültür bakanlığının kurulmasına geliyordu . Türkiye Cumhuriyetinin temelini kültüre dayandırmak isteyen bir çağdaş cumhuriyetçilik hareketi , başkent Ankara’nın tam ortasına önce bir opera binası oturtuyor ve daha sonra da Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası için bir konser salonu inşa ediyordu . Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Ankara’da devletin uzantıları olarak kültür ve sanat kurumları oluşturulurken , bunlara uygun binalar da yapılarak kentsel yaşam yeni dönemde batı tipi modern yaşam biçimine doğru yakınlaştırılmaya çalışılıyordu . Devlet Tiyatroları bu aşamada kurulurken , Ankara’nın merkezi alanlarında yer alan önemli binaların alt kısımları tiyatro salonları olarak düzenleniyordu .Türk halkına konser ve tiyatrolara gitmek alışkanlıklarının kazandırılması amacıyla merkezi alanda yer alan büyük binaların alt salonları tiyatro ya da konser salonu olarak düzenleniyordu .Ulus meydanından Kızılay bölgesine ve daha sonra da Kavaklıdere meydanına doğru uzayan yeni yerleşim alanlarında, kültürel merkezler ihmal edilmeyerek sanat ve kültür etkinliklerinin yapılabileceği ya da seyirciler için düzenleneceği biçimde yeni yerleşim yerleri yapımı gündeme getiriliyordu .
Osmanlı döneminde bir Anadolu kasabası olarak var olan Ankara kenti , imparatorluğun çöküşü sonrasında başkent olma aşamasına gelince bir dikdörtgen görünümünde uzayıp giden Anadolu yarımadasının tam ortalarında yer alarak geçmişten gelen kültür ve sanat birikimine sahip çıkmak durumunda kalıyordu . Kent Yenişehir merkezli olarak oluşturulurken , Ankara’da devleti kurmak üzere mübadele antlaşması çerçevesinde getirilen Balkan göçmenlerine Sıhhıye ile Çankaya arasında yer alan bölge de yerleşim yerleri sağlanıyordu . Ulus meydanı Meclis ile birlikte devletin önemli kamu kurumları için ayrılıyor ,kültür ve sanat mekanları ise gene Ulus meydanından başlayarak Kavaklıdere’ye doğru gelişen yeni yapılaşma çizgisinde yerlerini buluyordu .Başkent’te tiyatrolar ve konser salonu gibi kültür mekanları birbiri ardı sıra yapılırken , merkezde yer alan semtlerde ise hem sinema salonları hem de bazı kültür merkezleri devreye girerek , Ankara’da kültür ve sanat etkinliklerinin yapılabileceği yerlerin sayısının artması gerçekleştiriliyordu . Yeniden inşa edilen merkezi alandaki Yenişehir bölgesi barındırdığı çarşı ve mağazalar aracılığı ile hareket alanı olarak gelişirken, aynı zamanda bazı sinema, tiyatro ve kültür merkezleri biçimindeki salonları ile de başkentin kısa zamanda kültür ve sanatında merkezi olabileceği bir seviye ortamı oluşuyordu .
İkinci dünya savaşı sonrası ortamda başkent Ankara öne çıkarken , bu kez merkezin daha da açılmasıyla Yenimahalle-Bahçelievler-Çankaya üçgeninde yeni bir yerleşim genişlemesine geçiliyordu . Bu üç yeni semt kurulurken , bunlarla ilgili bazı kanunlar çıkartılarak ,başkentin yeniden yapılanmasında yasal esaslar üzerinden bir hukuki düzen oluşturulmaya çaba gösteriliyordu . Özellikle yeni kurulan devletin kadroları için yerleşim yerleri ve ev düzenlerinin kurulması gibi acil ya da normal gereksinmelerin karşılanması doğrultusunda hareket ediliyordu . Yirminci yüzyılın ikinci yarısına geçilirken , Ankara nüfusu kuruluş yıllarının iki misli artıyor ve Anadolu ile Trakya’dan gelen göçler ile nüfus hızla bir milyon barajını geçiyordu . Bu durumda başkent Ankara’nın kültür ve sanat gereksinmeleri artarak öne geçiyordu . Devlet bu aşamadan sonra resmi kurumlar aracılığı ile halkın kültür ve sanat etkinliklerini karşılamak yerine , özel sektörü destekleyerek toplumsal yaşamın daha da aktif bir yöne doğru kaydırılmasını gerçekleştirmeye öncelik veriyordu . Kültür ve sanat alanlarının özel sektöre devredilmesi ile birlikte, yeni gelinen aşamada özel sektörün gereksinmeleri doğrultusunda hareket edilmesi ve bu çizgide yeni kamusal hizmetlerin yerine getirilmesi zorunlu olarak gündeme geliyordu .
Yirminci yüzyılın ortalarına gelene kadar başkent Ankara’nın inşası sürecinde kültür ve sanat kuruluşlarına da önem verilerek , bunların da kamusal alandaki kültür ve sanat etkinleri içerisinde yer almasına giden yolun açılması için çalışmalar yapılıyordu .Ankara’daki tiyatrolar ile birlikte diğer sanat kuruluşlarının ortaya çıkması sonrasında, başkentin zamanla kente yerleşen bir Ankara burjuvazisi ortaya çıkmaya başlamıştır . Kültür ve sanat kuruluşlarının içinde yer alan insanlar ile birlikte , bu gibi etkinliklerin içinde yer alan ya da katkı sağlayan başkentliler, beraberce sanat dünyasının içinde yer alan bir kültürel çevrenin öne çıkmasını sağlamıştır . Yeni gelinen aşamada bu sürecin belirlenmesi üzerine, devletin önde gelen bürokratlarının öncülüğünde bir kültür ve sanat kurumu olarak , Sanat Sevenler Derneği kurulmuştur . Yirminci yüzyılın tam ortalarında , 1952 yılında Türkiye Cumhuriyetinin başbakanlık müsteşarının başkanlığında oluşturulan bu kültür ve sanat kuruluşu , Ankara’daki sanatsal oluşumların daha etkili bir konuma gelmesinde önemli ölçüde etkin olmuştur . Böylesine bir örgütlenme gerçekleştirilirken , bu kuruluşa merkezi yer olarak hizmet edecek bir salona da gereksinme bulunuyordu . Tuna Caddesi ile Selanik sokağının kesiştiği köşede yer alan apartmanın bodrum katı , Kızılay semtinin en merkezi yerindeki bir yapılanma olarak yeni oluşturulan derneğin çalışma merkezi olarak devreye sokuluyordu . Devlet dairelerinin topluca yer aldığı Kızılay semtinin tam merkezinde açılan Sanat Sevenler Derneği, merkezi bir kültürel hizmeti başkentlilere sunarken aynı zamanda sanat kuruluşları içinde yer alan tüm sanatçılarında gelebileceği ve ortak etkinliklerde bulunabileceği bir çok yönlü salonu da Ankaralıların hizmetlerine sunuyordu .
Türkiye Cumhuriyetinin çıkarmış olduğu dernekler yasası çerçevesinde kurulmuş olan bu sanat kuruluşu , Demokrat Parti döneminde iktidar partisinin milletvekilleri ile sanatçı kadroların bir araya geldikleri bir lokal görünümünde etkinliklerini artırmıştır . Salonun çok merkezi yerde bulunması ve bir çok etkinliğe elverişli bir ortama sahip olması nedeniyle , kısa zamanda Sanat Sevenler Derneği tıpkı Yardım Sevenler Derneği gibi önemli ölçüde bir kültürel hareketliliği başkent Ankara’nın aydınlarına sunabilmiştir . Zaman geçip giderken , Ankara’da giderek artan sanat etkinlikleri Sanat Sevenler Derneğinin konumunu daha aktif bir çizgiye getirmiştir . Atatürk zamanında kurulmuş olan Dil ve Tarih-Coğrafya fakültesinin öğretim üyeleri ile sanat bölümü mezunları , bilinçli katılımcılar olarak devreye girdikleri aşamada , Ankara geceleri daha kültürlü programlar ile dolu olarak geçmiştir . Ankara Üniversitesinin diğer fakültelerinin öğretim üyelerinin de devreye girmesiyle , bu derneğin katılımcıları fazlasıyla artmış ve üye sayısı birkaç yüzün üzerine çıkmıştır . Başbakanlık müsteşarının başkanlığında ortaya çıkan bu sanat kuruluşu doğal olarak üyesi bulunan bürokratların sağladığı katkılar ile devletin desteğine de sahip olarak, kısa zamanda etkinliklerini birkaç misli artırabilmiştir . Dernek bu doğrultuda başkent Ankara’nın yeni oluşmakta olan burjuvazisinin merkezi kuruluşu olma şansını elde edebilmiştir . Üst düzey bürokratlar ve diplomatların yanı sıra Ankara’daki büyük şirketlerin yöneticileri de böylesine kültürel bir hizmet gören sanat derneğinin içinde üye olarak yer almaya çalışmışlardır .
Ankara’da etkinliklerini sürdüren Devlet Opera ve Balesi ile , gene başkent merkezli çalışan Devlet tiyatrolarının içinde yer aldığı sanat dünyasının önde gelen temsilcilerinin yönetiminde yer aldığı bu sanat kurumu , kuruluşundan on sene sonra başkent Ankara ‘da ödül dağıtma misyonunu üstlenerek , yılın tiyatro ,opera ve bale sanatçılarını seçerek sanat ve kültür alanında sürüp giden rekabeti daha üst düzeyde örgütlemeye çalışmıştır . Bir on sene sonra da plastik sanatlar alanında ressam ve heykeltraşların da ödüllendirilmesini sağlayan yeni bir ödül sistemi devreye sokulmuştur .Böylece Ankara’da çalışmalarını yürüten bütün tiyatrolar ile galeriler ve sanatçılar arasındaki rekabetin zamanla yarışa dönüşerek sanatsal etkinliklerin daha üst düzeye çıkartılmasında dernek önde gelen bir rol üstlenmiştir . Bu ödül sistemi ile sanat dünyasında ciddi bir canlanma sağlanmıştır .
Zamanla Ankara’daki sanat eğitimcileri ile birlikte hareket eden kültür ve sanat eleştirmenleri dernek yönetiminde etkin olmuşlar ve onların yer aldığı seçici ya da değerlendirici kurullar aracılığı ile her yılın önde gelen başarılı sanatçıları belirlenerek kamuoyuna açıklanmışlardır . Hukukçu yönetim kadroları ile derneğin etkinlikleri artırılırken , kültür ve sanatın yanı sıra düşünce ve tartışma programlarına da dernek çatısı altında yer verilmiştir . Yirminci yüzyılın ikinci yarısında yıllar geçerken Sanat Sevenler Derneği’nin de çalışmaları giderek artmış ve başkent Ankara’nın önde gelen bir kültür merkezi konumunda ,çalışmaların ileriye doğru gelişmesi sağlanmıştır .Bu arada derneğin çalışmalarında yer alamayan ya da , dernek ödülleri dağıtım sisteminde ödül alamayan bazı sanat ve kültür çevresinin insanları dernek çalışmaları ile ilgili olarak çeşitli dedikodular üreterek , başkentin önde gelen bu sanat kuruluşunu halkın gözünden düşürmeye yönelmişlerdir . Bunların içinden çıkan bazı olumsuz sanat ve düşün adamları Sanat Sevenler Derneği’ni , sanatçı sevenler derneği olarak karalamaya çalışması üzerine , dernek olağanüstü bir genel kurul toplantısı yaparak bir tüzük ve isim değişikliğine giderek Sanat Kurumu adını almıştır . Devletin ilgili birimlerinin desteği ile kurulmuş olan bu sanat kurumunun daha ciddi bir ortamda çalışması için , sanatı sevme dönemi geride bırakılarak sanat adına kurumsal hizmetler vermek üzere yeniden yapılanma yoluna gidilmiştir .
Yirminci yüzyılın son çeyreğine girerken ,merkezdeki binaların eskimesi üzerine bunların yıkılmasına gidilmiş ve yeni yapılan çok katlı binalar üzerinden Kızılay merkezli çarşı alanı daha da geliştirilme yoluna gidilirken , Sanat Kurumu’nun binası da yıkılınca yeni dönemde kurumun daha etkin çalışmalar yapabilmesi mümkün olamamıştır . Merkezi alandaki elverişli salonunu kentsel dönüşüm planları doğrultusunda elinden kaçıran Sanat Kurumu , yeni dönemde kendisine karşı bir çizgide iktidara gelen siyasal kadronun engellemeleri ile alternatif salonlarını da elinden kaçırmıştır . Kızılay merkezli binanın yıkılmasından sonra Gençlik Parkı içindeki tarihi Göl gazinosunu kendisine yeni merkez olarak seçen Sanat Kurumu , daha sonraki süreçte başkent Ankara’ya çeyrek asır başkanlık yapan bir başkanın husumetine uğramış ve ona yakın dava açılarak Sanat Kurumu’nun Gençlik Parkı içindeki binasına el konulmuştur . Yeni binasında kültür ve sanat etkinliklerinin yanı sıra her türlü sosyal amaçlı etkinliklere de yer veren Sanat Kurumu , haksız yere açılan davalar sonucunda yeni merkezini elinden kaçırınca , kültürel çalışmalarını sürdürecek bir merkezi salondan mahrum kalmıştır . Bunun üzerine derneğin yarım yüzyıla yaklaşan ödül dağıtım sistemi tehlikeye girmiş ama başka derneklerin olanaklarından yararlanılarak , ödül dağıtım sistemi gibi bir kültürel hizmet kamu yararına bir doğrultuda sürdürülmüştür .
Sanat Kurumu en yoğun çalışmalarını 1975 -1987 yılları arasında yapmıştır .Bu dönem çalışmaları incelenirse her ay en az on etkinliğin sergilendiği bir çalışma düzenini Sanat Kurumunun sürdürdüğü görülmektedir . Bir anlamda Ankara Halkevi gibi çalışmalar yürüten Sanat Kurumu , başlangıçtaki gibi burjuva kesimlere hizmet eden bir kuruluş olmaktan çıkmış gerçek anlamda halk kitleleri ile kaynaşan ve halkın içinden çıkan çeşitli kültür ve sanat kuruluşları ile birlikte hareket ederek ortak programlar sergileyen bir yapılanmayı başkent Ankara’nın seyircilerine sergilemiştir . Para destekli yabancı kültür kurumlarından çok daha fazla etkinliği her ay aylık programları ile başkent Ankara kamu oyuna sunabilen Sanat Kurumu bir anlamda sanat dünyasında halkçı ve demokratik bir yaklaşımın öncüsü olmuştur . Artan nüfus halk kitlelerini genişletirken , gelir dağılımındaki uçurum burjuva kesimleri toplumun dışına itmiş ve bu aşamadan sonra da burjuvazi ile birlikte bürokrasinin de desteği kesilmiştir . Dinci bir yönetimin Ankara Belediyesinin başına gelmesi üzerine de Sanat Kurumunun merkezi olarak görev yapan Göl Gazinosu , Kültür Bakanlığının tahsisine rağmen belediye tarafından haksız yere işgal edilmiştir . Bu aşamadan sonra apartman dairelerine sığınmak zorunda kalan Sanat Kurumu eskisi gibi yoğun kültür çalışmaları yapamamıştır .
Aslına bakılırsa sanat ve kurumlaşma arasında çok ciddi bir yakınlaşma ve ortak bir yapılanma ülkede kültür ve sanat ortamının gelişimi açısından önem taşımaktadır . Sanat ve kültür bir toplumun ortaya koyduğu değerlerin içinden çıkan bir ortak yapılanmanın uzantıları olarak gelişmeler gösterir . Ankara’da , I952 yılında bir sanat derneği kurarken sanatı sevmeyi yeterli gören anlayış ,yirminci yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde bu yaklaşımı yetersiz görerek yerine sanat dünyasında kurumlaşmayı önermiştir . Sanat Sevenler Derneğinden Sanat Kurumuna geçerken , toplumdaki kültürel patlama da etkin olmuş ve sonraki yıllarda sanat alanında ortaya çıkan genç ve dinamik hareketlilik , Türkiye’deki sanat dünyasını burjuvazinin hareketsizliğinden çekip alarak halkçı gençliğin hızlı hareketliliğine doğru taşımıştır . Sanat alanında en az özgürlük kadar kurumlaşma da zorunlu bir gereklilik olarak öne çıkmaktadır . O nedenle kurumlaşmanın istendiği gibi gerçekleşebilmesi için devlet çatısı altında parlamentodan geçecek bir yasa aracılığı ile resmi bir kültür ve sanat kurumu kurulması gerekirken , Türkiye’de ilk kez Ankara’da Sanat Kurumu adı ile bir örgütlenme gerçekleştirilerek, sanat dünyasındaki kurumlaşma olgusu demokratik bir yaklaşım içinde gerçekleştirilmeye çalışılmıştır . Bürokrasinin yetersiz kaldığı aşamada kültür ve sanat için toplumun içinden çıkan demokratik insiyatif bir alternatif yapılanma olarak devreye girmiştir .
Devletin Kültür Bakanlığı çatısı altında özerk çalışacak bir sanat kurumu modeli geliştirememesi üzerine , Ankara’da kurulmuş olan Sanat Kurumu bir dernek modeli olarak diğer iller için model bir yapılanma olarak öne çıkmıştır . Anadolu’nun bir çok ilinde ve daha çok büyük iller ile deniz kenarında bulunan iller de Sanat Kurumu adı altında dernekler kurulmuştur . Aynı ad çatısı altında ortaya çıkan bu sanat kurumlarının kendi illerinde yeterince örgütlendikten sonra bir araya gelerek ve başkent Ankara’da düzenlenecek birleşme kongresi sonrasında “Türkiye Sanat Kurumları Birliği “ adı altında ülke düzeyinde ulusal bir örgütlenmeye gitmeleri , demokrasinin Türkiye’de güçlenmesi açısından çok büyük katkı sağlayacaktır .Böylece merkezden kurulan bir sanat kurumunun ülke düzeyine şubeler açarak yayılması yerine , ülkenin çeşitli bölgelerinde kurulmuş olan sanat kurumlarının bir araya getirilmesiyle bir ülkesel birlik ulusal çizgide tamamlanmış olacaktır . Tamamen bir demokratik kitle örgütü olarak kurulacak olan Türkiye Sanat Kurumları Birliği , kültür alanında en önde gelen ulusal demokratik kuruluş olarak kültürel alanda yaygın bir demokratikleşme ağının yurt düzeyinde gerçekleştirilmesi açısından da yararlı olacaktır . Siyasal ve sosyal alanlarda toplumun geçirmekte olduğu sarsıntıların aşılmasında, kültür ve sanat dallarındaki yakınlaşma ve toplumsal kesimler arasında geliştirilecek etkili bir empatik tolerans toplumun iç ve dış dinamiklerini harekete geçirerek , sosyal bütünleşme açısından olumlu katkılar getirebilecektir .
Türkiye yirmi birinci yüzyılda gelişme yoluna devam ederken , kurucu önder Atatürk’ün dediği gibi devletin bir kültür devletine dönüştürülmesi ve bu doğrultuda sanat dünyasının bilim alanı ile birlikte devlet tarafından desteklenmesi gerekmektedir . Ülkeyi yöneten siyasal kadroların kültür konusuna uzak durmaları ya da yetersiz kalmaları dikkate alınarak , yurt düzeyindeki bütün sanat kurumlarının , başkentte Ankara Sanat Kurumu’nun daveti üzerine bir araya gelerek “Türkiye Sanat Kurumları Birliği’ni “ kurmaları ülke için gerekmektedir . Ne var ki , Ankara Sanat Kurumu’nun böylesine bir girişimi başarabilmesi için gene devlet desteğine gereksinme vardır . Eğer devlet desteği bu alanda sağlanamazsa o zaman , kültür ve sanat alanına yatırım yapan büyük bankaların ya da şirketlerin maddi destekleri ile , ulusal çizgide bir ülkesel sanat kurumları birliği demokratik bir kongre aracılığı ile gerçekleştirilebilir . Türkiye’nin önde gelen kültür ve sanat adamlarının öncülüğünde Türkiye Sanat Kurumları Birliği adı ile kurumlaşmaya gidilmesi , sanat dünyasının demokratik örgütlenme hakkına daha geniş bir düzeyde sahip olabilmesinin önünü açacaktır .
Her alanda olduğu gibi kültür ve sanat dünyasında da örgütlenmeye ya merkezden çevreye , ya çevreden merkeze ya da tepeden tabana veya tabandan tepeye yönelik değişik yollardan örgüt kurma yöntemleri vardır . Türkiye’de kültür ve sanat alanında örgütlenmede ülke gerçeklerinden hareket ederek sonuç alınabilinecektir . 1952 yılında kurulmuş olan Ankara Sanat Kurumunun bugüne kadar geçirdiği tarihsel süreç , ülkenin diğer kentleri ve merkezleri açısından önemli bir göstergedir. Üç çeyrek asırlık bir geçmişin getirdiği birikimin bu aşamada her yönü ile değerlendirmesi gerekmektedir . Türkiye’nin yirminci yüzyılın ikinci yarısında yaşadığı siyasal dönemlerin kültür ve sanat yaşamına getirdiği yansımalar ,bütün toplum ile birlikte başkentteki Sanat Kurumu açısından da önemli dersler ortaya çıkarmaktadır . Cumhuriyetin kuruluş yıllarından soğuk savaşın zor geçen yıllarına doğru bir değişim süreci , Türkiye’de de belirli dönemleri ortaya çıkarmıştır . Sanata önem verildiği dönemleri , askeri dönemler ile baskı yılları izlemiş ve sanat alanındaki kurumlaşma süreci bu açıdan inişli ve çıkışlı gelişmeler ile karşı karşıya kalmıştır . Siyasal iktidarların değişimi ile birlikte soğuk savaşın gergin yılları bu açıdan sanat dünyasının biçimlenmesinde etkili olmuştur .
Yirmi birinci yüzyılda yaşanmakta olan değişim sürecinde kurumlaşma olgusu hem devlet çatısı altında hem de toplumsal gelişmeler yönünde görülebilmektedir . Var olan devlet düzenlerinin geleceğe dönük kendilerini yenileme aşamasında resmi kurumsal yapılanmalar öne çıkarak belirleyici olabilmektedirler . Ne var ki , bazan resmi örgütlenmelerin toplumsal alandaki özgür gelişmeleri ya da bağımsız oluşumları etkileyerek , bunların önünü kesebildiği olumsuz durumlarla da karşılaşılabilmektedir . Cumhuriyet tarihi içinde Türkiye’deki kültürel alan gelişmeleri incelendiği zaman , bu alanda bir bakanlığın kurulmasına ve bu doğrultuda bakanlık uzantısı bazı kamu kurumları ile genel müdürlüklerin örgütlenmelerine öncelik verildiği görülmektedir . Diğer ülkelerde olduğu gibi devletin gelişmesine öncelik verilirken, resmi kurumlar sistemi içinde kültürel ve sanatsal örgütlenmelerin tamamlanmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır . Sanat dünyasının alt dallarında bazı kamu kurumlarının öncelikli olarak örgütlenmesi , devlet merkezli yapılanma yolunun ülke yönetimi tarafından tercih edildiği anlamına gelmektedir . Bugün halen var olan Kültür Bakanlığının oluşum süreci izlendiği zaman ,resmi kamu kurumlaşmasına ağırlık verildiği ortaya çıkmaktadır . Dünyanın çeşitli bölgelerinde yer alan devletler, kendi varlıklarının toplumsal tabanını yaratarak geleceğe dönük bir kurumlaşma süreci içinde kültür ve sanat alanını resmi olarak kendi varlıklarının temel dinamiği olarak görmüşlerdir .
Kültür ve sanatın gelişmesi için en üst düzeyde özgürlüklerin tanınması ve bunların güvence altına alınması önem taşımaktadır . Bu doğrultuda toplumsal örgütlenme, devlet çatısı altındaki resmi örgütlenmeden çok daha fazla anlam taşımaktadır . Bir ülkenin insanları ve vatandaşları içinde yetiştikleri kendi toplumsal yapılarının kültür ve sanatını ortaya çıkardıkları aşamada , öncülük görevlerini yerine getirerek ,resmi kültürel kurumlaşmaya toplumsal oluşumlar ile öncülük görevini yerine getirmektedirler . Ankara Sanat Kurumu , bu açıdan sahip olduğu toplumsal ve kültürel birikimi öne çıkararak , Türkiye’nin bütün illerinde yaşayan tüm sanatçıları ve kültür adamlarını kurumsal yapılanma içinde bir araya getirebilmenin yollarını aramak durumundadır . Türk Sanat Kurumu için şimdiye kadar devlet bürokrasisi içinde Kültür Bakanlığı çatısı altında bir yer bulunması gerekiyordu . Ne var ki , şimdiye kadar böylesine bir resmi oluşumun merkezden yönlendirilmesi yapılamadığı için tabandan gelen tüm sanatçıların katılımı ile demokratik bir oluşum doğrultusunda Türkiye Sanat Kurumları Birliği adı altında , ülkemizin tüm sanat ve kültür temsilcilerinin örgütlenmesinde demokratik bir kurumsallaşma açısından yarar bulunmaktadır . Merkezi devlet yapılanması toplum içinden gelen kültür ve sanat örgütlenmesiyle demokratikleşerek gelişecektir .
Devletlerin ve milletlerin yaşamında kültür ve sanatın önde gelen yerleri vardır . Bir toplumun kültürü olmazsa o toplumsal yapı uzun süre yaşayamaz ve dağılmak zorunda kalabilir . Bu doğrultuda kültür ve sanat çalışmalarının devlet çatısı altında örgütlenerek geleceğe kalacak düzeyde bir kurumlaşma oluşumuna yönlendirilmesi gerekmektedir . Çağdaş demokrasi ile yönetilen bir çok devlette kültür ve sanat işleri için ayrı ayrı bakanlıklar kurularak, bu gibi yapıların şemsiyesi altında kültür ve sanat gelişmelerine elverişli destekler sağlanabilmektedir .Daha çok büyük devletlerin bu alandaki yapılanmalar aracılığı ile öne geçmeye çalıştıkları ve devletler arası rekabet düzeninde daha etkin bir konuma erişebilmek için birbirleriyle yarıştıkları görülmektedir . Kamusal alanların ele alınarak düzenlenmesinde ileri kültür ile gelişmiş sanat yapılanmalarının önde gelen rolleri olmaktadır . Ankara Sanat Kurumu’nun üç çeyrek yüzyıla ulaşan tarihsel geçmişi geçen yüzyıldan bugünlere önemli bir birikimi taşımıştır . Yirminci yüzyıldan yirmi birincisine geçerken , geçmişin birikimi üst düzeyde etkin olarak topluma yön göstermektedir . Türkiye’nin başkenti Ankara’da kültür ve sanat etkinlikleri bir bakanlığın çatısı altında örgütlenirken , Ankara Sanat Kurumu’nun çalışmalarından geride kalan önemli bir birikimi , bugünün genç kuşaklarına ve bu alanda çalışmalar yapan yeni bürokrasi kuşaklarına taşıyıcı kadrolar aracılığı ile aktarılmaktadır .Türkiye Cumhuriyetinin bir kültür devleti olması için yıllarca mücadele eden Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan giden Ankara Sanat Kurumu ve beraberinde ortak bir dayanışma düzeni içinde hareket eden diğer kültür ve sanat kuruluşlarının, önlerine çıkan her türlü engel ya da olumsuz koşullara rağmen, toplumun gereksinmeleri doğrultusunda ulusal düzeyde bir ileri çizgide bir katkı sağlayabilmesi için , örgütlerin sosyal ve kültürel çalışmalarının bugünün toplumunun gereksinmeleri doğrultusunda ortaya çıkartılarak sergilenmesi acilen bir gereksinme olarak öne çıkmaktadır . Her hafta düzenli programlar yaparak, bunlar aracılığı ile başkent Ankara izleyicisine düzenli bir çizgide cumhuriyetçi bir yaklaşım aktarılmaya çalışılıyordu . Kültür ve sanatın her dalından gelen uzmanların ve öğretim üyelerinin katılımları sayesinde bir araya gelme şansını elde eden kültür ve sanat kadroları , hep birlikte sorunları dile getirirken , zaman içinde birbirleriyle sağladıkları dayanışma ortamı içinde bu alanın sorunlarının çözüme kavuşturulması çizgisinde önemli katkılar getirebiliyorlardı .
Toplumlar devletlerin sosyal tabanını oluştururken , devletler de toplumların kendi kendilerini yönetme doğrultusundaki en üst düzeydeki örgütleri olarak devreye girmektedir . Bu çerçevede devlet ve toplum ilişkilerinin en iyi çizgide örgütlenebilmesi önem taşımaktadır . Her devlet kendi toplumuna sahip çıkarken , kültür ve sanatı bu alanda en üst düzeyde kullanarak sorunların aşılabilmesi için çaba gösterdikleri anlaşılmaktadır . Ankara’daki Sanat Kurumu gibi sosyal ve kültürel örgütlenmelerin yaptıkları etkinliklerin, daha sonraki aşamalarda devlet ve toplum yönetimlerinin gereksinmeleri doğrultusunda hazırlanan plan ve programların ortaya çıkarılışında , içerik belirleme açısından fazlasıyla yarar bulunmaktadır .Bu açıdan Sanat Kurumu Ankara merkezli olarak cumhuriyet rejiminin kültür ve sanat programları doğrultusunda başkentin tercihlerinin oluşumuna uzun süre katkı sağlanmıştır . Bu gibi durumlar ve gelişmeler için, Ankara Sanat Kurumu ve benzeri diğer sanat derneklerinin uzun çalışmalar sonrasında geliştirdikleri ortak programların bakanlık ve hükümet düzeyinde ele alınarak hükümet politikalarının geliştirilmesi için değerlendirilmeleri gerekmektedir . Bir ülkede kültür ve sanat ortamının en yüksek düzeyde etkin olabilmesi için yapılacak plan ve programlarda demokratik bir yapılanmanın gerçekleştirilebilmesi için kültür ve sanat kurumları ile yapılacak işbirliği ve ortak çalışmaların getireceği katkılar sayesinde, daha üst düzeyde bir ileri kültür ve sanat ortamına kavuşabilmek mümkün olabilecektir . Ankara Sanat Kurumu’nun yıllarca düzenli bir biçimde yapmış olduğu kültür ve sanat çalışmalarının ,bir kamu hizmeti olarak bu yolda devreye girmesiyle birlikte çağdaş bir ortam yaratılabilecektir .