Görür, "Tatbikat işi daha kolay tabii. Yapılsın, güzel. Ama asıl derde derman olacak tatbikat değil. Biz yaraya neşter vurulmasını bekliyoruz” dedi.
12 Kasım 1999’da 710 kişinin yaşamını yitirdiği Düzce Depremi’nin bugün 23. yıldönümü. AFAD koordinasyonunda bugün saat 18.57’de, 81 ilde eş zamanlı olarak 'Çök-Kapan-Tutun' deprem tatbikatı yapılacak.
Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, genel deprem tatbikatı ve son dönemde meydana gelen depremlere ilişkin açıklamalarda bulundu.
Görür, ülke genelinde yapılacak tatbikatın yararlı olduğunu fakat tatbikatın asıl çözüm olmayacağını belirtti. Görür, 1999 Depremi’nden sonra ilk kez ülke genelinde tatbikat yapılmasını, “Hiç yoktan iyi. Ancak bütün kulaklar ve umut ülkenin İstanbul’un depreme nasıl ve ne kadar hazırlandığı noktasında. Asıl beklenti bu” sözleri ile değerlendirdi.
Türkiye’nin deprem kuşağı üzerinde bulunduğunu ve deprem olmayacağını düşünmenin mümkün olmadığına değinen Görür, “Türkiye’nin jeolojik yapısı ve tektoniği gereği kimi faylar, gerektiği kadar stres biriktirdiği an ve biriktirdiği stres bir depreme neden olacak boyuta vardığında o fay kırılıyor. Böylelikle deprem üretme periyodu dolmuş oluyor. Çünkü bir fayın stres biriktirmesi ancak belirli bir süre içerisinde oluyor” diye konuştu.
Türkiye’de yaklaşık 500’den fazla fay bulunduğunu belirten Görür, “Bir fayın periyodu doluyor ve deprem üretiyor. Bunlara alışkın olmamız lazım. Özellikle 5’in altındaki depremler çok yaygın oluyor. Gün geçmiyor ki 4 büyüklüğünde deprem olmasın. Hele 4’ün altındaki depremler her an oluyor” dedi.
“DEPREME HAZIRLIKSIZ VE GAFİL AVLANIYORUZ”
Görür, olası İstanbul depremi ile ilgili de şunları söyledi:
“İstanbul’da, Marmara’da beklediğimiz fayın tekerrür periyodu yaklaşık 250 senedir. 250 senede bir deprem oluyor orada. En son deprem 1766. Üzerine 250 koyunca bugünlere geliyor. Onun için bugünlerde İstanbul’da deprem diyoruz.
Ne zaman deprem olacağını bilmiyoruz. Çok sık araştırma, ciddi araştırmalar gerekir. Maalesef bunu da yeterince yapmıyoruz. Onun için çoğu kez depremde hazırlıksız ve gafil avlanıyoruz. Hep diyoruz ki, ülkemiz deprem ülkesi, bizim behemehal tüm ülkeyi deprem dirençli hâle getirecek hazırlıkları yapmak lazım. Biz bunları söylerken bir şeyler yapılıyor ama yeterli değil. Bir de böyle tatbikat yapılıyor. Tatbikat işi daha kolay tabii. Yapılsın güzel ama asıl derde derman olacak tatbikat değil. Biz yaraya neşter vurulmasını bekliyoruz.”
İnsanlarda deprem kültürü ve bilincinin yeterince oluşmamasından dolayı deprem dirençli evlerin yapılmadığını kaydeden Görür, İmar Barışı ve İmar Affı gibi uygulamalardan dolayı ruhsatsız, kaçak yapılan yapıların hızla arttığını söyledi. Devamında, “Biz de onları affediyoruz veya halk da ‘Nasıl olursa bir af daha gelir’ diye, deprem bilinci ve bilgisini oluşturmak yerine ‘Ne yaparsak o olur’ gibisinden bu işten biraz uzak duruyorlar”
“YAPI STOKUNU YENİLEMEKLE DÜŞÜNÜLÜYOR”
Düşük şiddetteki depremlerde bile can kaybı olduğunu belirten Görür sözlerini şöyle sürdürdü:
“Mesela, bilim toplumlarında, 5, hatta 6 büyüklüğündeki depremler can kaybına neden olmaz. Kaliforniya’da, Japonya’da, Uzak Doğu’da 7 boyutunda, 7’nin üzerindeki kimi depremlerde bile ancak 2-3 kişi hayatını kaybediyor. Yerleşim alanlarını depreme karşı hazırlamışlar. Yerleşim alanını depreme hazırlamak bizde yanlış anlaşılıyor. Sade yapı stokunu yenilemekle düşünülüyor. Büyük ölçüde bir inşaat projesi, müteahhitlik projesi gibi algılanıyor. Bu da tam doğru değil. Deprem en büyük zararı birincisi halka veriyor. İkincisi, alt yapıya veriyor. Üçüncüsü, yapı stokuna zarar veriyor. Asıl ölüm ve yaralanmaları çoğu yapı stokundan geliyor. Çevreye zarar veriyor. Çevreyi, toprağı, havayı, suyu kirletiyor. Dolayısıyla uzun zamanda yine insanlara zarar veriyor. Bir de ekonomiye zarar veriyor, ekonominin çarklarını durduruyor. Sefalet, açlık, susuzluk gibi zararı oluyor.”
Depremden daha az zararla kurtulmak için yalnızca yapıların yeniden inşa edilmesinin tek başına yeterli olmadığını söyleyen Görür, “Binamızın sağlam olması yetecek mi? Halk bilinçli değilse, hiçbir kenti de deprem güvenli yapamazsınız. Çünkü o kentte bilinçli halk yaşayacak ki o bilinci devam ettirsin, deprem kültürü olsun. Her yapılan ev kaçak yapılırsa, o kenti iyileştiremezsin. Kentlerimizi depreme hazırlamaya bütüncül yaklaşmamız lazım”
“DEPREM ODAKLI KENTSEL DÖNÜŞÜM YAPILMALI”
Depremlere karşı alınması önlemler konusunda da Görür şunları kaydetti:
“Türk hükümetinin, Türk devletinin behemehâl deprem odaklı kentsel dönüşümü yapması lazım. Sadece yapı stokuna odaklanarak değil, kentin bütün bileşenlerini depreme hazırlayacak şekilde planlaması lazım. O da AFAD ile ya da bugünkü şekilde olmaz, çok ciddi olarak devlet bir bakanlık kurmalı. Bu, afet bakanlığı olmalı. Bunun içine iklim de deprem de girer. Özellikle deprem kuşaklarında bu bakanlığa ciddi bütçe vermek suretiyle ciddi, iş bilir, liyakatli kadroları bu bakanlıkta toparlayıp yapılaştırma olduktan sonra planlı programlı, 5 yıllık planlar ve bir bakanlık şeklinde bu işe girilirse Türkiye’yi deprem dirençli hâle getirebiliriz. Aksi halde, 22-23 sene geçti, geldiğimiz noktada, evet çok şey yapıldı ama asıl yaramıza merhem olacak, yapılması gerekenler yapıldı mı derseniz maalesef evet diyemiyorum”
“TEKNOLOJİ KENTLERİ DEPREME KARŞI UYGUN”
Halkın deprem konusunda bilinçlenmesinin önemine dikkat çeken Görür, sözlerini şöyle bitirdi:
“Yanlış binayı hükümet kontrol etmese bile yapmaması lazım. Gecekondulaşmaya engel olan çıkmasa bile halkın kendisi yapmaması lazım. Yaşam kültürü hâline getirmek lazım ki bu işin üstesinden gelebilelim. Böyle ülkeler var. Oralarda daha büyük depremler oluyor ama insanlar korkmuyor. Her gün depremi konuşmuyorlar. Çünkü onlar bir şeyden emin: ‘Deprem olsa bile evim yıkılmayacak, okula giden çocuğumun okulu çökmeyecek, işe giden eşimin başına iş yeri çökmeyecek.’ Bunun bilincindeler. Niye bu farkındalık, rahatlık oluştu? Çünkü kenti o şekilde hazırlıyorlar. Bugünkü teknoloji, bilim bunu yapmaya uygundur. Yeter ki halk istesin, bunun peşinde olsun. Kendini yönetenlerden de talep etsin. Bunun bir an önce yapılması için takipçisi olsun. Deprem olduktan sonra 3-4 gün korkup, sonrasında hiçbir şey yokmuş gibi davranılmasına müsaade etmesin. Biz bunu yapmadığımız için bir yere gidemiyoruz”